Başlıktaki sorular, günlük hayatımızın en çok sorular sorularıdır. Her gün defalarca bu soruları soruyor, bu soruların etrafında tartışmalar ve sohbetler ediyoruz. Haksız da değiliz. Her birimizin hayatını çok derinden etkileyen bir sürecin yarattığı bu soruları sormamızdan, cevaplarını aramamızdan daha olağan bir şey yok.
7. Haziran seçimlerinden bu yana yeniden güncellenen katliamcı siyaset, toplumda büyük bir kaygı ve endişe kaynağı olmuştur. Erdoğan’ın nasıl yıkılacağı sorusu etrafında kafa patlatılmakta, kaygılar ifade edilmektedir.
1. Kasım seçimlerinden beri Erdoğan iktidarının baskılarına karşı, toplumda çok derin bir kaygı yaşanmaktadır. Özellikle 15. Temmuz ve sonrasında topluma pompalanan korkunun sonucunda, birçok kesim, Erdoğan’ın yıkılmayacağını düşünmeye başlamıştır.
Aslında ‘Erdoğan’ın nasıl yıkılacağı’ sorusu, içinde gizli bir ‘mana’yı da barındırmaktadır. Daha doğrusu bu soruyu soranlar Erdoğan’ın yıkılamayacağını düşünmekte ve aslında bu soruyla, sözkonusu kaygılarını ifade etmektedirler. Doğrusu bu düşünce ve buna zemin olan karamsarlığın gelişmiş olmasını anlamak mümkündür. Ancak bu karamsarlığı kabul etmek, hem gerçeğe uygun değildir, hem de çok tehlikelidir. Durumu anlayabilmek için bazı bilgileri tazelemek faydalı olacaktır.
Erdoğan iktidara gelirken, toplumun birçok kesiminden destek almıştı. Bu nedenle nispeten güçlü bir toplumsal dayanağı bulunmaktaydı. Özellikle toplumsal muhalefetinin temel dayanağı olan Kürtler için, sürekli ve düzenli olarak, demokratik çözümden yana olduğunu açıklıyor, bu yönlü tutumlar ifade ediliyordu.
Alevilere yönelik ötekileştirici yaklaşımların demokratik normlara uygun olarak aşılacağını anlatıyordu AKP sevicileri. Kemalist iktidarın zora dayalı vesayet rejiminin, ordunun tahakkümünün aşılması, en yüksek düzeylerde, bu dönemde söz konusu edildi.
Bu yaklaşımlar Erdoğan’ın Kürtlerde ve Alevilerde toplumsal destek bulmasına yol açmıştır.
Ancak 7. Haziran seçimlerinden ortaya çıkan demokratik sonuç, Erdoğan ve Türk devletinin gerçek yüzünün açığa çıkmasını sağlamıştır. Türk devleti ve Erdoğan, özgürlük için ayağa kalkan Kürt halkını aldatmaya çalışmış, onları tuzağa düşerek, özgürlük mücadelesini bastırmak istemiştir. Türk devleti ve Erdoğan, çözümden yana ve demokratik görüntülerinin tamamını bu hilenin gereği olarak yapmışlardır. Bu hile ve tuzak yöntemi, Osmanlı'nın çok kullandığı bir yöntem olarak tarihe geçmiştir. Aslında bütün devletlerin tereddütsüz bir biçimde kullandığı aldatma yöntemi, işe yaramamış, tam tersine Erdoğan’ın düşündüğünden farklı olarak 7. Haziran seçimlerinden olduğu gibi demokratik gelişmenin önünü açmıştır.
Ortaya çıkan bu demokratik enerjiyi bastırmak isteyen Erdoğan ve Türk devleti, seri katliamlara ve topyekûn saldırılara başlamıştır. Devam eden bu sürecin sonunda Erdoğan’a demokrat olduğu yanılsamasıyla oy ve destek veren Kürtler bu desteğini çektiler. Erdoğan’a çok az da olsa destek veren Aleviler de desteklerini geri aldılar.
Erdoğan’ı destekleyen, özellikle liberal kesim, kimileri teslim oldular, büyük çoğunluk ise Erdoğan’ı desteklemekten vazgeçti. İslami kesimin en azında bir kısmı da Erdoğan’la selamı sabahı kesti.
Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğü, parti denen AKP çetesi içindeki gücünü de zayıflatmıştır. AKP çetesi içinde, demokrat oldukları için değil, ama nemaları kesildiği için, tek adamlığa karşı çıkanlardan oluşan bir memnuniyetsizler bloğu bulunmaktadır. Bu durumun da Erdoğan’ı ve partisini zayıflatacağı açıktır
Bütün bu gerçekler göstermektedir ki, Erdoğan’ın toplumsal gücü zayıflamıştır, Erdoğan’ın toplumsal desteği sanılandan çok azdır.
Erdoğan diktatörlüğünün uluslararası meşruiyeti de kalmamıştır. Bölge ve Avrupa halkları karşısında hiçbir güvenilirliği olmayan bir devlet başkanı durumundadır Erdoğan. Dünya devletleriyle kavgalı hale geldiği de bilinmektedir.
Yapılan son iki seçimin hiçbirisi meşru değildir, ikisi de hile ve hırsızlıkla Erdoğan’ın kazanmasının sağlandığı seçimlerdir.
