AKP’nin yurt dışı örgütlenmesi UETD’nin 10. yıl kutlaması çerçevesinde Köln’e geleceğini açıklayan başbakan Erdoğan, Almanya’da hararetli tartışmalara yol açtı. Neredeyse bütün siyasetçiler bu nedenle Erdoğan’ı sert bir şekilde eleştiriyorlar. Her ne kadar Alman hükümeti, »Erdoğan’dan sorumlu davranmasını bekliyoruz« diyerek, hafif bir eleştiride bulunmuş olsa da, »önemli partnerimiz olan bir ülkenin başbakanı olarak hoş geldiniz diyoruz« açıklamasını yaptı. Gene de hükümetin, diğer partiler gibi Erdoğan’ın Köln ziyaretini iç politika malzemesi yaptığını söyleyebiliriz.
Ancak gerek hükümetten, gerekse de muhalefetten yükselen Erdoğan eleştiriler fazlaca ikiyüzlü. Bir kere Türkiye, yarın yapılacak olan Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin en önemli malzemelerindendir. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan milliyetçi ve sağ popülist partilerin (Almanya’da »Almanya İçin Alternatif-AfD«) önemli derecede oy alacakları gerçeği, SPD ve Yeşiller dahi neoliberal cephedeki tüm partilerin »Erdoğan karşıtı« söylemi seçim propagandalarının odağına yerleştirmelerine neden oluyor. O açıdan sağ popülist söylemin asıl misyonunu yerine getirmiş olduğunu tespit edebiliriz.
Erdoğan’a akıl veren siyasetçilere baktığımızda ise, istisnasız hepsinin Almanya-Türkiye ilişkilerinin stratejik önemini çok iyi bildiklerini ve bu ilişkileri ayakta tutmak için yoğun çaba sarf ettiklerini görebiliriz. Bunun nedenini Alman sermayesinin önemli organlarından Handelsblatt’ta okuyoruz. 24 Nisan 2014’de Gerd Höhler şöyle yazıyordu:
»Almanya ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi şu an yaklaşık 33 milyar Euro’ya ulaştı; böylece Almanya Türkiye’nin en önemli ekonomik partneri oldu. Almanya 12 milyar Dolarlık yatırımla yabancı sermaye listesinin de en başında duruyor. 1990’lı yıllarda Türkiye’de Alman sermayesinin katıldığı şirket sayısı 500 iken, bu sayı bugün 6 bine ulaştı. Türkiye’ye giden şirketler (...) bu ülkeyi sadece büyük iç pazarı ve tüketime yatkın genç nüfusu nedeniyle değil, aynı zamanda Ortadoğu, Asya ve Afrika’ya yönelik ihracat için stratejik olarak uygun üretim mevkii olması nedeniyle de çekici buluyorlar.«
Erdoğan’ın gelmesine karşı çıkanlar, Berlin’de Pazartesi başlayan ve dünyanın en önemli silah fuarlarından olan »Uluslararası Havacılık ve Uzay Araçları Fuarı« ILA 2014’ün resmî partner ülkesi olmasına hiç ses çıkarmıyorlar, aksine »modern, güçlü ve dinamik hava ve uzay sanayiine sahip Türkiye’nin fuar partneri olmasından duyulan memnuniyeti« ifade ederek, »askerî havacılık sanayiindeki başarılı işbirliğinin önemi« ile »Türkiye’nin Alman şirketleri için en önemli pazarlardan birisi olduğunu« vurguluyorlar. Kaldı ki, o çok eleştirdikleri Erdoğan hükümetinin Almanya’nın büyük desteğiyle gerçekleştirdiği piyasalaştırma, esnekleştirme, düzensizleştirme ve özelleştirme politikalarını – ki Soma Katliamının gerçek nedeni bu politikalardır – öve öve bitiremiyorlar.
Erdoğan’ın Alman siyasetçilerini rahatsız ettiği doğru. Muhtemelen Erdoğan’ın kutuplaştırıcı ve otoriter yönetim anlayışı bunun nedenlerinden birisidir. Ancak asıl neden, Berlin’in AKP hükümetinin bölgesel emperyalizm heveslerini »enerji güvenliği« ve uzun vadeli jeostratejik çıkarları açısından »rizikolu« bulmasıdır. Erdoğan’a yönelik eleştirilerin asıl amacı, »sivrilikleri törpülemek« ve AKP’yi »ehlileştirmektir«. Çünkü Alman sermayesi açısından, Almanya-Türkiye ilişkilerinin başladığı 1761 Antlaşmasından bu yana geçerli olan kural bellidir: Türkiye’yi, ne pahasına olursa olsun, Almanya’nın yanında tutmak – Erdoğan ile veya Erdoğan’sız.
Bugün Erdoğan’ı protesto etmek için Köln’e gidenlerin bu gerçeği unutmaması gerekiyor. Erdoğan’ı veya Türkiye’yi Almanya egemenlerine şikâyet etmek muhalif siyaset değil, egemen sınıflar arasından birinin destekçisi olmaktır. Asıl önemli olan, gerek Almanya’da, gerekse Türkiye ve Kürdistan’da herkesin kendi ev ödevlerini yapması ve demokratik bir alternatifle siyaset değişikliği için uğraş vermesidir. Bu, Erdoğan’ı Merkel’e şikâyet ederek yapılamaz.
24 Mayıs 2014