2016 yılının bitmesine sayılı günler kaldı. Bir yılı geriye bıraktığımız şu günlerde 2016 hep acı ve gözyaşı bıraktı geriye. Yeni bir yıldan, yeni bir dilek ve temenni bekleriz. ‘Geleceğimiz aydın olacak, iyi günler bizi bekleyecek çocuklar! ’ demek için çok fazla iyimser olmuyor muyuz! Elbette insanları yaşama bağlayan, yaşama anlamlılılık katan onların umutlarıdır. Ancak umudun olmadığı yerde de fazla Polyanacılık oynamanın da bir anlamı yok.
Geldiğimiz Türkiye coğrafyasında yaşanan gelişmeler hepimizi yakından etkilemekte. Hergün yeni bir güne başladığımızda bugün yine kimler gözaltına alınacak? tutuklanacak? diye soruyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi terör saldırıları vs. haberleri ile daha da da sarsılmaktayız.
Siyaset dilinde ve gündelik yaşamda ‘nefretin’ dili egemen olmaya başladı. Nitekim önceki gün Türkiye’nin kalbi İstanbul’da terör saldırısı sonrasında devletin ortak dili: ‘ İntikamını alacağız oldu’. İntikamın açıkça en üst düzeyde dile getirilmesi artık ‘savaş dilinin’ bundan sonra egemen olmaya başlayacağının da bir göstergesi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı İstanbul’daki saldırının ardından yine intikam dilinden bahsetti: ‘Biz pes etmeyiz. Hepimiz birer şehit namzetiyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olurum inşallah sizler de şehit olun: ‘Peki bu apaçık savaş dili değil de nedir? Barış kavramından korkan, ürken bir iktidardan barış dili de beklenemez zaten.
Türkiye’de AKP iktidarı kendisi gibi düşünmeyen herkesten intikamını bir bir almakta. Üstelik yine ‘ savaş diliyle. ‘AKP’nin en büyük düşmanlarından biri de gazeteciler, akademisyenler oldu. 2016 yılını yine gazeteciler ve akademisyenlerin tutuklanmaları ile anacağız. Türkiye’de her iktidar döneminde, her darbe sürecinde en çok işkenceyi, tutuklanmaları ve gözaltına alınmaların mağduru oldu basın emekçileri. Gazetecilerin işten atılmaları günlük yaşamın olağan bir parçası haline geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın özgürlüğü tarifi de ‘intikamın dili’ idi. 'Soruyorum, gazeteci dedikleriniz sınırsız özgürlüğe sahip midir? Onların özgürlüğünün de bir sınırı yok mu? Benim sınırımın başladığı yer? Benim özgürlük sınırım nereye kadarsa, o da ancak oraya kadar gelebilir, ondan daha ileriye gidemez’....Kısacası Erdoğan üniversitelerdeki siyaset bilimi ve gazetecilik derslerinde okutulan basın özgürlüğü kavramını sadece ve sadece kendine göre yorumlamakta ve algılamaktadır. Türkiye’de rejimin ‘otokrasi’ ve ‘tek liderlikten söz edildiği bu günlerde hatta Erdoğan’ın üniversite bitirdiğine dair diplomaların araştırıldığı bu süreçte basın özgürlüğünün ‘ özgürlükçü bir anlayış’ olarak değerlendirilmesi düşünülemez.
Bağımsız Gazetecilik Platformu raporuna göre Türkiye’de şu an 142 gazeteci cezaevlerinde tutuklu bulunuyor. Darbe girişiminin! ardından OHAL kapsamında basın kuruluşlarında çalışan gazetecilerin tutuklanması ve buna milletvekillerinin tutuklanmasını da eklersek iktidar intıkamını bütün hızıyla almaya devam ediyor.
Bir ülkenin en önemli beyni eğitim kurumları ve üniversitelerdir. Türkiye’de iktidar en büyük intikamını bu amaçla sorgulayan, araştıran ve doğmalara karşı gelen üniversitelerdeki barışa imza atan akademisyenleri tutuklamakla aldı, imzacı akademisyenler hakkında soruşturma başlattı. Birleşmiş Milletlerin bir raporuna göre gerek gazeteciler, gerek aydınlar gerekse akademisyenlerin tutuklanması konusunda rapor gerçekleri ortaya koyuyordu. Rapor ‘Ulaştığımız sonuçlar vahim’ dedi.
Bütün bunlar intikam dilinin sadece birkaç örneği. 2002- 2016 yılları arasında nefretin ve intikamın dili farklı güç ve iktidar odakları arasındaki paslaşma ile yaşandı ve şimdi de zirveye ulaştı.
Umutların, beklentilerin ve dünyayı değiştirmeye yönelik algıların tükendiği bu günlerde sosyal medya aracılığıyla kendimizi tatmin etmeyi bir yana bırakıp, gün intikam dilinin nasıl barış diline çevrilmesi gerektiğininin günü. Bu konuda aydınlara, gazetecilere, sokaktaki insanlara en çok da gençlere büyük görev düşüyor. Aksi takdirde intikamın, intikamın intikamın intikamın intıkamını yaşamaya devam etmek zorunda kalacağız. Dün kaybettiklerimiz Denizlerdi, Mahirlerdi, İsmaillerdi, Berkay Akbaşlardı, yarın ise.........