Temel soru şudur; bütün bunlara rağmen Erdoğan nasıl oluyor da iktidarda kalabiliyor? Bu sorunun cevabını herkesin bildiğini varsayabiliriz, ama yine de bir cümle ile belirtmekte fayda vardır. Erdoğan, sadece zor araçlarının verdiği güce ve medya denilen yalan makinalarının manipülasyonlarına dayanarak iktidarını sürdürebilmektedir.
Bu gerçeklerin tespiti, Erdoğan’ın nasıl yıkılacağının da yolunu göstermektedir.
Ancak öncelikle bir başka gerçeğin daha not edilmesi gerekir. Bugün Türk devletinin sürdürdüğü şiddet politikasından dolayı, Kürdistan’da ve Türkiye’de demokratik mücadele yöntem ve araçları yeterince etkili ve güçlü olarak kullanılamamaktadır. Bunun için yurt dışında bulunan kitlelerin, ülkeye bakarak yakınması, umutsuzluk ve karamsarlık üretmesi doğru değildir. Bunun yerine ortaya çıkan boşluğun doldurulması için harekete geçmek ve bir şeyler yapmak gerekmektedir.
Öncelikle Erdoğan diktatörlüğünün yıkılmasının yolunu açacak olan en temel faktör, Kürt özgürlük hareketinin ve Türkiyeli devrimci güçlerin sürdürdüğü devrimci mücadeledir. Hiçbir iktidar, sürdürülen özgürlük mücadelesi karşısında ayakta kalamadı, Erdoğan’da ayakta kalamayacak, bu mücadelenin ateşine dayanamayacak, yıkılacaktır. Türk devletinin uyguladığı kontrolsüz şiddeti engelleyecek olan yegâne güç de Kürt halkının ve devrimci güçlerin sürdürdüğü mücadeledir
Ancak Erdoğan’ın yıkılmasının sadece bu yolla mümkün olacağını düşünmek, büyük bir yanılgı olacaktır. Bunun dışından da bir dizi önemli faaliyetin gerçekleştirilmesi zorunludur.
Ülke içinde demokratik muhalefet olanaklarının sınırlandırılmış olması, bu anlamda yurtdışındaki demokrasi güçlerine büyük bir işlev yüklemiş bulunmaktadır. Yurt dışında, çok yönlü, özgün ve Avrupa’da yaşayan bütün halkların katılımının sağlanacağı etkinlikler ve çalışmalar yapılabilir. Cezaevindeki çocuklardan, imamların nikah kıymasına, cam işçilerinin eyleminden, Muğla’da yapılan vahşete, sayın Öcalan’ın tecridinden, Alevilere yönelik saldırılara kadar, her konuyu gündemine alan ve doğal kitlesi dışında Avrupalı halkları da harekete geçirmeyi amaçlayan bir faaliyet planlaması, doğan boşluğun doldurulmasını sağlayamasa da mücadeleye büyük bir katkı sunacaktır
Bu anlamda yurt dışında yaratılacak olan direniş ve ortaya konacak olan mücadele, üç yönlü bir etki yapacaktır. Birincisi, Erdoğan’ın oldukça yıpranmış olan uluslararası imajını daha da katlanılmaz kılacak, Türk devletinin ve Erdoğan’ın tecridini büyütecektir. İkincisi, ülkede bulunan mücadele dinamiklerini diri tutacak, Türkiye ve Kürdistan halklarının moralini yükseltecektir.
Üçüncüsü, bu mücadeleye, Avrupa ve dünya halklarının katılması sağlandığında, Erdoğan diktatörlüğünün yıkılma sürecinin hızlanmasını ve kolaylaşmasını mümkün kılacak ve halkların kardeşliğinin tesisine, ortaya çıkacak olan tarihi fırsat ve imkânların daha etkili değerlendirilmesine imkân sunacaktır.
Sonuç olarak, Erdoğan, izlediği son dönem politikalarıyla, meşruiyetini ve daha uzun süre iktidarda kalma şansını kaybetmiştir. Bu durumda Erdoğan’ın iktidarının devam etmesinin olağanı, imkân ve koşulları bulunmamaktadır.
Ancak bu gerçek Erdoğan’ın iktidardan vazgeçeceği veya kendiliğinden yıkılacağı anlamına gelemez.Erdoğan’ın yıkılabilmesi için Kürt Özgürlük hareketinin ve devrimci güçlerin sürdürdüğü mücadeleye ve ülkede ortaya konan direnişine ek olarak, özellikle yurt dışında, Avrupa, bölge ve dünya halklarıyla birlikte daha güçlü, daha etkili ve daha yaygın eylemliliklerin ortaya konması gerekiyor.
Ortaya konacak bu mücadelelerle hiç de uzak olmayan bir gelecekte, Erdoğan diktatörlüğü, uzak olmayan bir süreçte, yıkılacaktır. Erdoğan diktatörlüğünün yıkılması, aynı zamanda Türk devletinin mevcut yapılanmasının da sonu olabilir. O halde, her demokratın ve özgürlük talebi olanın yapması gereken çok açıktır. Mücadeleyi büyütmek, daha daha büyütmektir. Halkların mücadelesiyle kazanılacak olan özgür gelecek, dışarda ve uzaklarda değil, günlük mücadelemizde ve bu mücadelenin gücüne bağlıdır.