Bir yazımızda, ısınan Pasifik suları Ortadoğu’yu kaynatacak tespitini yapmıştık. Aradan bir yıl geçti ve bugün Ortadoğu’daki gelişmeler – ne yazık ki – bu tespitimizi doğruladı. Ortadoğu yangın yeri. Hiç bir şey eskisi gibi kalmayacak. Ama asıl ürkütücü olan, bu yangının daha fazla Ortadoğu ülkesine yayılacak olması. Yangının küllerinden doğacak yeni Ortadoğu ne menem bir şey olacak, o belli değil. Belli olan bölgedeki güç dengelerinin değişeceği ve bölgenin merkez ülkelerinden Türkiye’nin etkileneceğidir. Bu hafta basına yansıyan üç haber, denge değişiminin İran lehine olacağını gösteriyor.
Hafta başında Irak merkezi hükümeti 27 bin askerlik bir güç ile Tikrit’i DAİŞ güçlerinin elinden geri almak için bir operasyon başlattı. ABD her ne kadar savaş uçaklarıyla destek vermese bile, istihbarat bilgilerini ve uydu görüntülerini paylaşarak, Irak ordusunun operasyonuna dolaylı destek sunuyor. Ama asıl destek İran’dan: »Şii Halk Mobilizasyon Komitesinin« yaklaşık 5 bin kişilik milis gücünün yanı sıra, İran Devrim Muhafızlarının subayları hem Bağdat’taki komuta merkezinde, hem de cephede görev alıyorlar. Alman basınının bildirdiğine göre Şii milisler doğrudan Kuds Tugayları şefi Kasım Süleymani’nin komutası altında. Bu operasyon ilk kez ABD ve İran’ın- dolaylı olsa da, ortak bir askerî girişimde bulundukları anlamına geliyor. Dikkatli okurlarımız Irak merkezi hükümetinin ABD ve İran’dan icazet almadan tek bir adım dahi atamayacağını biliyorlardır.
İkinci dikkat çeken haber ise İsrail başbakanı Netanyahu’nun ABD ziyareti oldu. İsrail büyükelçisi Roland Dermer’in girişimi ve silah tekellerinin lobisi AIPAC’in daveti üzerine Washington’a gelen Netanyahu, ABD Kongresinde teamüllere aykırı olarak sadece Cumhuriyetçilerin katıldığı bir toplantıda konuşma yaptı. Gerçi Netanyahu her zaman tekrarladığı İran karşıtı retoriğini kullandı, ama asıl dikkat çeken, ABD ile ilişkiler konusunda son derece temkinli oluşu ve »ABD-İsrail dostluğunun ebediliğine« vurgu yapan uzlaşmacı tavrı oldu. Bu haber Netanyahu gelmeden önce ABD basınının »AIPAC panikliyor« haberleriyle birlikte ele alındığında, Obama yönetiminin İsrail’e rağmen İran ile yakınlaşma politikasına devam etmekte kararlı olduğu biçiminde okunmalıdır. Görüldüğü kadarıyla Netanyahu ve AIPAC »zararın neresinden dönülürse kârdır« çabası içerisindeler.
Üçüncü haber ise İsrail’in geleneksel müttefiki Mısır’dan geldi. Libya’daki İslamistler DAİŞ’e bağlılıklarını açıkladıktan sonra, Şubat ayı ortasında Mısırlı 21 Kıptî Hıristiyanı katletmişler, bunun üzerine Mısır hava kuvvetleri Libya’ya hava saldırısı düzenlemişlerdi. Şimdi ise Kahire’de Libya’ya kara harekatı üzerine tartışıldığı haberleri geliyor. Sinai Yarımadasında İslamistlere nefes aldırmayan Sisi yönetimi, Libya üzerinden gelişen kaçak göç dalgasını engellemek isteyen AB’nin desteğini de alarak, böylelikle DAİŞ’e karşı olan savaşa katılmış olacak.
Bu üç haberi birbiriyle bağlantılı olarak ele aldığımızda, İran’ın en etkin bölge güçlerinden birisi olma yolunda hızla ilerlediği tespitini yapabiliriz. Ortadoğu’ya yönelik her analiz ve politik girişim bu gerçeği dikkate almak zorundadır.
7 Mart 2015