Irkçılık, milliyetçilik ve dincilik yapanlar, ya aynı ormanda otlanan veya avlananlara, ya da yanan ormandan yan yana kaçan hayvan türlerine benziyor. Amerika'ya, Kanada'ya, Avustralya'ya, Avrupa'ya kapağı atmış insanların Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Rumen, Bulgar vb. milliyetçiliği taslamaları, yanan ormandan kaçan canlıların şu ağaç senindi, bu ağaç benimdi kavgasına benziyor. Nitekim öyle de. Avrupa'ya, Amerika'ya, Kanada'ya yerleşmiş bir Arap, Arap milliyetçiliği yaparsa, çölden ormana kaçan biri'nin tekrar çölü özlemesi gibi bir şey oluyor.
Günümüz dünyasında 80 milyon insan göç yollarında.
Latin Amerika'nın yoksulları, Meksikalılar, Honduraslılar, Guetamalılar, El Salvadorlular vb. zengin ABD ve Kanada'ya geçmek için can atarken, diğer taraftan Afrika, Ortadoğu, Afganistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerden de milyonlarca insan Batı Avrupa'ya geçmek için can atıyor. Binlercesi zorlu engellere takılıp yollarda ölüyor. Bu zorlu engelleri aşabilenler de ikinci bir zorlu mültecilik mücadelesini geçtikleri ülkelerde vermek zorunda kalıyor. Bu mücadeleyi kazananlar, nihayetinde yerleştikleri ülkenin ekonomik- siyasi rahatlık ve özgürlüklerin den yararlanabiliyor. Bu serüven'nin yolcuları daha çok ekonomik nedenli. Siyasi maskeli olanları da eklersek, bu oran % 80' ni bulur.
Günümüzde yaşanan bu göç veya göçmen hareketleri tarih'in her dönemin de olmuştur. Ínsanlar da diğer canlılar gibi yaşamak için, daha iyi yaşamak için, sürekli daha iyi beslenecekleri, daha iyi korunacakları, daha özgür olacakları yerlere göç etmek zorunda veya tercihinde kalmışlardır. Burda belirleyici olan canlılar'ın tür'ü değil, hayat da kalma mücadelesidir. Orman da hayvanları ilgilendiren, kim'in Kaplan, kimin Aslan, kimin Sırtlan, kimin Ceylan vb. oluşu değildir. Ormanın onlara yaşamaları için gerekli yiyecek ve avlanma koşulları sunup sunmadığıdır. Kuşkusuz her canlı türünün avı ve avcısı var. Sonuçta hepsinin tek derdi, hayat da kalma mücadelesidir. Bu, insanlar içinde geçerli. Ama bu hayatta kalma mücadelesinde insan, aklı ve zekası ile hem doğaya hem de diğer canlı türlerine karşı mücadelede üstün yetenek ve araçlara sahip olmayı başarmıştır. Henüz başaramadığı şeyler de var. Aklını ve sahip olduğu araçları kendi egosu'nun hizmetine sokan, kendisiyle savaşan, yok eden, sömüren, yaşadığı gezegeni sınırlar ile bölen, parçalayan, kendi türü'nün farklı dil, din, kültür, ruhsal özelliklerine saygı göstermeyen tavır ve davranışlar için kullandığı kadar, bunun karşısında duran akıla da sahiptir. Yani, iyi insanlar, kötü insanlar olarak ikiye ayrılmıştır. Ve iyiliklern ve kötülüklerin sahibi her yerde olagelmiş.
Ílginç olan, hayvanlar ile dostluklar kurabilen insan, insanlar arasında dostluğu hakim kılacak aklını kullanmada başarısız olmuştur. Kendi türüne düşmanlık üreten, yakıp, yıkan, sömüren, bencil, egoist tavır ve davranışlar içine girmesi buna bir örnek.
Irkçılık, Milliyetçilik ve dincilik insanların sürdürdüğü günümüze sarkan yapay hastalıklar, işte bu örnekler arasındadır. Bu hastalığı taşıyan insanların da dahil olduğu göç hareketinde ırkçılık, milliyetçilik ve dincilik yapanlar, ya aynı ormanda otlanan veya avlananlara, ya da yanan ormandan yan yana kaçan hayvan türlerine benziyor. Amerika'ya, Kanada'ya, Avustralya'ya, Avrupa'ya kapağı atmış insanların Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Rumen, Bulgar vb. milliyetçiliği taslamaları, yanan ormandan kaçan canlıların şu ağaç senindi, bu ağaç benimdi kavgasına benziyor. Nitekim öyle de. Avrupa'ya, Amerika'ya, Kanada'ya yerleşmiş bir Arap, Arap milliyetçiliği yaparsa, çölden ormana kaçan biri'nin tekrar çölü özlemesi gibi bir şey oluyor.