Ülkemin güzel insanları, toplumumuzun duyarlı, sağduyulu insanları yaşadıklarımızı, ördüklerimizi duyduklarımızı yok mu, sayacağız? AKP devleti, Saray, ve aktröller alabildiğince toplumsal yaşamımıza, yaşam tarzımıza, kültürel hazinemize, sanatsal etkinliklerimize ve bunları icra edenlere alabildiğince saldırmaktadırlar.

Geçtiğimiz günlerde tiyatro, sinema ve TV dizisi sanatçısı Füsun Demirel'e yönelik, AKP devleti ve yandaş havuz medyası ile aktröller tarafından bir linç kampanyası başlatılmıştır.

Sanata, tiyatroya, sinemaya ve yaşamın güzelliklerine düşman olan bu yobaz güruhun saldırıları karşısında, sanatçı Füsun Demirel'e, sahip çıkmalıyız, Füsun Demirel'le dayanışma içinde olmalıyız. Peki, Füsun Demirel ne yapmıştı da, aktröllerin saldırısına ve linç kampanyasına maruz bırakılmaktadır. Füsun Demirel, Cumhuriyet Gazetesi ile yaptığı röportajda sorulara verdiği yanıtında, ''ben devrimci bir ailede yetiştim'' demektedir.

Röportajının devamında, ''hangi rolü oynamak isterdin? '' sorusuna karşılık; ''çok var mesela dağdaki gerilla kadını, anasını anne-annesini oynamak isterim'' cevabını vermektedir. Bir sanatçının herhangi rolü oynamasını, 'arzulaması, belirtmesi' kadar insani ve sanata olan aşkını belirtmesi kadar normal bir durum olamaz.

''Füsun Demirel bir oyuncu ve bir gazete röportajında oynamak istediği bir karakterden söz etti. Malum oyuncular rol icabı öldüklerinde ölmez, katil olduklarında öldürmez, diktatör olduklarında demokratik haklarınızı çiğnemez ya da çete reisi olduklarında banka soyup uyuşturucu ticareti yapmazlar.''

Füsun Demirel'in, bu açıklamalarını gerekçe gösteren, yaşanılan her sürece, 'dindar' ve 'kindar' pencereden yaklaşmayı marifet zanneden, aklını ve kalemini AKP devletine, 'kiraya vermiş' fikir fukarası zavallılar bu linç kampanyasının başını çekmektedirler. Çünkü AKP devleti, Saray kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi inanmayan, kendileri gibi konuşmayan, kendileri gibi Sanata, Dünyaya bakmayan her şeye ama her şeye düşmandırlar.

Sanata, aydınlara, yazarlara, akademisyenlere tahamül edemeyen Saray, Cumhurbaşkanı açıklama yaptı, muktedir buyurmaktadır ki; ''Akademisyen olması, gazeteci olması, STK yöneticisi olması, aslında o kişinin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez.'' Öyleyse AKP devletine, Saray'a muhalefet eden, karşı duruş sergileyen herkes, 'teröristtir' mutlaka, 'bertraf' edilmelidir.

''Terör tanımını, terörist tanımını en kısa sürede yeniden yapılarak Ceza Kanunumuza dahil etmeliyiz diye düşünüyorum. Terör örgütlerine destek verdikleri için güvenlik güçlerimizce yakalanan kişilerin adliyenin bir kapısından girip, diğerinden çıkıp gitmesi artık tahammül edebileceğimiz bir durum değildir. Bu mesele düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü veya örgütlenme özgürlüğü meselesi değildir.''

Saray'daki muktedirin açıklamasından anlaşılan önümüzdeki günlerde saldırlar yoğunlaşacaktır. Saldırıların yoğunlaştığı alanlardan en önemlisi ise, yaşamımız, yazılarımız, kültürümüz, hayat tarzımızın olacağı gerçeğini gözden kaçırmamalıyız.

Yandaş, havuz medyası bu saldırıların başını çekecektir. Her gün biraz daha yaşamımız zorlaştırılacaktır. Zaman-zaman Ankara da olduğu gibi bombalı saldırıların hedefi haline geleceğiz, baksanıza havuz medyasının kana susamış aktrölleri, 'terörle yaşamaya' alışmalıyız diyebilmektedir.

AKP devleti, Saray terörden beslenmeyi kendine marifet olarak algılamaktadır. Ülkemizde ne kadar çok kaos ortamı olursa, ne kadar çok terör, katliam olursa, 'kendini mağdur' edebiyatıyla topluma sunacağını zannetmektedir. AKP devleti, Saray, terör ize edilen, ortamda kaos ne kadar artarsa, toplum, O kadar sindirilir stratejisine başvurmaktadır.

Muktedir bununla da yetinmeyip, toplumu cendere içine alıp sıkıştırma hesapları peşindedir. Bakın muktedir ne buyurmaktadır; «Elinde silahı olan teröristle, unvanını ve kalemini teröre destek olma noktasında kullananların arasında fark yoktur» Anlaşılan ülkemiz yeni bir saldırının eşiğindedir. AKP devleti, Saray kendisi korkularıyla yaşadığı için, 'intikam' duygusu ile yaklaşmakta, kendisi gibi düşünmeyenleri, inanmayanları, 'cezalandırmak' kaygısına düşmektedir.

Bu saldırıların ilk hedefleri arasında, aydınlar, sanatçılar, yazarlar, medya ve basın mensuplarının olması hiçte sürpriz olmayacaktır. Bu nedenle, aydınlarımız, sanatçılar, yazarlar, medya ve basın mensupları dayanışma içinde el-ele vermek durumundadırlar. Aksi durumda Almanya Berlin'de 2. Dünya savaşı döneminde kilise papazının başına gelenlerle karşı-karşıya kalırız.

15 Mart 2016

E posta:
Face:aliekber.pektas
Twitter: @AliekberP