Evet, ezilen kadınlar diktatörleri sevmez, diktatörler de kadınlardan korkarlar. Erdoğan 'Allahın lütfu' kabul ettiği darbeden bu yana toplumun bir çok kesimine saldırmaktadır. Erdoğan diktatörlüğünün saldırlarına maruz kalanların başında ezilen kadınlar gelmektedir. Gerçekten de diktatörler, ezilen kadınların birlik olmasından ve hakları için mücadele etmesinden çok korkmaktadırlar. Tarihte de hep böyle olmuştur.

Erdoğan'da ezilen kadınlardan korkuyor. Erdoğan, Ortaçağ'dan beri sürdürülen ve kadını düşman, kötülük kaynağı olarak gören anlayışla kadınlara bakmaktadır. Bu nedenle Erdoğan ezilen kadınları, tasarladığı siyasal proje için büyük bir potansiyel tehlikeli olarak görmektedir. Erdoğan'ın hükümeti tarafından, çeşitli defalar, ezilen kadınlara yönelik taciz ve saldırılar yapıldı. Tecavüz yasasıyla başlayan saldırı, kadınların ortak mücadelesiyle engellenmişti.

Ancak Erdoğan'ın ezilen kadınlara yönelik saldırıları, belli bir aradan sonra yeniden başlamıştır. Kadınların kıyafetlerine karışmakla başlayan bu saldırılar, müftülerin nikah kıymasının yasallaştırılmak istenmesiyle devam etmektedir. Müftülerin nikah kıymasının yasallaştırlması, hem toplumsal yaşamın farklı normlarına yönelik bir saldırıdır, hem de kadılanlara yönelik bir saldırıdır.

Müftülerin nikah kıyması basit bir düzenleme olarak görülemez ve savunulamaz. Bu yolla toplum İslamileştirilmekte, dini kurallarla yönetilmeye alıştırılmaktadır. Türkiyenin sosyal atmosferinden haberdar olan, orada yaşanan havanın ağırlığını hisseden herkes bilir ki, bu düzenleme, tek başına, toplumun kimyasından çok özel ve sarsıcı değişikliklere yol açacaktır.

Türkiye'nin herhangi bir metropolünün herhangi bir mahallesinde oturan bir vatandaş, düğün yaptığında, müftüye gitmesi gerekmediği halde, müftüye gitmeden edemeyecek, gitmek zorunda kalacaktır. Çünkü bütün mahallenin baskısı, en katı ağırlığıyla o vatandaşın üzerinde olacak ve vatandaş hiç istemediği halde müftüye gitmek zorunda kalacaktır.

Hatta bu mahalle baskısı o kadar ısrarla yapılacaktır ki, farklı inancı olanlar dahi komşularıyla kötü olmamak onlara ters düşmemek için, sadece bu nedenden dolayı, nikah kıydırmak için müftülüklerin kapılarında nöbet tutacaklardır.

Süreç, nikah kıydırmak için müftülüklerin kapılarında sıra beklemekle bitmeyecek, devamı gelecektir. Müftüye giden gelin ve beraberindeki kadınların tamamı, başörtüsü takmaya mecbur edileceklerdir. üstelik bu baskı sanıldığı gibi nezaketli bir ricayla olmayacak, kadınlar açıkça ve başörtüsü takmaya zorlanacaklardır. Sadece bu da değil, dua okumak, hatta namaz kılmak gibi toplumun belli kesimleriinn inacın uygun olmayan dini ritüeller peşi sıra dayatılacaktır. Bütün bu anlatılanların yapılması çok özel baskılar gerektirmeyebilir. Adına 'mahalle baskısı' denen ve herkesin elbirliğiyle gerçekleştirdiği fiziki olmayan baskı yöntemleriyle, bu süreçlerin işletildiği bilinmektedir.

Kimse bu anlatılanların gerçek olmadığını, kıyamet senaryosu olduğunu iddia etmesin. Unutulmasın ki Türkiye 'din elden gidiyor' diye sayısız katliamın gerçekleştirildiği, oruç tutmadığı, sünnet olmadığı için sayısız insanın katledildiği bir ülke. İnsanların kendi inançlarını yaşamasının ölümle cezalandırıldığı bu ülkede, dini vecibelerini yerine getirmeyenlerin katlinin vacip olduğu, gavur kabul edilenlere karşı cihatın meşru olduğu bir zihniyetin, toplumda açacağı yaraların yapacağı tahribatları görebilmek için ortaçağa gitmeye gerek yok. Bu ülkede ve hemen yanı başımızda ve günümüzde olanlar yeterince açıklayıcı ve öğreticidir.

Bu saldırıların en büyük acısını kadınlar çekecek ve en çok onlar bu baskıları yaşayacak, en çok onlar erkek- diktatörlüğünün zulmünü yaşayacaklardır.

Tam da bunun hesabını yapan Erdoğan, kadınları teslim almak, onlara diz çöktürmek istiyor. Bu amaçla her fırsat bulduğunda kadınların haklarına ve yaşamlarına yönelik saldırıları gündemleştirmeye çalışmaktadır. Bütün amacı ve çabası kadınların toplumsal bir mücadele dinamiği olarak varlıklarını ortadan kaldırmaktır. Erdoğan'ın tasarladığı siyasal toplumsal sistemde özgür kadına yer yoktur ve olmayacaktır. Köleleştirilmiş, teslim alınmış kadın, toplumun ana damarlarının kesilmesi demektir. Bu nedenle Erdoğan, toplumu teslim almak için , önce kadını teslim almaya çalışmaktadır. Kadınları teslim almak için de dini kullanmakta, böylece toplumun hassasiyetleriyle oynayarak politik amacını gerçekleştirmek istemektedir.

Erdoğan'ın ahlaksız yandaş kalemşörleri, müftülerin nikah kıymasını kadınlara yönelik bir saldırı olarak görmemek gerektiğini iddia etmektedirler. Papazlarında nikah kıydığını, müftülüğe nikah kıydırmanın isteğe bağlı olduğunu söyleyerek bu iddialarını kabul edilir kılmaya çalışmaktadırlar. Bu söylem ve iddialar, faşizimin toplumda ve sözde insan olduklarını sananlardan nasıl bir dejenerasyona yol açtığını göstermesi açısından önemlidir. Yoksa bu iddiaların beş paralık bir değerinin olmadığını bu ülkede yaşayan herkes bilmektedir.

Son olarak, din üzerinde siyaset yapılmasını istemeyen çok geniş bir toplumsal kesimin olduğu bilinmektedir. Bu toplumsal kesimlerin Erdoğan'ın dini siyasete bu denli alet etmesi karşısında etkili tutum almalarını istemek ve beklemek en doğru beklenti ve istek olacaktır. Erdoğan'ın 'yeni devleti' ve bu devletin uyguladığı faşizm, sadece kadınların, sadece Kürtlerin ve sadece Alevilerin değil, herkesin canını yakacaktır. Buna izin vermemek için tüm anti-faşist güç ve çevrelerin harekete geçmesi için dün bugündür. Hayatı kazanmak, faşizme karşı mücadeleyle sağlanacaktır. Kadınlar ve tüm hayatı yaratan ve savunanlar kazanacak, faşizm, hangi kılığa bürünürse bürünsün kaybedecektir.