“Dünya yoksul çocuklara
çöp muamelesi yapıyor,
çöpe dönüşsünler diye.”[1]
İnsan(lık) sürdürülemez kapitalist vahşetin kapkaranlık bataklığında debelenip dururken; hepimizi kuşatan çürümenin her gün artıp yaygınlaştığına, koyulaştığına şahit oluyoruz.
Yaşa(tıl)dığımıza -devasa bir sıçrayış yol açacak- “Büyük Gerileme” de diyebiliriz Zygmunt Bauman’ın da aktardığı üzere:[2]
“Artık küresel bir tüketim toplumunda yaşıyoruz. Hepimiz daha fazla tüketme baskısı altındayız.” “Atalarımız geleceği umutlarını yatırmak için en güvenli yer olarak görürdü. Oysa biz geleceğe öncelikle korku, endişe ve kaygılarımızı yansıtıyoruz. En önemlisi, hayatlarımız üzerindeki kontrolümüzün azaldığını hissediyoruz.”[3]
Kolay mı?
Robert Frost’un, “Banka, size hava iyiyken şemsiye verip, yağmur başladığında geri ister” notunu düştüğü asalak rantiyelik koşullarında; Noam Chomsky’nin, “Dev şirketler tarafından yönetilen bir toplumda özgürlük hakkında konuşmak saçmadır. Bir kurumda ne tür bir özgürlük var? Onlar totaliter kurumlar, yukarıdan emir alırsınız ve belki de onları altınızdaki insanlara verirsiniz,” formülünde itiraz edilecek hiçbir şey yok ve olamaz da!
Çünkü sürdürülemez kapitalist kriz, “İğrenç bir barbarlığa doğru sürükleniyoruz. Üçüncü dalga bir akıl hastalığı dalgası olacak,” notunu düşen Slavoj Zizek’in altını çizdiği gibi, tam da bu çürüyen tiranlıkla doğrudan ilintilidir!
SÜRDÜRÜLEMEZ KAPİTALİST KRİZ!
Duymayan yoktur: IMF-Dünya Bankası (DB) 2023 Bahar Dönemi toplantılarında IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva küresel ekonomiye ilişkin orta vadeli beklentilerin 1990’dan beri en karamsar noktada bulunduğunu belirtirken;[4] Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da, Brookings Enstitüsü’ndeki ‘Amerikan Ekonomik Liderliğinin Yenilenmesi’ başlıklı konuşmasında, “ABD düzeni, son birkaç on yılda çatlamaya başladı, yeni bir düzen inşa etmek gerekiyor,”[5] itirafını dillendirdi.
Haksız da değil! ‘Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, 2030 yılına kadar küresel ekonomi ortalama yüzde 2.8’lik bir tempoyla büyüyecek. Yani yapay zekâ, robot teknolojisi gibi unsurlar büyüme istatistiklerini yukarı çekemiyor;[6] öte yandan ‘Almanya Merkez Bankası/ Bundesbank’, “İnatçı yüksek enflasyon” nedeniyle ekonomide resesyon beklediğini duyurdu.[7]
Kapitalist dünya ekonomisi, finansal krizden beri durgunluk içinde patinaj yapmaya devam ederken, uzun süreli durgunluk kronik yoksullaşmayı ve çöküşü besliyor.
Örneğin 2023 Mart’ında ABD’de peşpeşe üç banka, önce Silvergate Bank, arkasından Silicon Valley Bank (SVB), onun ardından da New York merkezli Signature Bank (SB) iflas etti.
1990’ların 10 yılı içinde Rusya krizi, Arjantin’den başlayan Latin Amerika krizi, Endonezya’dan başlayan Uzakdoğu krizi, 1994 ve 1999 Türkiye krizleri vs...
Söz konusu krizlerin tümünün, özellikle ABD’nin kendi ekonomik sorunlarını mali sermaye operasyonlarıyla gelişmekte olan ekonomilerin üstüne yıkmasının sonucunda patlak vermesi, küresel kriz ve kaos ortamını tetikleyecekti.
Dahası ABD’deki banka krizi İsviçre’nin ardından bu kez Almanya’ya da sıçradı. ABD’de Silicon Valley Bank, Silvergate Capital Corp. ve Signature Bank’ın ani iflası ile İsviçre bankası Credit Suisse’teki gelişmelerin ardından Deutsche Bank hisselerindeki düşüş, tedirginliği artırdı. Credit Suisse, “batamayacak kadar büyük” görüldüğü için rakip İsviçre bankası UBS tarafından hükümet destekli bir anlaşma çerçevesinde değerinin çok altına, 3 milyar dolara satın alındı. Tüm bu hamlelere karşın piyasalardaki endişeler dinmedi.
Söz konusu hâle bakınca, kapitalizmin yapısal krizinin ana unsurları görülebiliyorken; Tüm bunlar yeni bir küresel finans krizinin işareti (mi?)!
Denilebilir ki küresel piyasalar “Kara Pazartesi” yaşıyor: ABD’nin resesyona gireceği korkusu artarken, Ortadoğu’da gerilim had safhaya ulaştı. Riskli varlıklarda satışlar ABD’den Asya’ya dalga dalga yayıldı.
ABD’de resesyon endişelerinin hızla güçlenmesi ve Asya piyasalarındaki gelişmelerin ardından küresel piyasalardaki satış baskısı derinleşirken, New York borsasında sert düşüşler yaşandı.
5 Ağustos 2024’ün ilk işlem gününde teknoloji hisselerindeki düşüş öne çıkarken, piyasalardaki yapay zekâ rallisinde dikkati çeken şirketlerden Nvidia’nın hisseleri yüzde 10’un üzerinde düştü.
ABD’li teknoloji devlerinden Apple’ın hisseleri, ABD’li milyarder yatırımcı Warren Buffett’ın Üst Yöneticisi (CEO) olduğu Berkshire Hathaway’in şirketteki hissesini yarıya azaltmasının ardından yüzde 5’ten fazla değer kaybetti.
Diğer büyük teknoloji şirketlerinden Microsoft’un hisseleri yüzde 3’ü, Meta’nın hisseleri yüzde 4’ü, Alphabet’in hisseleri yüzde 3’ü ve Amazon’un hisseleri yüzde 5’i aşkın geriledi.
Avrupa borsalarında da kayıplar yüzde 3’ü aştı ve altı ayın en düşük seviyelerine yaklaştı. Bankacılık ve teknoloji hisselerinde sert düşüşler görüldü.
Stoxx Europe 600 gösterge endeksi yüzde 3.54 düşüşle 480.22 puan, Almanya’da DAX 40 endeksi yüzde 3.32 azalışla 17.074.72 puan seviyesinde işlem gördü.
İngiltere’de FTSE 100 endeksi yüzde 2.86 değer kaybıyla 7.940.97 puan, İtalya’da MIB 30 endeksi yüzde 3.68 düşüşle 30.841 puan ve Fransa’da CAC 40 endeksi yüzde 2.53 azalışla 7.068.69 puana geriledi.
Teknoloji hisselerindeki kayıplar yüzde 4.5 olurken, banka hisselerinde yüzde 4.4 ve petrol, gaz, perakende ve otomotiv şirketlerinin hisselerinde yüzde 4’e ulaşan değer kaybı görüldü.[8]
Verili tabloya dair hatırlatalım: kapitalist sistem, insanlığı ve uygarlığı kritik bir kavşağa taşımış bulunuyor… Yaşanan, bir “sürdürülemezlik durumu”, veya aynı anlama gelmek üzere bir “uygarlık krizi”dir…
Sistemin krizi yoksulluğu, adaletsizliği çoğaltıyor, kalıcılaştırıyor; eşitsizliği, yoksulluğu besliyor, ve toplumsal toplumsal rızayı ancak zora dayanarak üretiyorken; artık “kriz”den değil, “çöküş”ten söz etmek gerekecektir… Çünkü mevcut hâliyle kapitalizm reforme edilebilir, tamir edilebilir, insafa gelebilir bir sistem değildir…
Evet, tarih kapitalizmi sadece tashih etmekle kalmayıp, reddediyor, şöyle ki: Sanayi Devrimi’nin başlangıcıyla birlikte klasik iktisadın babası sayılan Adam Smith’in ilk olarak 1700’lerde ortaya koyduğu “görünmeyen el teorisi”, 1873’te başlayan Uzun Depresyon ve ardından gelen 1929 Ekonomik Burhanı’na kadar, kapitalist ekonomik sistemin amentüsü kabul ediliyordu.
