19. yüzyıl Anadolu kültür varlıklarının ilgi gördüğü bir dönem olmuştur. O döneminin en gözde bölgelerinden biri de, o günlere kadar gizli kalmış gizemli Likya’ydı.
Likya, Ksanthos, Patara, Myra gibi yerler sahile çok yakın yerlerdi. Tarihi varlıkların ülke dışına çıkarılması, deniz yoluyla kolay olduğu için, yoğunlaşma daha fazla Likya Bölgesi`ne oldu. 19. yüzyılda yoğunlaşan araştırmalar, insanın dünyadaki yeri ve anlamını bulmaya çabalayan Rönesans‘ın devamı niteliğindeydi. Bilimin desteklediği keşif araştırmalar esasında hem kökenlerine ulaşma hem de uluslaşma anlayışına denk düşüyordu. Bu anlayış Anadolu'daki antik kaynaklara ulaşma, tarihi eserleri yurtlarında sergileme çabalarını beraberinde getirdi. Yine bu yüzyılda yoğunlaşan oryantalizm akımının getirdiği bir doğu ilgisi de vardı. Gelenler yanlızca antik varlıkları ülke dışına kaçırmak için değil, bilim ve kültür için de geliyorlardı. Keşfediyorlar, belgeliyorlar, dönüşte yayınlıyor ve taşıyabildiklerini de birlikte götürüyorlardı.
Trysa Heraanu Kabartmalarının söküm operasyonu. (Felix von Luschan. 1882)
Efes Artemis Tapınağı’nın kabartmalı sütun parçaları, Bergama Zeus Sunağı’nın tamamı, Ksanthos anıtları ve Truva hazineleri binlerce örnekten sadece birkaçıydı. 19. yüzyılda Likya, Ksanthos, Patara, Myra`yı ziyaret eden Avrupa kaynaklı seyyahların başında Avusturyalı Dr. Felix von Luschan gelmekteydi.
Dr. Luschan, 1882 yılında Antalya`da yaşayan Tahtacılar (Tachtadschy) ile ilgili bilimsel ve antropolijik bilgileri kaleme alan kişiydi. Anadolu arkeoloji ve antropolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Dr. Luschan, Likya bölgesinde yaşayan Tahtacılar ile ilgili yaptığı araştırmalar kamuoyunda oldukça ilgi görmüştür. Dr. Luschan, Tahtacıların yanı sıra Likya bölgesinde bulunduğu sırada inceleme fırsatı bulduğu, Bektaşîler, Ermeniler, Kızılbaşlar, Yezidiler, Yunanlılar, Türkler ve Yörükler hakkında da bilgiler verir.
Yörüklerin yaşadığı antik yerleşke
Dr. Luschan, bir eserinde Likya bölgesinde gözlemleme fırsatını bulduğu „Yörükleri“ şöyle anlatır:
„Tesadüfen bulunduğumuz arazinin gizli bir köşesinde keşfettiğimiz modern yaşamdan oldukça uzak yaşayan insanlar oldukça ilgimizi çekti. Antik duvarlarla çevrili yerleşkede bir erkek, bir kadın, yetişkin bir kız ve yaklaşık üç buçuk yaşında bir erkek çocuk yaşıyordu. En yakın köyden saatler uzakta, mutlak bir yalnızlık içindeydiler. Bir kaç keçi, biraz çiftçilikle yaşamlarının temel ihtiyaçlarını sağlıyorlardı; balık tutulduğuna dair hiçbir iz yoktu.
Kadınların başları açıktı ve ülkenin diğer yerlerinden daha az utangaçtılar. Yerleşkenin tüm envanteri bir bakışta görülebiliyordu. kil sürahiler, perçinli kulpları olan bir çift kaba dövülmüş bakır kap, antik bir bıçak, tahta bir şaban, arı kovanı görevi yapan, inek gübresiyle kaplı örgülü bir silindir.
Bir Yörük kadını
Küçük bir ağacın tepesine bağlı çok basit vinci olan bir dokuma tezgahı, yanında peynir kabı. Yukarıdaki duvarda yeniden doğuşu ve yaşamın başlangıcını simgeleyen, koruyucu bir sembol olarak kabul gören boğa figürü, son olarak da en ücra dağlık bölgelerde yeniden keşfettiğimiz Amerikan Dietz`in tasarımı çağdaş bir gaz lambası.
Küçük bir ağacın tepesine bağlı basit vinçli dokuma tezgahı
Tüm bunlar bize Likya ve güney Karya'daki tarih öncesi yaşamı yansıtan koşullarının tipik bir örneğini göstermekte.“
Fotoğraflar: Wilhelm Burger /1882