Bir süre önce damat Berat Albayrak istifa etti. Doğal olarak “enişte”nin istifası toplumun dikkatini çekti ve herkes nefesini tutarak durumu anlamaya çalıştı. Yandaş medya konuya dair Saray’ın ne diyeceğini beklerken, bir şeyler söylemek isteyenler ise daha çok magazin bilgileri üzerinde fikir geliştirmeye çalıştılar. Ne de olsa böylesi daha az riskli ve daha renkliydi.  Ama bu arada işin esasına ilişkin açıklamalar, çözümlemeler de üretilmiyor değildi. Bu arada gecikmeli de olsa, istifa kabul edildi, devlet kendi mekanizmaları içinde işlemeye devam etti.

Böylece konu tüketildi ve güncelliğini kaybetti. Dolayısıyla konuyla ilgili ayrıntılara girmeye gerek yok. Ancak Berat Albayrak’ın istifası, B. Arınç’ın açıklaması ve benzeri birçok gelişmeden hareketle, yapılan bazı değerlendirmeler dikkat çekiciydi ve üzerinde durulması gerekmektedir. Her hükümet içi sorundan “Erdoğan’ın düşebileceğine” dair sonuçlar çıkartılmasından söz ediyorum. Neredeyse bir klişe haline gelmiş olan bu tür değerlendirmeler bütün toplumsal hayatımızı ilgilendiren değerlendirmeler olarak hepimiz için anlam taşımaktadır.

Mesela “Berat Albayrak rehin alındı” diye bir varsayıma dayanmak veya “Berat Albayrak istifaya zorlandı” diye çeşitli tezler ileri sürmek bu kapsamda ele alınması gereken argümanlardır. Ne yazık ki esrarengiz özel bilgilerden kaynaklandığı süsü verilerek ileri sürülen bu argümanlar, belli bir cazibe kazanmakta ve toplumu etkilemektedir.   

Bu tezlerin gerçekle ilgisinin olmadığını görebilmek için derin analizler yapmaya gerek yok. Gerçeğe ulaşmak çok basit, “Berat Albayrak neden rehin alınsın” sorusunun cevabını aramak, bizi, tek başına gerçeğe götürebilir. Aynı şekilde berat Albayrak neden zorla istifa ettirilsin? Berat Albayrak’a, kayınbabası “istifa et” deseydi, “hayır, istifa etmiyorum” diyecek iradesi var mıydı?

Berat Albayrak’ın Erdoğan’la bir sorun yaşadığı açık, ancak bu sorundan hareketle, Berat Albayrak’ın Erdoğan’a zarar verebilecek bir tutum içine girebileceğini varsaymak için hiç ama hiçbir makul neden yok.

 Berat Albayrak başarısızlıktan, hükümet içinde yaşadığı sorundan, Merkez bankasına yapılan atamayı hazmedememekten ve maruz kaldığı “muameleden” dolayı istifa etmek zorunda kaldı. Bütün varlığını ve konumunu borçlu olduğu “kayınbabası” velinimeti Erdoğan'ın karşısına geçip istifasını sunamadı. Erdoğan’ın ürettiği bir eleman olarak B. Albayrak'ın kendisini var eden güce karşı ters bir tutum alması zaten eşyanın doğasına uygun olmazdı. Çünkü B. Albayrak, kendi yeteneği ve iradesiyle bu konuma gelmemişti ki kendi iradesiyle de istifa etsin. 

 Öte yanda bu koşullarda göreve devam edecek gücü de kalmayan Berat Albayrak’ın yapacağı en uygun iş, var edicisinin karşısına çıkmadan istifasının kabulünü sağlamaktı o da ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Reis, buna fena kızdı ve bir iki gün sessizliği ondandı. Ancak kabul ederek yoluna devam etti.  Nasıl olsa B. Albayrak ortaya çıkamaz basına konuşamazdı çünkü hükümet içi çelişkilerin anlatılması, bunların kamuoyuna yansıması doğru olmayacaktı. Köprüler atılmış değil, henüz birlikte yapılacak çok işlerinin olduğunda kimsenin kuşkusu olmamalıdır. İlerleyen süreçte B. Albayrak, kayınbabası Erdoğan'ın elini öpecek, barışacaklardır.  

Gerçekler bu denli çıplak ve açıkken kimilerinin gizemli sonuçlar çıkartmaları, bunu kamuoyuna yansıtmaları kendilerine bir zevk veriyor olabilir. Ama gerçeği hiçbir biçimde ifade etmez. Berat Albayrak, her şeyini borçlu olduğu “2. babası” Erdoğan'ın iktidardan düşmesine yol açacak hiçbir gelişmeden yer almayacak kadar geleceğini hesaplayabilecektir. O nedenle Berat Albayrak’ın istifasında farklı beklentiler içeren yorumlar üretmek isabetli bir tutum değildir.

Neden bu tür sonuçlar üretilmektedir? Çünkü klasik Kemalist Türk devletiyle Erdoğan’ın örgütlediği devlet yapılanması arasındaki farklılıklar görülmemekte veya yok sayılmaktadır. 

Klasik/Kemalist Türk devleti, birbirlerinden farklı politikaları olan, ancak birbirlerine muhtaç olan ve birlikte çalışan, cuntalar tarafından yönetilmekteydi. “Derin devlet” kavramı bir anlamda, bu yapıyı ifade eden bir kavramdı. Klasik/Kemalist devletin birbirinden farklı klikler tarafında yönetiliyor olması, yukarıda yapılan türden açıklamalara dayanak olabiliyor, bu türden açıklamaları anlamayı ve anlamlandırmayı kolaylaştırıyordu. Ancak bugün farklı cuntalar tarafından yönetilen bir devlet yapısı yapı yoktur. Mevcut Türk devleti, Erdoğan’ın kendi diktatörlüğünün ve politikalarının ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmıştır. Erdoğan'ın yapılandırdığı mevcut devlet yapılanmasında, Berat Albayrak’ın istifası veya benzeri bir gelişmeyle, Erdoğan'ı iktidardan düşürecek ikinci bir blok’a, klik’e/cunta’ya yer yoktur. Dolayısıyla bu türden gelişmelerle Erdoğan’ın saltanatının yıkılmasını beklemek, “balığın kavağa çıkmasını beklemek” gibi beyhude bir bekleyiş olacaktır. 

Esasında bu durum Türk devletinin güçlü değil, zayıf tarafıdır. Çünkü bu haliyle devletin/sistemin basit değişikliklerle kendisini tamir etmesinin koşulları da azalmıştır. Sistem/devlet, ya tam ve katı bir hakimiyet sağlayacak veya yıkılacaktır.  Ki şu anda ikinci seçenek daha güçlü bir ihtimal durumundadır.

Ancak Erdoğan’ın bu tarz gelişmelerle gidebileceğini sanmak sadece hayal kurmak olur.  Erdoğan’ın bu yolla gidebileceğine dair hayaller yaymak, umudunu büyütmeyeceği gibi toplumun direnişini ve mücadele azmini olumsuz etkileyecektir. Halbuki bizim gerçekle büyütülen umuda ve güzel bir gelecekle kurulan hayallere ihtiyacımız var. Diktatörlük, rehavet yaratan hayallerle değil, örgütlü mücadele ile yıkılacaktır. Erdoğan, elbette ve mutlaka düşecektir, çünkü “daha çok direniş, daha çok mücadele” diye haykıranlar, zülme ve zalime korku salmaya devam ediyorlar.