Özeti, kapitalizmde serbest piyasanın arz ve talep kuralları içinde bütün tarafların en yüksek çıkarı temin etme motivasyonuyla hareket etmeleri hâlinde üreticinin, tüketicinin, tasarruf sahibinin, yatırım yapanın ve devletin çıkarları birbirini dengeler ve toplum için ideal bir denge ortaya çıkar iddiasını taşıyordu.
Dünya ekonomisinde ortaya çıkan irili ufaklı krizler, aslında bu görünmeyen el teorisinin altının boş olduğunu ortaya koyacaktı.
Karl Marx da kapitalizmin sermaye birikimi-sömürü-artı değer biriktirme modeli nedeniyle, sermayenin daha az elde toplanacağını ve büyük kitlelerin giderek yoksullaşacağını söyleyerek bunun kapitalizmin çıkmazı olacağını belirtmişti.[9]
I. ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşı, Soğuk Savaş dönemi, günümüzün jeopolitik ortamında sürdürülen bölgesel vekâlet savaşlarının tümünü şu veya bu şekilde emperyalist emellere dayanan kapitalizmin ekonomik paylaşım kavgasının politikleşmesi olarak ifade edebiliriz.
Çok önceleri Stendhal’ın, “Bu yüzyıl her şeyi altüst etmeye adanmış. Kaosa doğru gidiyoruz!”[10] kehanetinin somutlandığı yere (mi) gidiyoruz!
‘Dünya Ekonomik Forumu 2024’ün ilk zirve toplantısından sonra yayımladığı risk raporu hazırlanırken ekonominin, siyasetin en etkili liderleri arasında Eylül 2023’te yapılan ankete katılanların yüzde 54’ü orta düzeyde küresel felâket riski, diğer yüzde 30’u daha da çalkantılı koşullar bekliyordu.
Beklentiler 10 yıllık zaman diliminde belirgin biçimde daha olumsuzdu, katılımcıların neredeyse üçte ikisi fırtınalı gelişmeler bekliyordu. Rapor, “Bu sonuçlar ekonomik, jeopolitik ve toplumsal kırılganlıkların artmaya devam edeceği bir küresel risk ortamına işaret etmektedir. Bugün ortaya çıkan endişe verici gelişmeler, önümüzdeki on yıl içinde kronik küresel risklere dönüşme potansiyeline sahiptir” diyordu.
Kapitalist devletler “dünyası” egemenlik ve bağımlılık ilişkileri dünyasıdır. Bu “dünyada” hegemonya “düzenin” güvencesidir. Hegemonya, dünya ekonomisinin kurallarını belirler, dayatır, büyük savaşları engeller, küçük savaşları düzenler, etkilerini sınırlar. Ancak kapitalizmin kaotik dünyasında “eşitsiz ve birleşik gelişme yasası” işlemeye devam eder. Zamanla, hegemonya merkezine rakip yeni ekonomik, siyasi askeri merkezler yükselmeye başlar. Yükselen güçler verili kuralları kendi çıkarları doğrultusunda değişmeye zorlar, “orta büyüklükte güçler” manevra alanlarını genişletir. Bu sürece paralel, ülkelerin içinde servet ve güç dağılımı da değişmeye başlarken sınıf çelişkileri sertleşir, egemen ideoloji verimliliğini kaybeder, kurulu düzeni sürdürmek zorlaşır. Bugün böyle bir dönemdeyiz ama bu, ilk kez değil: 1914-1939 dönemine bakmak yeter.
‘Uppsala Conflict Data Program/ Çatışma Verileri Programı-UÇVP’ ve ‘Peace Research Institute (UÇVP)’nin bulgularından derlenmiş bir grafik (Vox.com) “savaş” tanımına giren çatışmaların sayısının 2010’daki 80+ düzeyinden 2023’da 180+ düzeyine çıktığını gösteriyor.
UÇVP’nin hesaplamalarına göre bu tür çatışmalarda ölenlerin sayısı 2012’de 40 bin dolayında iken yaklaşık altı kat artarak 2022’de 283 binin üstüne çıkmış. ‘The New York Times’da yayımlanan “Dünya çok daha kanlı bir döneme giriyor olabilir” başlıklı bir yorum Londra’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS), aralık ayı başında yayımlanan prestijli raporu Silahlı Çatışma Araştırması’na göre 2023 yılında dünya çapında çatışma sayısının 183 ile son 30 yılın en yüksek düzeyine ulaştığını aktarıyordu.
Haritaya şöyle bir bakmak yeterli: Gazze, Ukrayna, Myanmar, Sudan, Libya, Yemen, Etiyopya, Somali, Irak, Suriye, Ermenistan-Azerbaycan, İran-Pakistan, Hindistan-Çin gibi çatışmaların yanı sıra bir yazarın deyimiyle, “Atlantik’ten Kızıl Denize yürüseniz, yakın zamanda bir askeri darbe yaşamamış ülkeye rastlamazsınız: Gine, Burkina Faso, Çad, Nijer, Mali, Sudan...”
Bu darbe ve çatışmalar insani felâketleri de beraberinde getiriyor. IISS’in raporu, Sudan’daki iç savaşta 10 binden fazla, Yemen’de yaklaşık 250 bin kişi, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, 2022’de nüfusun yaklaşık yüzde 6’sı ölmüş olabilir diyor.
Bunlara Ukrayna savaşını, Gazze’deki yıkımı da eklemek gerekiyor. İslâmcı teröristlerin Sahel ve Batı Afrika’daki saldırıları, Latin Amerika’da Ekvador, Kolombiya, Meksika’da uyuşturucu kartellerinin etkileri ve çatışmalarda öldürdükleri de var. Bir BM raporuna göre 2016-2022 arasında Latin Amerika’da cinayetler yüzde 400+ artmış ve bunların yüzde 90’dan fazlası uyuşturucu trafiğiyle ilgili rekabetten kaynaklanıyormuş.[11]
Tüm bu savaşlar ve çatışmaların hem nedenlerini hem de sonuçlarını “hızlandıran” küresel ısınmanın getirdiği kuraklık, açlık gibi sorunlar, Sudan (8 milyon kişi), Demokratik Kongo Cumhuriyeti (7 milyon), Suriye (6 milyon), Afganistan (5 milyon) örneklerinde gördüğümüz gibi toplam 110 milyon kişiye ulaşan küresel göç dalgasını besliyor. Bu göç dalgası gelip çarptığı yerlerde toplumsal eşitsizlikleri, ırkçı, yerlici, kültür savaşlarını sertleştiriyor; şiddet eğilimi faşist hareketleri, liderleri güçlendirerek siyasi dengeleri bozuyor.[12]
Evet sürdürülemez kapitalizmin III. Büyük Bunalımı ile, “Dünya çok daha kanlı bir döneme giriyor”!
SİLAHLANMA!
Tam da bunun için silahlanılıyor; “Sömürge soygununda kılıç ve haç yan yana ve omuz omuza yürümüştür hep,”[13] vurgusundaki üzere Eduardo Galeano’nun…
“Silahlanma çılgınlığı zirvede”deyken,[14] “Küreselleşme çağı bitti militarizm çağına hoş geldiniz,”[15] biçiminde betimlenmesi gereken ve de George Orwell’ın, “Diktatörlüklerin amacı, sürekli bir savaş durumu yaratarak insanların düşünme yetisini köreltmektir,” notunu düştüğü ufuktayız!
Kolay mı?
