Kendi kendime düşündüm, bir an ‘şeytanın avukatlığını’ yapmak aklıma geldi. Bilgisayarımın tuşlarına basarken, son dönemde yaşananlardan dolayı, AKP iktidarı ve R.T. Erdoğan’ı suçlamanın fazlada bir anlamı ‘olmadığı’ kanaatine, ‘hâsıl’ oldum.
Yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kamu malını talan etme, nüfus kullanarak rant elde etme. Bütün bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sistematik olarak içselleştirdiği bir olgudur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde iktidar koltuğunu gasp edipte, yukardaki vakalara karışmayan, iktidarın mutlak sahipleri var mıdır acaba?
İktidarı gasp ettikten sonra, sistemin sunduğu nimetlerden yararlanarak, ülke ekonomisini felce uğratmayan, ‘tüyü bitmemiş yetimlerin’ haklarını gasp etmeyen sivil ve askeri bürokrasiye rastlamak, neredeyse mümkün olmadığını görmekteyiz.
Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, kamu mallarını talan etme, nüfus kullanarak rant sağlama girişimleri her zaman vardı. Neredeyse, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetenlerin bu tür ‘lağım çukurunun’ içinde boğulduklarına rastlamaktayız.
Bütün bu yozlaşma yaşanırken, Türkiye Cumhuriyeti'nde hukuk düzeninden söz etmek neredeyse lüks sayılır duruma geldi.
Bütün bu yozlaşma, kokuşmuşluk yaşanırken, bu yolsuzluk, soygun düzeninden nemalananların birden bire, ‘hukuk’ ‘hukuk’ diyerek bağırmalarını anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Mevcut düzenin sürmesi, yolsuzluk yapanların kendileri için yarattıkları refah ortamının sürmesi için, kendilerine yetecek kadar, ‘hukuk’ talep etmelerini anlayabilmekteyiz.
Cumhuriyet tarihi boyunca, yaşananlara bir göz attığımızda, iktidarın, ‘mutlak’ sahiplerinin kendileri gibi düşünmeyenleri, kendileri gibi hareket etmeyenleri, ekarte edebilmek için, kendilerine uygun bir ‘hukuk’ sistemi kurduklarını görmekteyiz.
Kemalistlerin ‘mutlak’ iktidarları dönemimde yaşanan hukuksuzluklar, kendi karşıtlarını, muhaliflerini ortadan kaldırmak için akıl almaz hukuk dışı yöntemleri tercih ettiklerinin görmekteyiz. Kendi muhaliflerini sindirebilmek için gerektiğinde fiziki olarak ortadan kaldırmayı yöntem olarak kullanmayı görmekteyiz.
Arkasından gelen süreçte, ‘çok partili’ sistemde de, yaşananların Kemalistlerin ‘mutlak’ iktidarı döneminde yaşananlardan farklı olmadığını görmekteyiz. Bu dönemde de, hukuk sadece, hukuksuzluğu kendilerine rehber edinenlerin, kendilerini kurtarma operasyonu olarak algılamaktadırlar.
Menderes döneminde, yaşanan hukuksuzluk, bugün AKP iktidarı döneminde yaşananlardan farksızdır. Menderes, Demokrat Parti dönemi de, yolsuzlukların hırsızlıkların ayyuka çıktığı ve dönemim ‘mutlak iktidar sahipleri, ülkede kendileri dışında, kendileri gibi olmayan, düşünmeyen herkesi ekarte etmek için kendi, ‘hukuk’ düzenini kurma çabaları bilinmektedir. Menderes dönemi, ‘hukuku’ hukuksuzluklarının sadece cilası olmuştur.
1960 yıllar, Adalet Partisi, Süleyman Demirel dönemi, yolsuzlukların, soygunların ayyuka çıktığı dönemlerdir. Demirel iktidar dönemlerinde de, en fazla hukuk talep edenlerin Demirel ailesinin fertlerinin olduğunu görmekteyiz.
