Faşizme Karşı Hukuk Devletinin Ana İlkesi; ‘Direnme Hakkı’
Her hukuk devletinin kendine has ana ilkeleri vardır. Bu ana ilkeler o devlet kurulduğu zaman kuruluş anayasasında “değiştirilemez” ilkeler olarak belirlenir. Örneğin Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC)’nin 23 mayıs 1949 tarihli kuruluş anayasasının (Grundgesetz) 20/1 maddesinde "Almanya Federal Cumhuriyeti, demokratik ve sosyal bir Federal Devlettir” tanımı vardır. Anayasada tanımı yapılan bu devlet yapısını korumak, bu yapının zedelenmesine ya da ortadan kaldırılmasına yönelik her hangi bir girişime karşı durmak, bunun için gereken önlemi almak ve hangi yöntem gerekiyorsa ona başvurmak, AFC’nin devlet olarak temel hakkı ve görevidir. Bu hakkı ve görevi yerine getirmek için, devlet mekanizması içinde bir çok kamu kurum ve kuruluş vardır. Ve hatta bunun ötesinde, sivil toplum kuruluşlarının istisnasız tümü bile, ‘düşünce özgürlüğü’ gerekçesi ile FAC’nin anayasada tanımı yapılan bu statüsünü ortadan kaldırılmasına yönelik tek bir kelime dahi telaffuz edemez. Aksi durumda hemen yasaklanırlar.
Bir parlamenter demokrasi ile yönetilen AFC’de yasama, yürütme ve yargı organlarının bir birinden bağımsız görevleri ve işlevleri vardır. Ayrıca bu organlara bağlı olarak çalışan sayısız kamu kuruluşu (Silahlı Kuvvetler, Polis, Bakanlıklar, Valilikler…) da mevcuttur.
Tüm bu devlet organlarının ve onlara bağlı kuruluşların ortak yükümlülüklerinin başında ise, devletin anayasasında belirlenen temel ilkelerine sadık kalmak, bunları korumak ve bu ilkelere karşı gelen ve yok etmek isteyenlere karşı görev yapma yükümlülükleri vardır. Devletin organları, örneğin yasama organı, yani parlamentoda salt çoğunluğa ya da ezici bir çoğunluğa dayalı bir iktidar partisi bu konumundan hareketle, AFC’nin anayasasında belirlediği ve değiştirilmesinin dahi teklif edilmesi ya da müzakere edilmesini dahi yasakladığı ilkelerini değiştirmeye yönelik her hangi bir yasal düzenlemeye gidemez ya da devletin temel ilkelerini ‘modern bir anayasaya ihtiyacımız var’ ’gerekçesiyle tartışmaya açamaz, başkaları tarafından başlatılan böylesi bir tartışmaya dahi taraf olamaz.
Şimdi AFC örneğinden hareketle, hukuk devletinin ana ilkeleri tehlikeye düştüğü zaman, o tehlikenin belirtileri somutlaşınca ya da böylesi bir tehlikenin oluşmasına karşın nasıl davranılacağına yakından bakalım.
AFC Anayasasının 20. maddesi, devletin ana ilkeleri ve bu ilkelerin tehlikeye girmesi durumunda her bireyin bu tehlikeye karşı direnme hakkı ile ilgilidir. AFC anayasasının 20/2 maddesi, ‘Egemenlik tümüyle halkındır. Halk, egemenliğini, seçimler ve oylamalar aracılığıyla ve yasama, yürütme ve yargı yetkileriyle donanmış özel organlar eliyle kullanır’ hükmünü içermektedir. Yasama, yürütme ve yargı organlarının tümü, anayasanın 20/3 maddesi gereği her hangi bir kişiye, kuruma, zümre ya da bir başka organa değil, doğrudan doğruya ‘yasa ve hukuka bağlıdırlar’. Mevcut yasaların güncel ihtiyaçlara cevap verecek şekilde değiştirilmesi, yenilenmesi ya da anayasadan çıkartılması her ne pahasına olursa olsun mevcut anayasanın 1. ve 20. maddelerinde sıralanan ilkelere ters düşemez, bu ilkeleri zedeleyemez, bunların altı oyulamaz ya da hedef haline getirilemez.
FAC Anayasasının 1. maddesi ‘İnsanın onur ve haysiyetinin korunması’ ile ilgilidir. Buna göre ‘insanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür’.