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, küresel çapta askeri harcamalar sabit fiyatlarla, 2000’de 1 204 milyar dolardan, 2010’da 1 944 milyar dolara ve 2023’te de 2 394 milyar dolara yükseldi. Avrupa’nın 2000’de 301 milyar dolar olan askeri harcamaları, 2023’te 569 milyar dolara ulaştı.[16]
‘Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya’ (ICAN) örgütünün raporuna göre, nükleer silahlara yapılan küresel harcamalar 2023’de yaklaşık yüzde 13 artışla 91.4 milyar dolara ulaştı.[17]
Alman medyasının NATO tedarik ajansı NSPA’ya dayandırdığı haberlerde, üye ülkeler tarafından 5.5 milyar dolar değerinde 1000 adet Patriot füzesinin ortaklaşa satın alınacağı ifade edildi.[18]
‘Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre kaynaklar öldürmek için harcanıyor. Avrupa’nın silah ithalatı iki katına çıktı.[19]
Avrupa’da savaş uçakları, tanklar ve denizaltılar gibi silah ithalatı 2019-2023 döneminde 2014-2018 dönemine kıyasla yaklaşık yüzde 94 arttı.[20]
SIPRI’nın 2022 raporunda 4 Türk şirketi, dünyanın en çok silah satan ilk 100 şirketi arasında yer aldı ve en hızlı büyüme kaydeden şirketler oldular.[21]
Almanya’da 2021’de kurulduğunda kimi kesimlerce “ilericiler koalisyonu” olarak tanımlanan Federal Hükümet’inin Federal Ekonomi Bakanlığı’nın bir soru önergesine verdiği cevaba göre 1 Ocak-12 Aralık 2023 döneminde, 2022’ye göre yüzde 40’lık artışla 11.71 milyar avroluk silah ihracatına izin vermiş.[22]
Almanya’nın silah ihracatı 2023’te tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştı. Federal Ekonomi Bakanlığı tarafından açıklanan geçici rakamlara göre, 12.2 milyar Euro değerinde askeri teçhizat ihracatı için lisanslar verildi. İhracatın, 2023 Aralık’ında ‘en az 11.71 milyar Euro’ olduğu belirtilmişti.[23]
Alman hükümeti 2023’de İsrail’e 20.1 milyon Euro değerinde savaş silahı ihracatı gerçekleştirdi.[24]
O hâlde Eduardo Galeano’nun, “Dünya barışı silah ticaretinden en büyük payı alan beş gücün ellerinde.” “Bazıları açlıktan ölüyor, bazılarıysa hazımsızlıktan. Emeğin gaspını garanti etmek için dünyada doktorlardan 25 kat fazla asker var”; Aziz Nesin’in, “Silahlanmaya ödenen para, dünyadaki açlık sorununun tamamen hâlledilmesi için gereken paranın yaklaşık 100 katıdır,” vurguları eşliğinde burada durup; yerkürenin hâli pür melaline göz atalım…
YERKÜRENİN HÂL-İ PÜR MELALİ
Eduardo Galeano’nun, “Açlığı öldürmek yerine açları öldüren ölüm musibetinden muzdarip bu dünya, bütün insanları doyurmaya fazlasıyla yetecek kadar yiyecek üretiyor.” “Dünyada açlar ile obezlerin sayısı eşit. Açlar çöplüklerden topladığı; obezler ise mcdonaldsdan aldıkları çöplerle besleniyorlar,” ifadesiyle müsemma kapitalist yıkım tablosunda dünyanın en zengin yüzde 1’inin serveti, geri kalan yüzde 99’unun iki katı.[25]
Yüzde 1’in zenginleştikçe zenginleştiği yerkürede sadece 2020’den beri yaratılmış ve yüzde 99’un sahip olduğu toplam varlığın iki katı değerindeki 42 trilyon dolarlık yeni zenginliğin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’in ele geçirdiği belirtiliyor. On yılda, en zengin yüzde 1, yaratılan yeni zenginliğin yaklaşık yarısına sahip oldu.
‘Oxfam’ yöneticisi Gabriela Bucher, “Dünyanın en zenginleri için 2020’ler patlama oldu” derken; milyarderlerin varlıklarında olağanüstü artışlar yaşandı. 2020’de başlayan pandemi ve hayat pahalılığı krizinden bu yana 26 trilyon dolarlık (toplamın yüzde 63’ü) yeni üretilen servet en zengin yüzde 1’in cebine girerken, geri kalan 16 trilyon dolar dünyanın geri kalanı tarafından paylaşıldı. En aşağıdaki yüzde doksanın ürettiği her bir dolar için bir milyarder yaklaşık 1.7 milyon dolar kazandı. Milyarderlerin serveti günde 2.7 milyar dolar arttı. Bu on yıl için tarihi bir yükseliş - milyarderlerin sayıları ve servetleri on yılda iki katına çıktı.[26]
Yine ‘Oxfam’ın raporuna göre, tümü erkek en zengin beş insan 2020’den bu yana servetini ikiye katladı. Veriler bu beş zengine ait servetin, 2020’den bu yana her saat 14 milyon dolar arttığını ve toplam servetlerinin 405 milyar dolardan 869 milyar dolara yükseldiğini ortaya koyuyor. Bütün dolar milyarderlerinin toplam serveti küresel enflasyon oranından üç kat daha hızlı artmışken, diğer tarafta yaklaşık 5 milyar kişiye denk gelen dünya nüfusunun yüzde 60’lık yoksul kesimi daha da fakirleşti.[27]
Evet, ‘Credit Suisse’in ‘Küresel Servet Raporu’na göre, dünyadaki servetin yüzde 47.8’i dünya nüfusunun yüzde 1’inin elinde bulunuyor.[28] Bunun yanı sıra yüzde 53’lük bir nüfusun toplamda elinde bulundurduğu servet 10 bin dolardan az.
‘Avrupa Araştırma Konseyi’nin ‘Dünya Eşitsizlikler Raporu’na göre, 1820’de küresel alanda en zengin yüzde 10, en yoksul yüzde 50’nin 18 katı servete sahipti. 1910’da bu oran 41 kata, 1980’de 53 kata ulaşıyor, 2020 de ise 38 kat olarak belirleniyor.[29]
‘The Forbes’un Nisan 2024’deki ‘Milyarderler Endeksi’ne göre dünyada dolar milyarderi sayısı bir yılda 141 kişinin daha eklenmesi ile 2 bin 781’e yükseldi. Bu 2 bin 781 milyarderin toplam serveti de 2 trilyon dolar artarak 14.2 trilyon dolara ulaştı. Dünyanın en zengin ilk 20 kişisinin toplam serveti son bir yılda 700 milyar dolar arttı.[30]
ABD, 813 milyarder ile dünyanın en fazla milyardere sahip ülke olmayı sürdürdü. ABD’yi 473 milyarder ile Çin ve 200 milyarder ile Hindistan takip ediyor.[31]
ABD’nin en büyük 500 şirketinin kâr marjı, yüzde 16’nın üzerine çıkarak yüzyılın en yüksek seviyesini görürken;[32] ‘Oxfam’ın ‘Eşitsizlik A.Ş./ Inequality Inc’ başlıklı raporuna göre, dünyanın en zengin beş iş insanının serveti 2020’den beri iki kattan fazla arttı. Dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan en yoksul kesimin (yaklaşık 5 milyar kişi) ise bu süreçte daha da yoksullaştı.[33]
En zengin yüzde 1, küresel servetin yarısına sahipken açlık sorunu derinleşiyor. Çatışmalar, iklim ve ekonomik krizler nedeniyle dünyada her 11 kişiden biri açlıkla karşı karşıya. 2023’de 733 milyon insan açlık içinde yaşadı.
‘Küresel Refah Raporu’na göre, 2022’de net özel servet 11.3 trilyon dolar gerileyerek 454.4 trilyon dolar oldu.[34]
2020’den beri dünyanın en zengin beş adamının serveti ikiye katlanırken, beş milyar kişinin serveti düştü.
Bu beş kişi her gün servetlerinin bir milyon dolarını harcarlarsa, bu servetleri ancak 476 yılda tükenecek.
Dünyanın en büyük on şirketinin yedisinde dolar milyarderi bir CEO veya hissedar var.