12 Mart askeri faşist dönemlerinde yaşanan, bizzat, yine iktidarın ‘mutlak’ sahipleri olduklarını iddia eden apoletli askerlerin, bürokratların ülke ekonomisini nasıl talan ettiklerini ve bu talanlarını sürdürebilmek için, genç yaşta devrimci, yürekli insanları darağacına göndererek yaşamlarını sonlandırdıklarını görmekteyiz.
1970 yıllar, dönemin iktidarları, yolsuzluklar soygun düzenin devamlılığını sağlamak için, katliamlara imza attıklarını görmekteyiz. Maraş, Çorum vb. katliamların sadece iktidar koltuklarını gasp edenlerin kendi refahlarını sağlamak için yaptıklarını, ‘sağır sultan’ dahi duydu.
12 Eylül askeri faşist dönemi, 1990 yıllarda yaşanan hukuksuzluklar veya ‘hukuk’ adına yapılan vahşet hala hatıralarımızda kâbus olarak yerini almaktadır. 12 Eylül askeri faşist döneminin ‘kudretli’ generallerinin, soygun düzeninden sağladıkları nemaların kamuoyunun kulaklarını çınlattığı bilinmektedir. 12 Eylül ‘hukuk’unun, sadece yolsuzluk yapanlar, kamu malını talan edenler için bir ‘hukuk’ olduğunu bilmeyen var mıdır acaba?
ANAP Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi, Demirel, Tansu Çiller dönemlerinde sadece aile bireylerinin ve çevrelerinin mevcut soygun düzeninden, kamu mallarının talanından elde ettikleri vurgunlarını anlatabilmek için, ciltlerle kitap yazmak gerektiğini unutmayalım. Mevcut dönemde de, uygulanan ‘hukukun’ soyguna katılanların kendilerini koruma üzerine kurgulandığını bilmekteyiz.
ANASOL, MHP iktidarları döneminde yaşanan vurgun, O kadar ahlak ve onursuzca yapılmaktadır ki, 1999 17 Ağustos depremi yardımlarını talan etmek için gerekli her tür girişimin yapıldığına şahit olmaktayız.
Kendi, ‘hukuklarını’ yaratarak yaptıkları talanı, örtbas ettiklerini bilmekteyiz.
Bütün bu gelişmelerden yola çıkarak, mevcut AKP iktidarını ve yaşanan yolsuzluk, kamu malını talan etme soygun düzeninin ve bu düzenin sahiplerinin yarattıkları, ‘hukuk’ için fazlaca bir şey söylemeye gerek yok. AKP de mevcut sistem içinde kendi, ‘hukukunu’ yaratmak ve yolsuzluk, soygun, rüşvet, ihaleye fesat karıştırmayla bezenmiş düzenlerini devam ettirmek istiyorlar Mevcut sistem ve bu sistemin kuramcıları varlıklarını korudukları müddetçe, yolsuzluk, kamu malını talan etme, nüfus kullanarak rant elde etme varlığını koruyacaktır. Mevcut sistemin sahipleri de, kendilerini koruyup kollamak için, kendi, ‘hukuklarını’ yaratma çabalarını sürdüreceklerdir.
Bütün bu nedenlerle, Türkiye halkı için, demokrasi güçleri için, yoksullar için, haksızlığa uğrayanlar için bir şey değişmeyecektir.
AKP de kendilerinden önce olduğu gibi, çivisi çıkmış bu sistemin nimetlerinden nemalanmak için her türden yolsuzluklara bulaşacaktır.
Ve kendi, ‘hukukunu’ kendi HSYK ı kendi ‘adaletini’ yaratacaktır.
Bütün bu kötülüklerin panzehiri,Türkiye halkının, demokrasi güçlerinin kendi hukuklarını, demokratik hukuku, kendi adaletlerini, demokrasiyi kurum ve kurullarıyla gerçekleştirerek kurmalarından geçecektir!
İnanın, ‘şeytanın’ avukatlığını yapmak çok zormuş!