Bugün göçmenlerin Alman toplumunda eş değer olarak kabul edilip edilmediğine dair yapılan bir araştırmayı ele alacağım.
Toplumda göçmenlerin uyum konusu üzerine yapılan araştırma çok şaşırtıcı sonuçları ifade ediyor.
2020'de, Bielefeld araştırmacıları ve Mercator Vakfı tarafından yakın zamanda sunulan “ZuGleich”in temsili uzun vadeli analizi olarak, mülteciler ve göçmenlere karşı yabancı düşmanlığı olan milliyetçilik ve ırkçılığın bir hayli yükseldiğini gösteriyor
“ZuGleich” ın yaptığı araştırmaya göre, Alman toplumunda çatışma sorunu söz konusu olduğunda, entegrasyonu doğru görenlerin oranı düşüyor.
Milliyetçiliğin, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığını artışında Pendemi'nin yani Korananın da etkisinin çok büyük olduğu vurgulanıyor.
Burada milliyetçiliğin ve ırkçılığın toplumda bir kültürel olgu olduğu gözden kaçırılıyor.
Buna göre, nüfusun sadece yüzde 48'i entegrasyondan yana, yani göçmenlerin kültürel kimliklerine izin vermeye devam etmek ve aynı zamanda bu ülkede topluma katılmalarına izin vermek istiyorlar.
Entegrasyon yani uyum oranı 2014'teki ilk “ZuGleich” anketinden halkın yüzde 60 onay verirken bu sayının son yıllarda azaldığı görülüyor.
Araştırma Enstitüsü başkanı Zick, entegrasyon için yerel halk ve göçmenlerinde dahil olmak üzere herkesin çaba göstermesi gerektiğini vurguluyor.
Göçmenlerin kültürel özelliklerine saygı ve eşitliğinin tanınması, entegrasyonun merkezinde yer alır.
Burada sorun olarak karşımıza Asimilasyon vurgusunun çıkmasıdır. Konuya yönelik yazar Nora Rebekka Krott'un değerlendirmesi dikkat çekici. Krott, neredeyse her üç kişiden biri göçmenlerin kendi kültürel değerlerinden vazgeçmeleri, kendilerini mutlak olarak çoğunluk toplumuna adapte olmalarını, yani asimile olmaları gerektiğini düşünüyor.
Bu kaba Euro sentiris(Ego santrik) düşünce halk da ve toplumda kültürel olgu oluşu nedeniyle milliyetçiliği ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körükler.
Bazı düşünürler de göçmenlerin kendi kültürel kimliklerini inkâr ederek Alman toplumuna katılmalarını istemiyor.
Ayrıca açığa çıkan bir başka gerçek ise, göçmenlerin onda biri hem kendi kimliklerinin korunmasından hem de toplumsal katılımdan mahrum bırakılıyor.
İlginç: Prensip olarak, göçmenlerin çoğu yeni gelenlerin daha tek taraflı olarak uyum sağlamaları gerektiğini düşünüyor.
Bazı düşünürlere göre de 'göçmenler bu ülkede ne kadar uzun süre yaşarlarsa, toplumda uyum da o kadar güçlü olacaktır' tezini ileri sürüyorlar.
2014' yılından bu yana dört kez anket yapılmış.
“ZuGleich'un yaptığı anketlerden biri şu: Kasım 2020'den, Ocak 2021'e kadar, neredeyse üçte biri göçmenlik geçmişi olan 2.000 kişi üzerine anket yapmış.
Yüzde 38'lik bir kesim "Almanya'ya yeni gelen veya daha sonra katılan herkes daha azıyla yetinmelidir" ifadesine katılıyor.
Ankete katılanların yüzde 28'ne göre de toplumun İlticacılara ve göçmenlere karşı çok önyargılı oldukları tespit edilmiş.
Ankete katılanların yaklaşık yüzde 30'unun potansiyel olarak yabancı düşmanı olduğu tespit ediliyor.
Yüzde 40'ı Almanya'da çok fazla göçmen ve ilticacı olduğu görüşü dile getiriyorlar.
Her dört kişiden biri Müslüman kültürünün Almanca üzerinde "tehlikeli bir etkisi" olduğunu söylüyor.
Ankete katılanların büyük bir kesimi: Göçmenler Almanca konuşmalı, siyasi kurum ve yasalara saygı göstermeli, çalışmalı ve yüzde 80'in üzerinde bir çoğunluğun düşüncesi de 'herhangi bir sosyal yardım almamalıdırlar.' üzerinedir.
Ankete katılımcıların her dört kişiden biri, Almanya'da doğmanın ya da Hristiyan olmanın şart olduğunu düşünüyor.
2020'den bu yana Corona' krizinin Almanlar üzerinde kendilerine ağır bir yük getirdiğini gören birçok insan, sosyal veya finansal konulardan endişe duyuyor.
Bazıları için, bu aynı zamanda entegrasyona yönelik tutumlarında da ifade ediliyor, diye açıkladı Zick. Özellikle Pandemi'de, korona nedeniyle neredeyse hiç göç olmamasına rağmen, açık sınırlar politikasına karşı direnenler de var.
Olumlu bir sonuç: dörtte üçün büyük bir çoğunluğu göçmenlerin sosyal hayata katılması gerektiği ifadesine katılıyor.
Toplumda hâlâ diğer kültürlere karşı ön yargıların olduğu vurgulanıyor.
Göçmenlerin üçte birinin, sık sık veya çok sık ırkçı tacize maruz kaldıkları ifade ediliyor.
Sonuç olarak; toplumdaki kültürel bir olgu olan ırkçılık ve milliyetçiliğin entegrasyonu yani toplumda uyum sürecini yavaşlattığı vurgulanıyor.