Küresel ölçekte erkeklerin serveti kadınlardan 105 trilyon dolar fazla. Bu rakam ABD ekonomisinin dört katına denk geliyor.
Dünyanın en zengin yüzde 1’i küresel finansal varlıkların yüzde 43’ünü elinde tutuyor.
ABD’de tipik bir siyahi ailenin serveti tipik bir beyaz ailenin yüzde 15.8’i kadar.
Dünyanın en büyük 1600 şirketin sadece yüzde 0.4’ü işçilerine yaşanacak ücret vermeyi ve değer zincirlerinde de bu pratiği desteklemeyi taahhüt etti.
Sağlık ve sosyal hizmetler sektöründe istihdam edilen bir kadının ‘Fortune 100’ şirketlerinden birinin CEO’sunun ortalama kazancını sağlaması için 1200 yıl çalışması gerekiyor.[35]
Özetle dünya çapındaki gelir adaletsizliği ve yoksulluk rekor seviyelere yükselirken, Davos’ta 250’yi aşkın süper zenginin liderlere iletilmek üzere kaleme aldığı mektupta, “Kamusal hizmetlerin iyileştirilmesi için bizden en vergi alın” çağrısı yapıldı![36]
Kolay mı?! “Küresel açlık kapıda”…[37]
‘Oxfam’ın, dünya genelinde her bir dakikada 11 kişinin açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini ve kıtlık benzeri koşulların 2020’de altı kat arttığını açıkladığı[38] tabloda; ‘Önce Kriz, Sonra Felâket’ raporuna göre, 263 milyon kişinin aşırı yoksulluğa sürükleneceği ve aşırı yoksul insan sayısının 860 milyonu bulabileceğini ve şirketler ve zenginlerin kârlarına kâr kattığının altı çizilirken;[39] ‘Küresel Kalkınma Merkezi’nin araştırmasına göre, 40 milyon kişiyi açlık bekliyor.[40]
‘Dünya Gıda Programı’nın (WFP) Sudan Direktörü Eddie Rowe, savaşın ardından “çöküşün eşiğine gelen” ülkede, 48 milyon nüfusun “yüzde 5’inden azının ancak bir öğün yemek alabildiğini” açıkladı.[41]
‘Avrupa İstatistik Ofisi’ (Eurostat), AB ülkelerinde 2023’de yaklaşık 95 milyon kişinin yoksulluk riski altında olduğunu[42] ve ‘Federal İstatistik Dairesi’ de Almanya’da 2023’de 17.7 milyon kişinin, yoksulluk veya sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.[43]
Bu kadar da değil!
Yemen’de nüfusun yüzde 80’i aşırı yoksulluk içinde yaşıyor ve 2.2 milyon çocuk yetersiz besleniyor.[44]
Etiyopya 24 milyon insanı etkileyen bir kuraklığın uzamasına neden olabilecek art arda altıncı başarısız yağmur mevsimine doğru ilerliyor
Angola’da gıdaya ulaşamayan kişi sayısının 1 milyon 58 bin kişi.
‘Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) göre, 2022’de Somali’de 730 çocuk açlıktan öldü.[45]
‘Birleşmiş Milletler Gıda Programı’ (WFP) verilerine göre Nijerya’da insanların 18.6 milyonu akut açlık içinde, 43.7 milyonu ise “kriz” kabul edilen düzeyin üzerinde açlık çekiyor. Şubat 2023’de yüzde 25 olarak ölçülen gıda enflasyonu, Şubat 2024’de yüzde 39’a yükseldi. Ülke nüfusunun yarısı açlıkla karşı karşıya.[46]
UNICEF, Haiti’de çete savaşları nedeniyle artan açlık ve yetersiz beslenmeden dolayı 3 milyon çocuğun insani yardıma ihtiyacının olduğunu duyurdu.[47]
2022’de 4.9 milyon çocuk beşinci yaşını gelmeden yaşamını yitirdi. Her 6 saniyede bir çocuk yaşamını yitiriyorken;[48] dünyada 800 milyonun üzerinde insan, yani her 10 kişiden biri yatağa aç giriyor. Türkiye’de ise halkın yüzde 22 si yeterli gıdaya ulaşamazken, yüzde 8.5’u açlık sınırında…[49]
Ve nihayet Oxfam, 2024’de 263 milyon kişinin daha aşırı yoksulluğa düşebileceğini açıklarken;[50] bir şey daha: ‘Dünya Bankası’, günlük 1.90 doların altında gelire sahip kişileri aşırı yoksul olarak tanımlıyor. Günlük 5.50 doların altında gelire sahip olanlar ise yoksul kabul ediliyorken; Oxfam İcra Direktörü Gabriela Bucher, “İnsanlığın aşırı yoksulluğuna, yakın tarihteki en derin çöküşüne tanık olabiliriz,” diyor![51]
Bu koşullarda kimsenin Karl Marx’ın, “Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeylerin olması gerekir,” tespitine bir itirazı olamaz!
ELBETTE İSYAN!
Sözünü ettiğimden de fazla verilerle bezeli kapitalist çöküş tablosu, elbette isyan(lar)ı çağırıyorken; Frantz Fanon’nun, “İsyan ettiğimizde bu belirli bir kültür için değildir. Birçok nedenden dolayı artık nefes alamadığımız için isyan ediyoruz,” ifadesi anımsanmalı. Malum: “Kitle gösterileri birer devrim provasıdır. Stratejik, hatta taktik provalar değil, devrimci bilince ulaşma provaları”dır.[52]
Sürdürülemez kapitalist vahşet insan(lık)a protesto, itiraz veya eylem için sokağa çıkmadan yaşamını değiştiremeyeceği gerçeğini dayattı. Bunun için, suskun insan(lık) nihayete eriyor!
“Neo-Liberal Çağ” (1975’ten itibaren) a) dünya kapitalist sisteminin hızlanan bir bileşik krizi b) eşi görülmemiş şekilde art arda patlayan aşağıdan halk isyanları ile karakterize oldu. Çağın bu iki özelliği, elbette yakından bağlantılıdır.
Kapitalizm, tarihinde üç kez sürüncemeli ekonomik krize çalışma biçimini köklü bir şekilde yeniden biçimlendirerek yanıt verdi. 1873’te başlayan “Uzun Bunalım/ The Long Depression”, devlet, bankalar ve sanayinin sert bir bağlantı noktasının, hammaddeler ve pazarlar için agresif bir rekabetin, yükselen uluslararası gerilimin ve silah harcamalarını içeren, doruk noktasına ise I. Emperyalist Paylaşım Savaşı ile ulaşan emperyalizme geçişin bir bağlamıydı.
1929 Wall Street Çöküşü’yle tetiklenen “Büyük Buhran”, ulusal ekonomilerin bir tür kamu mülkiyeti, hükümet sözleşmeleri, devlet düzenlemesi, teşvik harcamaları vb. ile yönetildiği çeşitli devlet kapitalizmi biçimlerine doğru bir kaymayı beraberinde getirdi. Bu durum, II Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında normalleştirildi ve savaş sonrası gümbürtünün (1948-1973) ise temeli oldu.
1973’te başlayan kriz ise neo-liberal dönüşü ortaya çıkardı. Özü itibariyle bu dönem, uluslararası egemen sınıfın savaş sonrası dönemin halk kazanımlarını geri almak ve kâr oranlarını yükseltmek için yeni fırsatlar yaratması üzerine tasarlanan bir karşı saldırıydı.
Zenginlik işçi sınıfından, kamu hizmetlerinden ve devlet çıkarlarından alınarak zenginler ve şirketlere yönelik olarak yeniden dağıtıldı. Bu, aynı zamanda Küresel Kuzey’deki refah devletlerinin ve Küresel Güney’deki ulusal kalkınma programlarının dağıtılmasını da içeriyordu.
