Adnan'ın ölümünün ardından 2015 yılında Köln'deki insan hakları haftasına katılmış, ölmeden önce kaleme aldığı anı-roman tarzındaki “İLLE DE MAVİ” adli kitaptan bir bölümde ben okumuştum. Okuma maratonu tüm gün sürmüş, sırası gelen kendi bölümünü okuyup sevgili Adnan`ı anmıştı.
Adnan Keskin'in 80 darbesi sonrasında polis kayıtlarındaki sicilinde şunlar yazar: “Artvin-Savşat-Taşköprü köyüne kayıtlı, 1957 doğumlu, 1,63 boyunda, normal kilolu, sarışın, oval yüzlü, normal burunlu, kahverengi gözlü ve tehlikeli!”
Tehlikeli olması anlaşılır!.. Türkiye'nin en güvenli sayılan mapusanesinden, arkadaşlarıyla 85 metre tünel kazarak firar etmiş, ele avuca siğmıyor, demir parmaklıklar ardında olmayı hiç bir dönem hazmedememiş. Hatta kitabın ilk sayfasında çocukluk arkadaşı Nedret Ural, Adnan`ın firarlarına gönderme yapıp şöyle bir istekte bulunmuş:
“Bir tünel daha kaz Adnan, çocukluğumuza çıksın”
Polis kayıtlarındaki “Normal burunlu!” notunu anlamadım! Adnan'ın Karadenizli / Şavşatlı olmasından dolayı mı polis “normal, anormal, kancalı” diye burunlarda ayrıma gitmiş? Neyse Adnan'ın burnu gerçekten normaldi… polis de zaten böyle yazmış.. doğru da yazmış.
Adnan, 1978 yılında Şavşat polis karakolundaki hücresinde kalırken birliğinin komutanı çağırır ve aralarında şöyle bir konuşma geçer.
„-Hangi fraksiyondansın?
-Devrimci Yolcuyum
-Dev-Genç'li yani?
-Evet aynı zamanda Dev-Genç'li
-Bu ne?
-Dergimizin amplemi
-Ne anlama geliyor?
-Yumruk mücadeleyi, yıldız da zaferi simgeliyor“
Dev-Genç yumruğu Devrimci Yolcular için vazgeçilmez bir nostalji olsa da Adnan'nın zaferini simgeleyen, yüreğinde sıcak tuttuğu yıldız aslında bir “Kutup Yıldızı”. Adnan, kitabını gökyüzünde her daim görülen Kutup Yıldızı‘na olan tutkusundan yola çıkarak, kurgulamış ve yazmış. Kutup Yıldızı`nın ışığına aşık ile bağlanmak, insanı bulutların bile erişemediği maviliğe çıkartır.
Adnan her zaman “Mavi”nin ardından koşmuş. Mavi onun için bir aşk… Bir tutku.. Bir “Gönül”..
Kutup Yıldızı'nın tam göbeğinde, her daim İLLE DE bir MAVİ olsun istemiş. Yaşamında sürekli onun mücadelesini vermiş ve çevresindeki insanlara da bunu aşılamaya çalışmış. Bu onun özgürlüğe olan tutkusunu perçinleştiriyor ve ömrü boyunca bundan hiç bir zaman ödün vermemiş olmasını kitabın sayfalarını karıştırdıkça çok iyi anlıyorsunuz. Kutup Yıldızı`nın bir ucunda Gönül`e (eşine) olan bitmez tükenmez sevdası var. Bu sevda bir dönem Savsat`da “Kerem ile Aslı” rüzgarı oluvermiş, dilden dile anlatılan, kara sevdaya doğru meğilli ve sonu; zor da olsa, çatavatlı, tüneli bol, ama “mutlulukla” noktalanmış.
Kutup Yıldızı'nın bir diğer köşesi “Devrime” ayrılmış.
Yıldızın üçüncü köşesinde “Firar hayalleri” hiç bir zaman eksik olmamış. Yıldızın dördüncü köşesinde, “Deneme yanılma” yöntemiyle, bir bilim adamı titizliğinde, “Arşimet” havasında „buldum buldum…“ diye tüm koğuşları ayağa kaldırırcasına, firarda kullandığı buluşlar var ve başarılı da olmuş..buluşlarını firarda kullanmış.
Kutup Yıldızı'nın son karesinde Jandarma var, devlet var, değiştirmek istediği düzen var. Jandarma mapusluk yattığı cezaevlerinde önemli bir yere sahip. Hani şu Rahmi Saltuk`un “Jandarma biz sosyalistiz” türküsünde olduğu gibi.
