Bugün Tunceli Belediyesi'nin Toplu Sözleşme sonrası işçilerin aylıklarını yükselttiği haberini okuyunca, cezaevindeki bir anım aklıma geldi.
Bir saatlik havalandırma alanında turlarken, özellikle Türk mahkumların arasında, merakla bizlerle konuşmak isteyenler olurdu. Güvenlikli hücrelerde, günümüzün 23 saati kapalı ve sadece bir saat havalandırma hakkımızın olduğu bir ayrıcalığımız vardı. Çünkü biz onların cephesinde, hem komünist hem de terörist olarak yaftalananlardık. Tehlikeli insan türü olarak gördükleri bizlere, biçtikleri önlemler ve yaklaşımları da doğal olarak farklıydı. İşte bu farklı insan türünü yakından tanıma merakı, ister istemez diğer mahkumların da en başta gelen merakları arasında oluyordu.
Birgün havalandırma saati sırasında, 3-4 kişilik bir Türk mahkum grubu yanıma geldi. Selam, sabah faslından sonra aralarından biri; “Memed gardaş, sana bir soru sormak istiyorum, ama bana ne olur, doğruyu söyle” diyerek, ezile büzüle bir şey sormak istedi. “Sor” dedim. “Ama gerçekten doğruyu söyleyeceksin, değil mi?” diye de tekrar ısrarla sordu. “Ya arkadaş, neyi sormak istiyorsan sor artık. Çatlatma adamı” dedim. Bizimki tüm cesaretini toplayarak, “Memet, komünistlere Moskova’dan para geliyor mu? Dinine, imanına bize gerçeği söyle” diyerek ağzındaki baklayı çıkardı. Diğerleri de merakla benim ne diyeceğimi bekliyorlardı. İlk önce, gülme duygumu bastırarak, ciddi bir yüz ifadesi ile, “Doğru” dedim. “Bize Moskova’dan her ay 1500 dolar para geliyor”. Bu yanıtın sonu daha ağzımda dahi noktalanmadan bizim meraklı, sevinçten gözleri parlayarak, çevresindekilere dönüp, “Ben size demedim mi? Vallaha da, billaha da ben bunu biliyorum, dedim. Ama siz inanmadınız. Aha, adam kendi söylüyor işte” demez mi! Ve bir de büyük bir sırrı keşfetmiş havalarına girmez mi!
Bu yanıttan duydukları sevinç ile karışık şaşkınlıkları geçtikten sonra sıra tekrar bana gelmişti. “Necati, Almanya'da kaç milyon işsiz var, biliyor musun?” diye sordum. “Yok, bilmiyorum” dedi. “O zaman ben söyleyeyim, 4 milyon insan. Ve Almanya’daki işsizlik oranı, yoksul ülkelerin çok altında. Olsun, biz yine de her ülke de 4 milyon işsiz var sayalım. 200 ülke için hesaplarsak bu sayı ne olur? 800 milyon. Öyle mi?” diye karşı sorumu yönelttim. Nereye varmak istediğimi anlamadan, birazda şaşkınca, “He, 800 milyon eder” dediler. “Bu 800 milyon işsiz insan, komünist olarak Moskova'ya başvuru yapsa işsizlik kalır mı? Kalmaz. Ama Sovyetler Birliği, 300 milyon insanı besleme bütçesi ile dünyadaki 800 milyon insana komünist olarak her ay 1500 dolar maaş verebilir mi? Veremez. Bir de, her yerde komünistlerin başına gelenleri görmüyor musun? Öldürülme ve işkence görme, uzun yıllar cezaevinde kalma gibi mükâfatlar da alıyorlar. Sen bunun için, aylık 1500 dolara komünist olur musun?" diye sorumu tamamladığımda sevinçleri kursaklarında kalmış, eşekten düşmüşe dönmüşlerdi. Çünkü verecek bir cevap bulamamışlardı.
Şimdi; “Maçoğlu, işçilere ayda 8 bin lira verebilecek parayı nerden buldu?” diye sorma sırası bizde. Böyle bir soru ile karşılaşan sağcılar ne yapacak diye ben merak ediyorum. Komünistlere aylık veren komünist Sovyetler ve Moskovası da yok artık. Ehh, o zaman, “Ey, dinci, milliyetçi ahali, sahi Maçoğlu bu parayı nerden buldu ?” diye sormak hakkımız değil mi?
Hırsız kim? Satılmış kim?