2008’e kadar bu strateji yönetici sınıfın bakış açısından görece “başarılı”ydı. Sosyal demokrat partiler neo-liberal uzlaşmanın yan odaları hâline geldi. Ücretler, emekli maaşları ve sosyal haklar kesintiye uğradı. Çoğunluğun yaşam standartları düştü ya da durgunlaştı. Konut, eğitim ve sağlık hizmetleri özelleştirildi. Devlet istihdamı düştü ve işsizlik arttı. Zenginlerin serveti arşa çıktı. Şirketlerin gücü toplumu ve gezegeni enkaz hâline getirdi.
Ancak bu, sistemi devlet kapitalizmi döneminde elde ettiği büyüme ve kârlılık düzeylerine geri getirmedi. Bunun yerine sermaye birikimini sürdürmek, şunlara bağlı olarak giderek daha da patolojik bir hâl aldı: finansallaşma, varlık enflasyonu ve spekülatif balonlar; borç ve mülkiyet ticareti, müştereklerin özelleştirilmesi ve tahrip edilmesi, yani “mülksüzleştirme yoluyla birikim”; artan askeri, polis ve güvenlik harcamalarının mümkün kıldığı militarize birikim ve tüketimciliğin çılgın biçimleri.
Bunların çoğu, ister tüketim noktasında (tekel fiyatlandırması, borç faizi, ücretler ve masraflar, kira ödemeleri, vb.) sömürü biçiminde olsun, isterse tüm üretimi Küresel Güney’deki çalışma kamplarında yapan, ancak kârın büyük kısmını pazarlama ağının kontrolü sayesinde tahsis eden “içi boş” (hollow) çokuluslu şirketler biçiminde olsun, “üretmeksizin kâr elde etmeyi” kapsıyordu.
Tüm bunların etkisi dünya kapitalist sisteminin bileşik krizini çözmek değil, derinleştirmek ve hızlandırmak oldu. Bu dönüşümün ekonomik, ekolojik, epidemiyolojik, toplumsal, jeopolitik-askeri ve politik-kültürel boyutları vardı.
Biraz daha detaylı bakıldığında bugünün dünyası şunları içerir: a) aşırı birikim, göreli durgunluk ve birikimin patolojik biçimlerinin devam eden uzun vadeli krizi b) iklim değişikliği ve diğer çevre kirliliği biçimleri nedeniyle her zamankinden daha acil bir ekolojik çöküş krizi c) kapitalist tarımın doğasında kök salmış ve küresel olarak yayılmış yeni bir salgın hastalık krizi d) milyarlarca insan mutlak yoksulluk içinde yaşarken küçük bir şirket seçkinlerinin grotesk miktarlarda servet edindiği bir toplumsal kriz e) artan silah harcamalarını, yükselen savaş riskini ve savaş ağalığının, mafyanın, kitlesel yerinden edilmenin ve toplumsal çöküşün olduğu bir dizi ‘başarısız devlet’i içeren jeopolitik sistemin krizi ve f) otoriterlik, milliyetçilik, ırkçılık, kadın düşmanlığı, faşizm ve anti-sosyal narsisizmden oluşan bir gelgit dalgası.
1873, 1929 ve 1973’ün aksine, 2008’de başlayan yeni kriz dönemi yeni bir sermaye birikimi paradigmasını ortaya çıkarmadı. Aksine başarısız neo-liberal düzen, bu başarısızlığı ikiye katladı. Uluslararası burjuvazi -sermayenin efendileri ve emirlerini yerine getiren devlet görevlileri- insanlığın ve gezegenin karşı karşıya olduğu büyük sorunların hiçbirine çözüm bulamadı. Kendi beyhudeliğiyle içi boşaltılan ana akım siyaset, çarpıtmaya ve gösteriye indirgendi.[53]
Buradan da ortaya alev almış bir dünya çıktı; rızadan çok totaliter zora dayalı sürürülemez kapitalist vahşet itiraz, protesto ile yolunu açtığı - olası olmayana, beklenmeyene, olacaklara hazır - “Devrimci Hayal Gücü”nü çağırmaya başladı!
Söz konusu imkânı artık, SYRIZA ve PODEMOS benzeri “yeni sol proje(ler)” ile manipüle edilemeyecek gibi duruyor.
“Yeni sol”un traji-komik öykülerine detaylıca girmeye gerek yok. Bu Chantal Mouffe ile Ernesto Laclau’nun ucuz “teorisi”nin sınandığı örnekti ve çok önceden işaret ettiğimiz gibi sonuç malum üzereydi![54]
“Yeni bir bakış açısı”(?) dile getirdikleri(!) söylenen Ernesto Laclau-Chantal Mouffe, aslında “post-Marksizm” zırvasını ateşleyen isimler olması yanında; Marksizm-Lenizm’in “ekonomik determinizm kestirmeciliğine ve sınıf mücadelesinin, toplumsal karşıtlık alanlarının merkezine oturtulmasına” karşı çıktıkları “iddia”sıyla, “zıt güçlerin birlikteliğini mümkün kılan bir çoğulculuk”tan söz ediyorlardı![55]
SYRIZA ve PODEMOS hem örgütsel formları hem de siyasi stratejileriyle Mouffe ve Laclau’nun sol popülizm projesinin neredeyse kitaptan çıkma birer örneğiydi. Her ikisi de toplumsal hareketler üzerinde yükselen, ancak bu hareketlere aşağıdan yukarıya bir halk örgütlenmesi ile değil, medyatik kişilikler ve farklı ittifakların şekillendirdiği, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmiş, popülist siyasi projelerle yanıt verdiler.
PODEMOS, bir Pablo Iglesias partisi gibi hareket etti, SYRIZA ise zaten sınıf temelli bir taban radikalizminden örgütsel yapısı ve siyaset yöntemi ile kaçan, yumuşak karnı bol bir yapı olarak, hükümet döneminde de kendisini iktidara taşıyan sözlerinin hepsinden kolayca vazgeçerek kendisini imha etti. Sonucunda, ikisi de ülkelerinde kapitalizmin güncel sorunlarına yetkin bir karşılık üretememelerinin yanında, siyaseten de bütünlüklerini koruyamadı. Bugün SYRIZA Amerikan demokrat partisinin bir versiyonu olma yolunda,[56] PODEMOS’tan geriye ise artık parti üyesi bile olmayan Yolanda Diaz’ın bakanlık sürecinde edindiği kişisel popülaritesi kaldı.
Özetle Laclau ile Mouffe, sınıfın, dolayısıyla gerçek demokrasinin olmadığı bir siyaset düzleminin içinde hayatta kalabilecek bir sol hayal etti. Bu proje de iflas etti.[57] Hem de Karl Marx’ın, “Bir teori, ne kadar sıradan insanların ellerinde ayağa düşerse, o kadar karikatürleştirilip zavallılaşır. Bir düşüncenin başına gelebilecek en büyük talihsizlik de onu savunur gibi yapanların içini boşaltmasıdır,” tespitini bir kez daha doğrulayarak!
VE NİHAYET!
Karl Marx çok önceleri, “Komünist olmaksızın, adalet isteyen, yani adaletten ne anlıyorlarsa onu isteyen pek çoktur! Ayırt edici özelliğimiz herkesin kendi adına sahip çıkabileceği genel bir adalet talebi değil, fakat mevcut toplumsal düzene ve özel mülkiyete, mülkiyet ortaklığı isteyerek saldırmamızdır,”[58] demişti…
Unutanlara hatırlatarak ilerleyelim: “Her büyük iş tutkuyu gerektirir ve devrim için aşırı dozda tutku ve gözüpeklik gerekir,”[59] vurgusuyla Che Guevara’nın, “Ve eğer romantikler, iflah olmaz idealistler olduğumuz, imkânsızı istediğimiz söylenirse, o zaman bin bir kez aynı yanıtı veririz. ‘Evet, öyleyiz’…”[60] yanıtı “ama”sız, “fakat”sız vermeyenlerin devrimci Marksizm(-Leninizm) konusunda söyleyebilecekleri şey yoktur ve olmamalıdır da!
“Zor” olduğu için uzak durulup, imtina edilen şeyler, aslında cüret edilemediği için “zor”ken; aslolan yorulmak değil, değiştirmektir hâlâ…
Yaşanan deneyler ardında kimsenin şüphesi yok:[61] İnsan(lık) sorununa el at(a)maksızın, indirgemeci-ekonomist bir sosyalizm anlayış(sızlığ)ıyla yol alınması mümkün olmayacağı gibi, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağı da gün gibi aşikârdır.