Adnan`da jandarmayı (bazı jandarmalar tabii ki) kendisine yakın bulmuş ve hatta onların kendilerine yardımcı olduklarına şahit olmuş tek elden. Bunlara kitabında değinmekte:
Adnan, jandarmaya:
“Jandarma biz sosyalistiz,
dostuz yanlız biz sana,
kurtuluşun bizimledir,
elini uzatsana.” diye seslenmiş her zaman ve bunun karşılığını da almış.
Gerçekleştirdiği firarları bir kaç sosyalist Jandarmanın “göz yumması” olmadan yapmasının mümkün olmadığını anlıyoruz. [Sayfa133: onu tanıyordu; kuledeki nöbeti sırasında, Necmi ile sohbet ederken görmüştü birkaç kez. “Solcu bir jandarma” demişti.]
Bu tarz jandarmalara ne kadar da ihtiyaç var günümüzde değil mi?
Firarda kalalım. Firar kitabın ana konusu:
Erzincan Cezaevi Müdürü “Bu cezaevinden kuş bile uçmaz, değil askerler, ben yardım etsem bile!” dediğinde “Şahin” kod adlı Adnan Keskin, kaçma hayellerinin çoktan ötesine geçmiş, inceden kaçış planları yapmaya başlayıp, kaçmış..
Adnan, bir önceki cezaevi kaçışından edindiği tüm birikimlerini “kuş bile uçmaz” denilen cezaevine uygular. Planlı, disiplinli, titiz, yılmaz, ısrarcı ve özverili çalışmayla Erzincan cezaevinden arkadaşlarıyla birlikte firar etmeyi başarır. 85 metreyi bulan tünelin çıkış noktasına kadar herşey plan çerçevesinde gerçekleşir. Ondan sonrası ise bir “Tufan”, öğle bir tufan ki; insan firar sonrası bir ay dağda, bayırda, çayırda, tarlada, derede tepede süren süreyi okurken, yürekler paramparça oluyor, sanki kitabı mengeneye vurulmuş bir beyinle okuyorsunuz, beyniniz her satırda kurşuna diziliyor …
Hedef: Kelkit, Gümüşhane üzerinden Rize, sonrasında Artvin ve oradan Şavşat.
Firarın ikinci ayağının plansız ve dışarıdan yardım alınmaksızın yapılması, planlanmaması, akıl karı değil.. kızıyor insan.. Doğaya karşı verilen mücadele bir ay sürüyor. Bir ay süren “yolculuk!”…., buna “tarla faresi” gibi yaşamda kalabilme mücadelesi demeli..
Evet evet…, bir aylık süre zarfında aynen “tarla fareleri” gibi yaşayıp hedeflenen yöne doğru, arada gelgitler, geri dönmeler, yoldan sapmalar, pes etmeler, sırtından kurşun yemeler, pusuya düşmeler olsa da, gidiliyor varılacak yere..
Okuyucunun “isyan“ ettiği bölümler buralar. “Örgüt” diyor insan…olmadığını bile bile.
“İnsanlar, devrimciler, demokratlar” diyor insan, haykırırcasına, olmadığını bile bile. Daha fazla anlatmanın gereği var mı bilmiyorum ama kitaptan okuduklarım bana “burada kes” diyor, ilgi duyanlar bu heyacanı okuyarak gidersinler….
AŞK‘ta kalalım. AŞK kitabın ana konusu:
Adnan'ın Gönül'e olan AŞKI anlatılmaz, İLLE DE MAVİ bu aşkı anlatmak için yazılmış zaten, “firar” bahane…Okuyun ve AŞK‘ı tadın derim.
Devrimde kalalım. Devrim kitabın ana konusu:
Bu bölümü de usta şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'ın kitabından aldığım şiiriyle bağlamak istiyorum, kitabı okumuş olanlar bu şiirin İLLE DE MAVİ`yi ve Adnan'ı oldukça iyi anlattığını görecekler:
“Derim ki sana: İyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil! İyi belle yolunun engellerini! Dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele! Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara! Uçuruma atlar gibi bindirme kayalara! «Daha koş, daha koş!» diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda! Dipdiri varmalısın oraya! Varıp birşeyler yapmalısın! Hız koşusu değildir bu, ey yolcu, engelli koşudur bu! Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya! Çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil!”
Köln / 21.01.2015 / [email protected]