Federal Parlamento Seçimlerine üç hafta kala anketler muhafazakârların SPD’nin gerisine düştüklerini gösteriyor. CDU/CSU Merkel sonrası için gösterdiği Şansölye adayı ile oy kaybederken, SPD sempati topluyor. Anketlere göre hâlihazırda SPD’nin yüzde 25, CDU/CSU’nun yüzde 20, Yeşillerin 16, FDP’nin 13, ırkçı-faşist AfD’nin 12 ve Sol Parti’nin yüzde 6 oy alması bekleniyor. Bununla birlikte kararsızlar seçmenlerin yüzde 28’ini oluşturuyor. Böylesi bir tablo da yeni hükümetin üç partili bir koalisyondan oluşma ihtimalini artırıyor.
Koalisyonun hangi partilerden oluşacağı olasılıkları tartışılırken, Almanya’nın kadim antikomünizminin de bu tartışmaları belirlediğini görmekteyiz. Başta Alman sermayesinin amiral gemisi FAZ gazetesi olmak üzere, tüm burjuva basını SPD ve Yeşillerden “Sol Parti ile koalisyon kurmayacakları” garantisini vermelerini talep ederlerken, CDU/CSU tozlu raflarından “Komünizm hayaletini” çıkararak, sadece bir hayalden ibaret olan “Sol İttifakın” ülkeyi batıracağından söz ediyor.
SPD ve Yeşiller ise, sosyal sorunların üstünün örtülemediği bugünlerde toplumsal desteklerini artırmak ve oy tabanlarını genişletmek için hem “istikrar” söylemlerini, hem de “toplumsal adalet” taleplerini gündeme taşıyorlar. Ama aynı zamanda Afganistan, NATO ve Avrupa politikalarında muhafazakârlar ve liberallerle olan fikir birliklerini Sol Parti’ye kabul ettirmek için baskılarını artırıyorlar.
Bu baskıda da başarılı oldukları söylenebilir. En son Federal Ordunun Afganistan görevi ile ilgili olarak yapılan meclis oturumunda Sol Parti’nin meclis grubunu bölmeyi başarabildiler. Özellikle “Hükümet Sosyalistleri” kanadına mensup olan Sol Parti milletvekilleri, partinin savaş ve barış konusundaki programatik yaklaşımlarını bir yana bırakarak “ordumuza yardım eden Afganları kurtarma” gerekçesiyle meclise sunulan önergeye diğer partilerle birlikte evet oyu verdiler.
“Hükümet Sosyalistlerinin” hükümete ortak olabilmek için her türlü şaklabanlığı yaptıkları biliniyor. Şimdi anketlerde ortaya çıkan matematiksel tablonun verdiği cesaretle, Yeşillerin açık, SPD’nin ise üstü kapalı reddettikleri bir “Sol Hükümet” hayali uğruna partiyi bölmeyi göze alabiliyorlar.
SPD 1914’te “Rus işçilerini Çarın mezaliminden kurtarma” gerekçesiyle Savaş Kredilerine onay vermiş ve sınıf hareketini bölen Dünya Savaşının başlamasında büyük rol oynamıştı. Bir zamanlar barış ve ekoloji hareketinin sözcüsü olan Yeşiller ise ilk hükümet ortaklıklarında “İkinci Auschwitz’i engelleme” gerekçesiyle Yugoslavya Savaşının başlatılmasına önemli rol üstlenmişlerdi. Sonuçları biliniyor.
Dünyanın önde gelen bir emperyalist ülkesinde yüzde 6 gibi bir oy oranıyla hükümet ortağı olmak, barışın ve toplumsal adaletin partisi olmaktan vazgeçmekle, emperyalist yayılmacılığın kolaylaştırıcısı olmakla eş anlamlıdır. Nitekim Federal Parlamento’daki yegâne barış partisi olarak görülen Sol Parti’nin güncel oy oranları, geleneksel tabanının güvenini kaybetmekte olduğunu göstermektedir. 26 Eylül seçimlerinin sonuçları kaybın büyüklüğünü ve ne anlama geldiğini ortaya koyacaktır.