Söz konusu güzergâhta “heterodoks devrim”, “21. yüzyıl Bolşevizmi” gibi[62] müphem “orjinalite”ler(?!) yerine Nisan 1917’deki ‘Köylü Temsilcileri Kongresi’nde, “Aşağıdan demokrasi, bürokrasisiz, polissiz, düzenli ordusuz bir demokrasi; tamamı silahlandırılmış halktan devşirilen bir milise gönüllü toplumsal hizmet! Bunlar hiçbir çarın, hiçbir maceracı kumandanın ve hiçbir kapitalistin el koyamayacağı özgürlüğün garantisidir,”[63] diyen V. İ. Lenin’in, “Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur...” vurgusunun hâlâ acil ve güncel olduğunu anımsamak gerekli ve yeterlidir.
Bu noktada V. İ. Lenin’in, “Yalnız sindirim saatlerinde değil, tüm yaşamının her anında düşüneceksin devrimi”; Mao Zedung’un, “Felsefeyi, filozofların, konferans salonlarının ve ders kitaplarının cenderesinden kurtaralım ve kitlelerin elinde güçlü bir silah hâline getirelim,” uyarısını kulaklarımıza küpe ederek; Marksizm-Leninizm’in inşa hâlinde bir devrimci praksis tarihi olduğunu bir an dahi unutmadan, “Marksizm-Leninizm, gerçeği bilmenin sonuna ulaşmış değildir; tam tersine pratiğin akışı içinde durmadan gerçeğin öğrenilmesine giden yeni yollar açar. Bizim vardığımız sonuç öznel olanla nesnel olanın, teoriyle pratiğin ve bilme ile yapmanın somut, tarihi birliğidir,” uyarısı not edilmelidir…
Hayır! Sürdürülemez kapitalist vahşet konusunda “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” demek barbarlığı boyun eğmektir.
O hâlde Samir Amin’in, “Eşitlik olmadan özgürlük vahşettir!”;[64] Yuval Noah Harari’nin, “Eşitlik ancak daha iyi durumdakilerin özgürlüklerini kısıtlayarak sağlanabilir”; Mao Zedung’un, “Gök kubbenin altında muazzam bir kaos var, şartlar mükemmel,” uyarılarını hatırlama/ hatırlatma zamanıdır şimdi(ler)…
Émile Zola’nın, “Tek gerçek emektedir. Dünya bir gün emeğin ona verdiği şekle girecektir”…
Umberto Eco’nun, “Gerçeğin gücü öyledir, tıpkı iyilik gibi kendiliğinden yayılır”…
Gilles Deleuze’ün, “Bize gereken şey, dünyaya yeniden inanmanın bir yolunu bulmaktır”…
Carl Hilty’nin, “Zirveye doğru ilk adım, bir meydan okumayı tanımaktır.” “Asıl güçlü olan şey başlamaktır”…
Jerry Brown’un, “Kaybetme cesareti olmayanın, gerçeği söyleme kapasitesi yoktur”…
Hermann Hesse’nin, “Kuş yumurtadan mücadele ederek çıkar. Bu onun dünyasıdır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yıkmak zorundadır,” vurgularındaki üzere!
22 Ağustos 2024 20:33:56, İstanbul.
N O T L A R
[*] Görüş, Eylül 2024…
[1] Eduardo Galeano.
[2] “Modernleşmeyle gelişmeyi birbirine karıştırmamak önemlidir. Modernleşme hemen hemen her zaman sunidir ve bundan yarar sağlayan da sadece metropol toplumdur. Gelişmeksizin sadece modernleşen bir toplum, dış ülkeye bağımlı olmayı sürdürecektir; birazcık, temsilî karar yetkisi üstlense bile. Bağımlı kaldığı sürece her ülkenin kaderi budur.” (Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: Erol Özbek-Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yay., Ocak 1991.)
[3] Zygmunt Bauman, Büyük Gerileme-Zamanımızın Ruhu Üzerine Uluslararası Bir Tartışma, Derleyen: Heinrich Geiselberger, çev: Merisa Şahin-Aslı Biçen-Ahmet Nüvit Bingöl-Orhan Kılıç, Metis Yay., 2017.
[4] Hayri Kozanoğlu, “IMF’nin Kâbusu”, Birgün, 11 Nisan 2023, s.10.
[5] Mehmet Ali Güller, “Sullivan’ın İtirafı: Neo-liberalizm Yenildi”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2023, s.7.
[6] Hayri Kozanoğlu, “Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?”, Birgün, 23 Nisan 2024, s.5.
[7] “Bundesbank, Alman Ekonomisinde Resesyon Bekliyor”, 29 Mart 2023… https://www.avrupademokrat2.com/bundesbank-alman-ekonomisinde-resesyon-bekliyor/
[8] “Dünya Ekonomisinde ‘Kara Pazartesi’ Yaşanıyor”, 5 Ağustos 2024… https://www.ntv.com.tr/galeri/ntvpara/dunya-ekonomisinde-kara-pazartesi-yasaniyor,KWsrDUXX2EmYgaMFb9dfBg
[9] Karl Marx’ın kriz teorisinin temeli, emeğin değer teorisine dayanır. ‘Kapital’in I. cildinde açıkladığı gibi, tüm metaların hem bir kullanım değeri hem de bir değişim değeri vardır. Kullanım değerleri niteliksel olarak farklıdır ve bu nedenle karşılaştırılabilir değildir. Yine de her meta diğerleriyle değiştirilebilir olmalıdır. Bu da niceliksel olarak ölçülebilen ve karşılaştırılabilen ortak bir özellik gerektirir.
Söz konusu özellik, insan emeğinin zaman ile ölçülen değeridir. Bir metanın değeri, onu üretmek için gereken ortalama emek zamanı (toplumsal olarak gerekli emek zamanı) cinsinden ölçülür. Tüketim piyasası için üretilen metalar (piyasa malları) ortalama olarak bu değer üzerinden değiş tokuş edilir.
Bu durum, üretim sırasında tüketilirken değer yaratabilen tek meta olan emek gücü için de geçerlidir. Bunun nedeni, üretimde emeğin, değerin ölçüsü olan emek zamanı ile ölçülen hammaddelere, makinelere vb. eklenmiş olmasıdır.
Bunu daha basit biçimde şöyle de açıklayabiliriz: Kapitalizmde para, ürün, meta gibi kas ve beyin gücü olan emek de kendi başına somut olarak piyasada alış-veriş yoluyla pazarlanan bir meta biçimine dönüştürülmüştür.
[10] Stendhal, Kırmızı ve Siyah, çev: Cevdet Perin, Remzi Kitabevi, 5. Baskı 1968, s.540.
[11] Homicide and organized crime in Latin America and the Carribean -2023.
[12] Ergin Yıldızoğlu, “Konumuz Parçalanma-2”, Cumhuriyet, 4 Mart 2024, s.9.
[13] Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Atilla Tokatlı-Roza Hamken, Çitlembik Yay., 2006.
[14] “Silahlanma Çılgınlığı Zirvede”, Emeğin Kurtuluşu, No:30, 1-15 Nisan 2024, s.10;
[15] Ergin Yıldızoğlu, “Militarizm Çağına Hoş Geldiniz”, Cumhuriyet 10 Temmuz 2023, s.11.
[16] Ergin Yıldızoğlu, “Yeni Silahlanma Yarışı”, Cumhuriyet, 24 Haziran 2024… https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/yeni-silahlanma-yarisi-2219921
[17] “Nükleer Silah Harcamaları Küresel Çapta 90 Milyar Doları Aştı”, 18 Haziran 2024… https://odakdergisi2.com/nukleer-silah-harcamalari-kuresel-capta-90-milyar-dolari-asti/
[18] “NATO Ülkeleri 1000 Adet Patriot Füzesi Satın Alacak”, 9 Ocak 2024… https://www.avrupademokrat3.com/nato-ulkeleri-1000-adet-patriot-fuzesi-satin-alacak
[19] “Yoksullar, Kuyruklar; Bütçe Silah Kartellerine”, Yeni Yaşam, 14 Mart 2024, s.4.
