“Ne devlet, ne yasa; vücudumuz sadece ama sadece bize aittir. 219a kaldırılsın!”
15 yaşlarındaki genç kızlardan üniversite öğrencilerine, 80’ini deviren 68 kuşağı kadınlarına dek; Hessen Eyaleti çapında yüzlerce kadın, Aralık ayı içerisinde ve bu hafta sonu, bu taleple sokaklardaydı.
Benim de yaşamakta olduğum Giessen şehrinde, Kristina Haenel adlı bir doktora karşı açılan dava; Kasım ayında, 219a yasası gereğince 6000 E. para cezasıyla nihayetlendi. Bu cezanın ardından, meslek hayatı da bir süreliğine askıya alınmış oldu.
219a; kürtaj reklamı-tanıtımı yapmayı, bu yönlü bilgilendirmeleri duyurular halinde paylaşmayı suç olarak sıfatlandıran bir yasa. Bilgilendirmeyi dahi, “kürtaja teşvik” olarak gören bir yasa. Bu yasanın engelleyişiyle; kadınlar bilgi almak üzere telefon ettikleri kliniklerden, günlerce çabalasalar dahi bilgi alamamakta. Telefon yüzlerine kapanmakta.
Doktor Kristina Haenel’in işlediği suç ise: “Yaptığım asla bir reklam değildir. Yaptığım bilgilendirmedir. Bilgi çağında olduğumuz söyleniyor. Parayla vücut pazarlama meşrulaştırılmışken, kiliselerde hamilelik durumuna ilişkin vaaz verilebilirken; erkeğin değil, kadının kendi vücudu hakkında karar vermesi gereken muazzam bir öneme sahip bu konu hakkında bilgilendirme yasak! 21. yüzyıldayız! Yeter artık! Ortaçağ’da yaşamıyoruz. Kadın cinsi olarak okuma-yazma hakkımızı edineli bir asır oldu. Neyi isteyip-istemediğimize, okuyup-öğrenip karar verme durumundayız. 1933’te, bedenimize soy sürdürecek bir tohum atma makinesi olarak bakılarak çıkarılan bu yasa, Ortaçağ karanlığının izlerinde. Ne devlet, ne de partiler bu yasayı tartışmaktan öteye geçmediler. Kaldırmaya yanaşmadılar-yanaşmıyorlar. Papazlar, bir ceninin yaşamına son verilemeyeceğini vaaz olarak veriyor. Olmamış-doğmamış bir canlının yaşam hakkı; bizlerin, kadın olarak bizlerin yaşamımız-bedenimiz hakkında karar verme hakkımızın önünde sayılıyor. Bu, bizim akıl sınırlarımızı yeterince zorladı. Sayısız kadın bunun mağduriyetini yaşadı-yaşamakta. Artık yeter! Bu yasayı tartışmak istemiyoruz, kaldırın” diyerek, mesleğini böyle icra etmeye başlamasıydı.
Kristina Haenel yaptığı konuşma sırasında, elinde bir elbise askısı taşıdı. Ve konuşmasının sonunda bu askıyı göstererek, yasayı yıllardır, sürekli tartışan ancak bir türlü kaldırılmasına onay vermeyen tüm partilere hitabetti: “Kadını, yine-yeniden, usanmadan bu askıya almak istiyorsunuz. İradesiz kılmak istiyorsunuz. Ancak artık biz bu askılara sığmayız.”.
68 kuşağı kadınları, yetmiş-seksen, hatta doksan yaşındaki kadınlar: “Bedenimizle, bilincimizle aldığımız hakları gaspetmekten vazgeçmeyecek misiniz? Dünyanın dört bir yanında, yüz yıl öncesine göndermek istedikleriniz yine biz miyiz? Kadınlar mı? Artık yeter!” diye haykırmak üzere sokağa çıkmaya üşenmediler. Ve bütün enerjileriyle haykırdılar da!
Aldığı ödül sebebiyle adı Hessen Eyaleti’nde dolaşan, Şebnem Korur Fincancı’nın durumunu soranlar dahi oldu. Bu beni şaşırttı, sevindirdi, iliklerime dek titretti!
Ve gençler! Katılımcıların yüzde 80’i gençti. Ortaçağ artığı olan bu yasa sayesindedir ki; tarihi ve kuşakların deneyimlerini dinleyip, bu yasanın bir kadın doktoru nasıl cezalandırdığına tanıklık edebildiler.
Bu yılki 8 Mart etkinliklerinde de, güçlü bir şekilde, 68 kuşağı kadınlarının haykırışları ile birlikte, özelde Dr. Haenel örneğinin canlılığıyla 219a’nın kaldırılması haykırılacak.
Nihayetinde bu yıl gerçekleşecek 8 Mart etkinlikleri, bunca karanlık içerisinde ışıl ışıl gözükebilecek, kuşaklar arası ışıl ışıl bir köprüye tanıklık edecek. Parıltılar hemen sönse de, gençlerin gözlerindeki parıltılar, haykırdıkları talepleri içselleştirmeleri hepimize iyi gelecek.