Türk devletinin Gare saldırısı ve Kürt gerillasının kazandığı zafer, bir kez daha gösterdi ki mücadelelerinde haklı olanları hiçbir güç yenemeyecek, zafer, doğru politikalarla ve güçlü iradeyle yaratılmış olan örgütlü direnişten ısrar edenlerin olacaktır.
Gare’ye yapılan saldırının ve direnişin birçok ayrıntısı Türk devletinin yandaş medyası tarafında çoğu birbirinin tekrarları olan senaryolarla tartışılmaktadır.
Bazı durumlarda bir olgu ne olduğundan çok ne olmadığı belirlenerek daha kolay anlaşılmaktadır. Bu anlamda Gare saldırısının “iç politik dengelerden” dolayı veya “seçime hazırlık veya alınacak oylar” için yapıldığını varsaymak gerçekçi görünmemektedir. Erdoğan'ın “oy sorunu” sanıldığı kadar büyük bir sorun değildir. AKP oy sorununa takılmadan, oyları gasp ederek, uygun yasal düzenlemeler yaparak veya son tahlilde seçimleri yapılamaz hale getirerek iktidarını sürdürecektir.
Ayrıca öyle değil ama, varsayalım ki, Erdoğan iç kamuoyu tarafında büyük bir oranla desteklenmektedir ve yine varsayalım ki henüz seçime uzunca bir süre var, böyle bir durumda Erdoğan'ın Kürt halkına, Kürdistan'a, Kürt özgürlük hareketine saldırmayacağını mı düşüneceğiz? Erdoğan’ın yönettiği Türk devletinin her durumda Kürt halkına düşmanlık yaptığını ve Kürdistan’ı işgal etmek için uğraştığını, bu politikaların Türk devletinin stratejik, tarihi ve geleceğini de bağlayan bir politika olduğunu görmezden gelmek hiçbir biçimde kabul edilebilir bir durum değildir. O nedenle Erdoğan, oylarını ve kitle desteğini kaybedeceğini bilse de bu işgal saldırılarını sürdürecektir. Bu gerçeğe gözümüzü kapatmak, büyük bir hata olacaktır. Gare saldırısının hangi nedenle yapılmadığını gösteren birinci argüman bu.
İkincisi, Erdoğan Gare’ye esir askerleri kurtarmak için de gitmiş olamaz, çünkü eğer bu amaçla bir hareket yapmayı düşünmüş olsalardı altı yıldan beri bunu birçok kez belki de daha avantajlı koşullarda yapabilirlerdi. Erdoğan'ın esir askerleri kurtarmak gibi bir derdinin varlığını düşünmek Erdoğan’a fazlasıyla insanilik yüklemek olur ki böyle olmadığını dünya alem biliyor. Dolayısıyla Erdoğan ve Türk devleti Gareye bu nedenlerle saldırdığını düşünmek isabetli değildir.
Peki Gare saldırısıyla Türk devleti ne yapmak istedi? Erdoğan Gare’ye Kürdistan’ı işgal etmek ve gücü yeterse, Kürt özgürlük hareketinin önderlerini etkisizleştirmek için saldırdı. Bu anlamda Gare saldırısı, Afrin de ve diğer yerlerde yapılan işgal saldırılarının bir devamı niteliğindedir.
Aslında bu tartışma, her ne kadar anlamlı ve gerekli olsa da bazen bir soruya cevap aramaktan çok bir gerçeğin perdelenmesine yol açabilmektedir.
Söz konusu tartışmalarda, belirtilen gerçeğin üstünü örtmek için yapılmakta veya bu gerçeğin perdelenmesine hizmet etmektedir.
Gare saldırısının, eğer başarılı olsaydı, iki de “yan kazanımı” olacaktı ve devlet bunları da planlamıştı. Bu “yan kazanımların” birisiyle, esir askerlerin kurtarılması, diğeriyle de Erdoğan'ın “zafer kazanan bir kahraman” olarak topluma sunulması amaçlanıyordu. Bunlarda Gare saldırısının diğer avantajları veya ekstra kazanımları olarak Erdoğan'ın hanesine yazılacaktı.
Ancak bilindiği gibi Erdoğan ve Türk devleti, bu amaçlarının hiç birisini gerçekleştiremediği gibi tarihinin en büyük hezimetlerinden birisini daha yaşadı. Ne Kürdistan'ın işgali için alan tutarak üs kurma planını gerçekleştirebildi, ne Kürt halkının değerli evlatlarından birisinin kılına dokunabildi ne esir askerlerini kurtarabildi ve ne de iç politikada çok ihtiyaç duyduğu “zafer kazanan son Osmanlı” rolünü oynayabildi.
Sonuç itibariyle Erdoğan ve şürekâsı ile Türk devleti, stratejik bir yenilgi aldılar, Kürt halkı ve demokrasi güçleri ise stratejik bir kazanım elde etmiş oldular. Zaten eğemenlerin “Gare’den önce Gare’den sonra” diye yaptıkları belirleme, tam da bu gerçeğin ifadesidir.
Burada iki noktanın daha üzerinde durmak faydalı olacaktır. Birincisi Gare saldırısının sonunda, sözde muhalefet, bugüne kadar olduğundan farklı olarak, Erdoğan'a karşı bir tavır aldılar. Bu durum önemlidir, sonuçta eğemenler arasındaki çelişkilerin şiddetlenmesi demokrasi güçlerinin mutlaka dikkatle izlemesi ve değerlendirmesi gereken bir gelişmedir. Ancak bu duruma gereğinden fazla anlam yüklemeye de gerek yoktur.
Basit bir değerlendirme konuyu anlaşılır kılmaya yetecektir. Örneğin Erdoğan Gare de başarılı olsaydı, bugün Erdoğan'a muhalefet edenlerin tavrı nasıl olacaktı? Erdoğan’ın kutlayacağı zafere karşı Kılıçdaroğlu'nun, Akşener’in veya diğerlerinin herhangi bir itirazlarının olur muydu? O zaman kac askerin, kaç insanın ölümünün hesabı sorulur muydu? Dolayısıyla muhalefetin iktidara karşı tutum alması önemlidir, ancak karşı çıkışın içeriği, yani demokrasiyi kazanmak daha çok önemlidir.
İkincisi bu zafer, halkın coşkusunun, heyecanının, kararlılığının doruğa çıkmasına zemin olması gereken bir zaferdir. Bu zaferin stratejik önemi daha etkili bir biçimde aktarılmalıdır.
Muazzam bir zafer kazanılmıştır, bu gelişmeden hareketle, toplumun mücadele azmini, kararlılığını ve örgütlülüğünü artırmaya çalışmak Gare zaferini daha büyük kazanmanın dayanağı ve gerekçesi yapmak, günün acil görevi olarak ortaya çıkmaktadır.