[20] “SIPRI: Avrupa Ülkeleri Son 5 Yılda Silah İthalatını İki Katına Çıkardı”, 24 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/sipri-avrupa-ulkeleri-son-5-yilda-silah-ithalatini-iki-katina-cikardi
[21] “SIPRI RAPORU: 4 Türk Şirketi Dünyanın En Çok Silah Satan İlk 100 Şirketi Arasında Yer Alıyor”, 5 Aralık 2023… https://krdnews.info/sipri-raporu-4-turk-sirketi-dunyanin-en-cok-silah-satan-ilk-100-sirketi-arasinda-yer-aliyor
[22] Gürsel Köksal, “Almanya’nın Silah İhracatı Rekor Kırıyor”, Birgün, 29 Aralık 2023, s.10.
[23] “Almanya’dan 2023’te Silah İhracatı Rekoru”, 8 Ocak 2024… https://www.avrupa-postasi.com/almanyadan-2023te-silah-ihracati-rekoru-1
[24] “Almanya, 2023 Yılında İsrail’e 326 Milyon Euro Değerinde Silah İhracatına İmza Attı”, 17 Ocak 2024… https://odakdergisi2.com/almanya-2023-yilinda-israile-326-milyon-euro-degerinde-silah-ihracatina-imza-atti-20-milyon-euro-degerinde-silah-ihrac-etti/
[25] “Oxfam: Utandıran Eşitsizlik”, Birgün, 20 Nisan 2023, s.11.
[26] “Oxfam: Yüzde 1, Zenginleştikçe Zenginleşti”, Birgün Pazar, 20 Ağustos 2023, s.12.
[27] “Oxfam: İlk Trilyonere 10 Yıl, Yoksulluğu Bitirmeye En Az 230 Yıl Var”, 15 Ocak 2024… https://www.diken.com.tr/oxfam-ilk-trilyonere-10-yil-yoksullugu-bitirmeye-en-az-230-yil-var/
[28] 2019’da çok uluslu şirketlerin toplam 1 trilyon dolarlık gelirlerini vergiden kaçırdıklarını hesaplıyoruz. Bu rakam 2015’de, yani G-20 ülkeleri eylem planı açıklanmadan bir yıl önce 2014’de 616 milyar dolar olarak hesaplanıyordu. (Ludwig Wier-Gabriel Zucman, “Vergi Cennetleri Adaletsizliği Derinleştiriyor”, Birgün, 27 Şubat 2023, s.10.)
[29] Aslı Aydın, “Gelir Adaletsizliği ve Türkiye’nin Ultra Zenginleri”, Birgün Pazar, 20 Ağustos 2023, s.10.
[30] Tayland’ın kralı Maha Vajiralongkorn (Rama X.) yaşamını Bavyera’da geçiriyor. Ülkesini 2018 yılında Starnberg Gölü kıyısındaki Tutzing’de satın almış olduğu şahane villadan yönetiyor! Arada bir Tayland’daki vatandaşlarını ziyarete giderken bindiği ve “Alongkorn” adını verdiği lüks Boeing 777 ona yaklaşık yarım milyar dolara mal olmuş. Uçağın tüm içi tik kaplama. Yolculuklarında kaniş cinsi iki düzine köpeği hep yanında! Malvarlığı üzerine değişik söylentiler var. 28 Temmuz’da 71 yaşına basan kralın banka hesabı (!) 30 milyar ile 100 milyar dolar arasında değişiyor! Babasının ardından tahtı devralırken başına konan taç 7.3 kilo ağırlığında. Kralın doğum günü Tayland’da resmi bayram. (Ahmet Arpad, “Dünyanın En Zengin Kralı”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2023, s.2.)
[31] “Dünyada 733 Milyon İnsan Aç”, 26 Temmuz 2024… https://www.birgun.net/haber/dunyada-733-milyon-insan-ac-yikilsin-bu-dunya-547433
[32] “ABD’li Tekellerin Kârı Kapitalizmin İkinci Altın Çağında”, 25 Mart 2024… https://www.evrensel.net/haber/514048/abdli-tekellerin-k-ri-kapitalizmin-ikinci-altin-caginda
[33] “… ‘Eşitsizlik A.Ş.’: Oxfam Raporuna Göre ‘En Zengin Beşli’ Servetlerini Katladı”, 15 Ocak 2024… https://artigercek.com/dunya/esitsizlik-a-s-oxfam-raporuna-gore-en-zengin-besli-servetlerini-katladi-280491h
[34] Hayri Kozanoğlu, “Türkiye’de ve Dünyada Servet Adaletsizliği”, Birgün Pazar, 20 Ağustos 2023, s.11.
[35] Hayri Kozanoğlu, “Davos’tan Oxfam’a Karamsarlık Egemen”, Birgün, 23 Ocak 2024, s.5.
[36] “250’den Fazla Milyarder ve Milyonerden Davos’ta Açık Mektup: Bizden Daha Çok Vergi Alın”, 17 Ocak 2024 … https://artigercek.com/dunya/250den-fazla-milyarder-ve-milyonerden-davosta-acik-mektup-bizden-daha-cok-vergi-280768h
[37] Hayri Kozanoğlu, “Küresel Açlık Kapıda”, Birgün, 24 Mayıs 2022, s.13.
[38] “Oxfam: Dünyada, Dakikada 11 Kişi Açlık Nedeniyle Hayatını Kaybediyor”, 9 Temmuz 2021… https://www.diken.com.tr/oxfam-dunyada-dakikada-11-kisi-aclik-nedeniyle-hayatini-kaybediyor/
[39] Tolga Uğur, “Oxfam’dan Felâket Uyarısı Geldi”, Birgün, 13 Nisan 2022, s.4.
[40] Hayri Kozanoğlu, “40 Milyon Kişiyi Açlık Bekliyor”, Birgün, 29 Mart 2022, s.11.
[41] “WFP: Sudanlıların Yüzde 95’i Günde Bir Öğün Yemek Alamıyor”, 24 Şubat 2024… https://www.avrupademokrat3.com/wfp-sudanlilarin-yuzde-95i-gunde-bir-ogun-yemek-alamiyor/
[42] Avrupa’da 95 Milyona Yakın Kişi Yoksulluk Riskiyle Yaşıyor”, 24 Haziran 2024… https://www.avrupademokrat3.com/avrupada-95-milyona-yakin-kisi-yoksulluk-riskiyle-yasiyor/
[43] “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma Riski”, 5 Nisan 2024… https://www.avrupademokrat3.com/yoksulluk-veya-sosyal-dislanma-riski/
[44] UNESCO’nun verilerine göre ilk ve ortaokul çağında 118.5 milyon kız çocuğu okula gitmiyor. (Ali Arayıcı, “Utandıran Eşitsizlik”, Birgün, 17 Mart 2023, s.16.)
[45] Umut Serdaroğlu, “Afrikalı Halklar Felâketin Kıyısında”, Birgün, 7 Ocak 2023, s.11.
[46] Pavan Kulkarni, “IMF Onaylı Açlık Krizi”, Birgün, 8 Nisan 2024, s.10.
[47] “3 Milyon Çocuk Yardıma Muhtaç”, Birgün, 17 Haziran 2023, s.11.
[48] “Çocukları Eşitsizlik ve Savaş Öldürüyor”, Birgün, 14 Mart 2024, s.11.
[49] “Dünyada Her 10 Kişiden Biri Aç”, Yeni Yaşam, 17 Ekim 2023, s.3.
[50] “Oxfam: Bu Yıl Aşırı Yoksul Sayısı 263 Milyon Artabilir”, 12 Ocak 2024… https://www.diken.com.tr/oxfam-bu-yil-asiri-yoksul-sayisi-263-milyon-artabilir/
[51] “Oxfam’dan Savaş Sonrası Felâket Uyarısı”, Sözcü, 13 Nisan 2022, s.7.
