AKP-Saray-Rejiminin Afrin’e yönelik, ama asıl hedefi açık faşist diktatörlük inşasına ivme kazandırmak olan işgal harekâtı, görünürde uluslararası camianın »tepkisini« çekiyor. Burjuva basınına bakarsak, ABD’sinden F. Almanya’sına, Fransa’sından Rusya’sına dek bütün ülkeler kaygılı! »İki tarafa da itidal« çağrısı yapıyorlar. BM Şartına bu denli aykırı saldırgan bir girişim ancak böyle basitleştirilebilir doğrusu. Tarihi, aynı zamanda ihanetler tarihi olan Kürdistan bir kez daha uluslararası bir ihanete kurban edilmek isteniyor – asıl olan budur.
Her savaşta olduğu gibi, AKP-Saray-Rejiminin işgal harekâtının da farklı cepheleri var. Şüphesiz en kanlıları çatışmaların olduğu yerler ve bombalanan sivil yerleşim bölgeleri. Hukuksuz olduğu kadar, haksız da olan bu saldırganlık açık bir savaş suçudur. Ancak asıl savaş başka yerlerde yürütülmektedir: Propaganda savaşının cephelerinde saldırgan işgalciliğe meşruiyet üretilerek!
Propaganda savaşının Türkiye cephesi hayli başarılı. Kökleri derinde olan Kürt düşmanlığı ve ırkçılık her türlü çelişkinin üstünü örterek farklı sınıf ve katmanları AKP-Saray-Rejiminin arkasına diziyor. Nihâyetinde Kürdistan Türk sermayesinin yaşam kaynağıdır. Kürdistan üzerindeki kontrolü kaybetmek, Türk devleti ve burjuvazisi için üretici güçler üzerindeki kontrolü kaybetmekle eş anlamlıdır. Emek gücü rekabetinin kendisini etnik hiyerarşilerle ifade ettiği Türkiye’de bu nedenle farklı sınıf ve katmanlar, kendi çıkarlarına aykırı olmasına rağmen, savaş koalisyonunun parçası olmaktadırlar. Kemalizmin etkisindeki kimi »sol« yapı bu gerçeğe gözlerini kapadığından, devlet ideolojisini yeniden üretmekte ve »asıl düşman kendi ülkemizdedir« gerçeğini kaale almadan propaganda savaşına katkı sağlamaktadır. Bkz.: BirGün gazetesinin haber dili.
Avrupa cephesi ise daha rafine, ama bir o kadar demagojik propaganda ile Rojava devrimini diskredite etmekte, Rojava’nın devrimcilerini kamuoyu algısında haksız duruma düşürmeye çalışmaktadır. Kürtler ile dostlarının meşru protestoları kriminalize edilmekte, ırkçı-faşist grupların saldırıları »Avrupa’da Türk-Kürt çatışması« olarak gösterilerek, AKP-Saray-Rejiminin propagandası desteklenmektedir. İşgale göz yummayı, siyasî ve askerî desteği ayrıca saymaya gerek yok. Bölge halklarına örnek olan öz yönetimdir hepsini rahatsız eden.
Biz ne yapacağız, asıl soru bu. Rojava devrimcilerine akıl vermeye, ihanetin emperyalizmin karakteri olduğunu anımsatmaya gerek yok. Onlar bunu biliyor ve yapmaları gerekeni yapıyorlar. Safımızı almaktır yapmamız gereken: Ya savaş koalisyonundan, ya da barış koalisyonundan yana olacağız, başka yolu yok çünkü. Brüksel ve Berlin’in planlama masasının baş aktörleri olduklarını unutmadan, Avrupa’dan veya başka güçlerden medet ummadan, neyin ne olduğu söylememiz, harekete geçmemiz gerek. Direniş olmadan savaş durdurulabilir mi hiç? Sıradan eylemlerin, izinli mitinglerin etkisi kısıtlı artık. Olağan yaşam akışı aksatılmadan, sesimizi duyurabilmek zor. Rojava’da devrimciler yaşamlarını feda ederek Rojava devrimini savunuyorlar. Rojava’da anlatılan bizlerin hikâyesidir. Rahatımızı bozmak bu hikâyenin kalıcı olması için bir bedel olacaksa, bu hadi hadi feda edilebilir.
27 Ocak 2018