Bu maddenin pratikteki önemi şudur: Devlet, tüm yurttaşların yaşamını ve güvenliğini tehdit eden her türlü tehlikeyi bertaraf etmekle yükümlüdür. Devlet bu yükümlülüğünü bir başka kurum ya da oluşum ile paylaşamaz. Bu yükümlülüğü yerine getirirken devlet, yasalara ve hukuka karşı davranarak terör estiremez, suçlulara insan onurunu zedeleyen her hangi bir kötü muamelede bulunamaz, bulunmasına müsaade etmez ve insan onuruna ve haysiyetine karşı uygulamaları yapanları yine hukuka ve yasalara uygun bir şekilde cezalandırır. Yurttaşın güven içinde yaşayamaması ve hayatının tehlikede olması, devletin temel zafiyetidir. Bu zafiyete neden olan hükümetin iktidarda kalması ve devleti yönetmesi kesinlikle söz konusu edilemez. 31 Aralık 2015 tarihinde yıl başı kutlamaları dolaysıyla Almanya’nın Köln şehrinde çoğunluğunun mülteciler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen cinsel taciz ve hırsızlıklar önlenemediği için, Köln polis müdürünün Eyalet İçişleri Bakanı tarafından görevden alınması buna küçük bir örnektir.
23 Mayıs 1949'da yürürlüğe giren FAC’nın kuruluş anayasasının 1. maddesinin 2. fıkrasında belirlenen bir başka temel ilke aynen şöyledir: ‘Alman Milleti, bu nedenle dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, yeryüzünde her insan topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder’. Şimdi gelin anayasanın bu hükmünü bir varsayımla yakından irdeleyelim.
1949 yılında FAC kurulduğu zaman, Almanya ‘Doğu Almanya’ ve ‘Batı Almanya’ şeklinde ikiye bölünmüştü. Her iki Almanya’ da yaşayan Alman vatandaşı olmayan yabancıların sayısı, bir kaç yüz bin ile telaffuz ediliyordu. Günümüzde artık Almanya birleştiğine ve birleşik Almanya’da 27 milyon kadar göçmen kökenli insan yaşadığına (bunların en az 25 milyonu Alman vatandaşı) göre, Avrupa Birliği'nin kurularak sınırların ortadan kalktığı ve küreselleşmenin de ivme kazanmasını da dikkate alarak, FAC anayasasının 1(2) maddesinde yer alan ‘Alman Milleti’ deyimini, ırkçılık çağrışımı yaptığı için, 25 milyonluk ‘azınlığı’ Alman saydığı için, bu azınlığı asimile ettiği için, dünyada ve Avrupa’da yaşanan gerçeklere ters düştüğü için ve de artık eskidiği için Anayasadan çıkartıp onun yerine ‘Almanyalı’ diyelim. Bu durumda Almanya’da ne olur dersiniz? Bu talebi ileri sürenlerin nefes boruları kesilir. Nasıl mı?
Konuyu kısaca açayım.
Almanya’ da kim olursa olsun, statüsü ve konumu ne olursa olsun, niyeti ve amacı ne kadar iyi olursa olsun, Alman anayasasının 1. ve 20. maddelerinde sıralanan ilkelere aykırı beyanda bulunması, bu ilkeleri yok sayarak kendi meşrebine göre davranması, sivil bir anayasa, modern bir anayasa, ihtiyaca göre bir anayasa vb. gerekçelerle bir ulusu hedef alarak o ulusun adını anayasadan çıkartmaya (Alman Milleti yerine Almanyalı demek) kalkmasının bedeli çok ağır olur. Bunu da bir somut uygulama ile yazayım.
FAC anayasasının 1. ve 20. maddelerine aykırı davranan, bu alanda bir beyanda bulunan, bu ilkelerin değişmesini ve anayasadan çıkartılmasını isteyen bir parti, dernek ya da kuruluş hemen yasaklanır, varlıklarına el konur, üyelerinini tümü hapis cezaları ile yargılanır ve kamuya ait her hangi bir kurumda istihdam edilmesi veya milletvekili seçimlerine aday olması bile yasaklanır, kamuda çalışıyor ise işine son verilir. Almanya’da, FAC’nin anayasal yapısına aykırı olduğu gerekçesi ile bir listede sıralanan çok sayıda yerli ve yabancı örgüt var. Bu örgütler arasında PKK, Milli Görüş, MHP ve bunlara bağlı dernekler de var. 2005 yılında Münih Maximilians Üniversitesi, bu listede yer alan örgütlerin hiç biri ile ilişkim olmadığına dair yazılı bir taahhütname imzalattıktan sonra beni göreve başlattı (Bu uygulama üniversitede ders verecek her eleman için geçerlidir). Bu örnek bile, Almanya'nın anayasal yapısına karşı olan tüm bireylere karşı, (üniversiteler dahil olmak üzere), tüm kamu kuruluşlarının ne kadar hassas olduğunun göstergesidir.