[52] John Berger, O Ana Adanmış, çev: Yurdanur Salman-Müge Gürsoy Sökmek, Metis Yay., 1998.
[53] Neil Faulkner, “Önümüzdeki On Yıl İçin Devrim Ne Kadar Olası?”… https://birdunyaceviriblog.wordpress.com/2023/12/24/onumuzdeki-on-yil-icin-devrim-ne-kadar-olasi-neil-faulkner/
[54] Bkz: i) Temel Demirer, “Çarpıtmaların Yol Açtığı Hafıza Kaybına Dair”, Kaldıraç Dergisi, No:268, Kasım 2023.
ii) Temel Demirer, “SYRIZA: Neydi? N’Oldu?!”, Rojnameya Newroz, Ağustos 2016… https://temeldemirer.blogspot.com/2016/08/syriza-neydi-noldu.html
[55] Ernesto Laclau-Chantal Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji-Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru, çev: Ahmet Kardam, İletişim Yay., 1985.
[56] Otuzlu yaşlarda bir kadın ve yine otuzlu yaşlarda eşcinsel bir erkek arasında geçen SYRIZA başkanlık seçimlerinin en çarpıcı tarafı, iki adayın da kampanyalarının son derece siyasetsiz oluşuydu. (Sanem Su Avcı, “Syriza’nın Kazanacak Adayı”, Birgün Pazar, 1 Ekim 2023, s.10.)
[57] “… ‘Biz’, yani devrimci Marksistler asla burjuvazinin önünde secde ederek, burjuva parlamenter sisteme ayak uydurarak, modern demokrasinin burjuva niteliği hakkında ses çıkarmayıp yalnızca bu demokrasinin genişlemesini, onun mantıksal sonucuna kadar götürülmesini talep etmekle yetinerek bütün ülkelerin Kautsky’lerinin hoşlandıkları türde söylevler çekmedik kitlelere.
‘Biz’ burjuvaziye şöyle dedik: Siz sömürücüler ve ikiyüzlüler demokrasinden bahsedip duruyorsunuz, ama ezilen kitlelerin siyasete katılımını engellemek için her adımda önlerine binlerce engele çekiyorsunuz. Biz söylediklerimizin gerçek olduğunu varsayıp bu halkın çıkarları adına sizin burjuva demokrasinizin genişletilmesini istiyoruz, ama bunu siz sömürücüleri devirmek amacıyla, halkı devrime hazırlamak için istiyoruz. Ve eğer siz sömürücüler proleter devrimimize karşı direniş sergilemeye kalkışırsanız, sizi hiç acımadan bastıracağız; sizi her türlü haktan mahrum bırakacağız; dahası, size bir lokma ekmek bile vermeyeceğiz, zira bizim proleter devletimizde sömürücülerin hiçbir hakkı olmayacak, havaya suya muhtaç yaşayacaklar, zira bizler Scheidemann ya da Kautsky tarzında sosyalistler değil, gerçek sosyalistleriz.” (V. İ. Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 2013.)
[58] Karl Marx, August H. Nimtz, Demokrasi Savaşçıları Olarak Marx ve Engels, çev: Can Saday, Yordam Yay., 2012.
[59] Passion is needed for any great work, and for the revolution passion and audacity are required in big doses.” (Che Guevara, https://www.imdb.com/name/nm0346466/quotes/)
[60] “And if it were said of us that we’re almost romantics, that we are incorrigible idealists, that we think the impossible: then a thousand and one times we have to answer ‘yes we are’!” (Che Guevara, https://www.imdb.com/name/nm0346466/quotes/
[61] Bkz: i) Temel Demirer, “Karl Marx ile Marksizmi”, Kaldıraç, No:204, Temmuz 2018…
ii) Temel Demirer, “Kapitalist Ekolojik Yıkımın Panzehiri Marksizm”, Rojnameya Newroz, Mayıs 2024… https://temeldemirer.blogspot.com/2024/07/kapitalist-ekolojik-yikimin-panzehiri.html
iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Kapital’in Diyalektik Materyalist Yorumu”, İnsancıl Dergisi, Yıl:30, No: 357, Nisan 2020…
iv) Temel Demirer, “Kapitalizm, Ekolojik Yıkım ve Marksizm”, Ronameya Newroz, Eylül 2018… https://temeldemirer.blogspot.com/2018/11/kapitalizm-ekolojik-yikim-ve-marksizm.html
v) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Marksizm + V. İ. Lenin = Ekim Devrimi (Notları)”, Kaldıraç, No: 195, Ekim 2017…
vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “100. Yaşında Ekim Devrimi’nin Anımsattıkları”, 5 Kasım 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/11/100-yasinda-ekim-devriminin.html
vii) Temel Demirer, “Hayatın Devrimcileştirilmesinden Devrimin Güncelliğine İsyan(lar) ve Leninizm: 105. Yılında Ekim Devrimi”, Kaldıraç, No: 257, Aralık 2022…
viii) Temel Demirer, “Lenin(izm) ile Liberal(izm) Meselesi”, Kaldıraç, No:243, Ekim 2021…
ix) Temel Demirer, “Ekim’in Lenin, Lenin’in Ekim Destanı”, Kaldıraç, No:184, Kasım 2016…
x) Temel Demirer, “Ekim Devrimi ile Tartışmalı ‘Tartışmalar’ı”, Kaldıraç, No:197, Aralık 2017…
xi) Temel Demirer, “V. İ. Lenin ve Ekim Devrimi”, Kaldıraç Dergisi, No:232, Kasım 2020…
xii) Temel Demirer, “Ekim Devrimi: Geçmiş Değil, Geleceğin Bugünü”, Kaldıraç, No:244. Kasım 2021…
xiii) Temel Demirer, “Ekim’in 100. Yılında Kavramlar, Gerçekler”, Rojnameya Newroz, 2 Mart 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/03/ekimin-100-yilinda-kavramlar-gercekler.html
xiv) Temel Demirer, “Ekim Devrimi ve Sovyet(ler)”, Rojnameya Newroz, 2 Kasım 2017… https://rojnameyanewroz3.com/ekim-devrimi-ve-sovyetler/
xv) Temel Demirer, “Radikal Sosyalizm Hâlâ Güncel!”, Kaldıraç Dergisi, No:177, Nisan 2016…
xvi) Temel Demirer, “… ‘Netameli Bir Konu’: Ulusal Soru(n)”, Kaldıraç, No:207, Ekim 2018…
[62] “2012 yılında Rojava’da heterodoks devrim yaşandı. Devrim aynı zamanda bir kadın devrimi olarak gelişti… 21. yüzyıl Bolşevizminin geçen yüzyıldan çok daha ağır bir sorumluluğu var. Artık yok oluş aşamasına gelmiş dünyadan, canlı-cansız her şeyden sorumlu olduğumuz çağın içindeyiz… 21. yüzyıl Bolşevizmi yeryüzü kardeşliğini yaratmak için mücadele eden devrimci bir duruştur. 21. yüzyıl Bolşevizmi en başta insan merkezli, erkek merkezli (fallonarsisizm), ilerlemeci olmayan; araçsallaşmış aklı reddeden; tüm canlı ve cansız varlıkların kardeşliğini amaçlayan bir militan ruh, bir mana dünyası ve iddialı bir devrimci pratiktir. Ve kapitalizmden devrimci bir kopuş olmadan hiçbir şeyin geleceği olmayacağı bilen devrimci-Marksist militan bir çizgidir.” (Volkan Yaraşır, “… ‘Modern’ Leviathan’a ve Faşist Bir Geleceğe Karşı: İsyan ve Umut”, 30 Aralık 2020… https://www.avrupademokrat3.com/modern-leviathana-ve-fasist-bir-gelecege-karsi-isyan-ve-umut-volkan-yarasir/)
[63] V. İ. Lenin, Köylü Temsilcileri Kongresi, Nisan 1917, Pravda, No:34.
[64] “Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda? Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda? Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya çocuklarının adına konuşuyorum.” (Fidel Castro.)