FAC Anayasasının 1. ve 20. maddelerinin korunması yine anayasal bir zorunluluktur. FAC anayasasının madde 79/3’de Alman anayasasının ‘1 ve 20 maddelerde yazılı esaslara ilişkin bir Anayasa değişikliği yasaktır’ hükmü yer almaktadır. Buna göre, anayasanın 1. ve 20. maddelerinin değiştirilmesinin yasak olduğunu anayasasına yazan FAC ‘faşist’ ve ‘ırkçı’ olarak mı adlandırılmalıdır? Bu hususta FAC anayasası, anayasanın 1 ve 20. maddelerini değiştirmeye ya da bu maddelere aykırı davrananlara karşı devletin hukuk kurallarına uygun olarak aldığı önlemlerin tümünün uygulamada olumlu sonuç vermemesi ve sözü edilen anayasa hükümlerin tehlikede olması durumunda, anayasa sivil vatandaş dahil olmak üzere herkesin devreye girmesini anayasal bir hak ve yükümlülük olarak belirlemiş durumdadır.
FAC anayasasının 20. maddesinde belirlenen ilkeleri, yani ‘ Bu Anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir’ (Madde 20/4) hükmü vardır. Görüldüğü üzere, FAC’nin anayasal düzeninin tehdit altında olması halinde, bunun Almanların (asker, polis, sivil, emekli,öğrenci,ev kadını, bürokrat, memur, iççi, işveren…) bu anayasal düzene karşı olanlara karşı direniş gösterme, bunun için amirlerinden gelen emirlere uymama ve gelen emirlerin zorla uygulanmak istenmesi durumunda zor kullanma dahil olmak üzere her türlü araç ve gereçlerle direniş gösterme hakkı ve yükümlülüğü vardır.
FAC, kuruluş anayasasına aldığı ve değiştirilmesini dahi yasaklandığı (madde 79/3) bu iki maddesine (1 ve 20 maddeler) neden bu kadar önem veriyor? Bu sorunun yanıtı tek bir cümledir: Faşizmin demokratik yöntemlerle yeniden iktidar olmasının önünü kesmek içindir.
Bilindiği üzere Adolf Hitler liderliğindeki Alman Faşizmi, Weimar Cumhuriyeti anayasasının boşluklarından da yararlanarak seçimle iktidar oldu. Adolf Hitler liderliğindeki Alman faşizminin iktidara gelişini, bu gelişin şartlarını, nedenlerini, yöntemlerini, araçlarını ve iktidar olduktan sonraki uygulamalarını bilmeyenler, RTE’ın ve güdümündeki sözde sivil toplum kuruluşları ve basın olmak üzere, devlet kurumlarının istisnasız tümünün uygulamalarını takip ederlerse, bu bilgi eksikliklerini büyük oranda gidermiş olurlar.
Türkiye’de bu sıralar, RTE ve PKK tarafından dayatılan yeni bir anayasa yazma ve uygulama adı altında anayasada yer alan parlamenter demokrasi, üniter yapı ve Türk vatandaşlığını hedef tahtasına koyan bir plan var. Bu anayasal düzeni ortadan kaldırmak isteyenler tarafından kamu görevlilerine (örneğin valilere, silahlı kuvvetlere, bürokratlara vs.) ve çok sayıda basın ve sivil toplum örgütlerine emirler verenler, bu anayasal düzeni ortadan kaldırmak için silahlı ve silahsız isyanlar çıkartanlar ve bu isyanları çıkartanları ayakta alkışlayanlar ve görmezden gelenler, FAC’nin anayasal düzenini ve bu düzenin tehdit altında olması durumunda bütün Almanların nasıl davranması gerektiğini biliyorlar mı acaba? Bilen, bilmeyene bildirsin!
20 Ocak 2016