Avrupa’nın bir çok ülkesinde olduğu gibi, Yunanistan’da da aşırı sağcı ve neofaşist partiler – bilhassa buhran dönemlerinde – taraftar bulabiliyor ve oylarını artırabiliyorlar. Yunanistan’daki »Hrisi Avgi« (Altın Şafak) partisi ülkenin kriz batağına düşürülmesiyle birlikte oylarını yüzde 0,3’den (2009) yüzde 7’ye (2012) artırabildi ve göze batmaya başladı.
18 Eylül 2013’de Yunan faşistlerinin antifaşist sanatçı Pavlos Fissas’ı katletmelerinden sonra, Antonis Samaras başkanlığındaki muhafazakâr hükümet, aralarında üst düzey parti yöneticileri olmak üzere, çok sayıda »Hrisi Avgi« üyesini tutuklattı. Basına yansıyan bilgiler, hükümetin »kriminel örgüt« suçlamasıyla hukuksal adımlar atacağı yönünde.
Almanya’daki burjuva basını bu nedenle Samaras’ı neredeyse »demokrasi kahramanı antifaşist lider« diye ilân edecek. Halbuki hükümetin bu adımı çok daha öncesinde atması gerekiyordu. Sadece solcular değil, diğer Yunanistan partileri ve çeşitli kesimler ırkçı şiddet uygulayan, en az on cinayet işleyen, bir o kadar denemesinde bulunan, şantaj, haraç toplama gibi suçlar işleyen ve açık faşist olan »Hrisi Avgi« partisine dikkat çekiyor, güvenlik güçlerinin kayıtsız kalmasını eleştiriyordu.
Gerek Samaras hükümetinin, gerekse de önceki burjuva hükümetlerinin şimdiye kadar hareket geçmemiş olmalarının ardında çeşitli nedenler var. Bunlardan ikisi, hemen her ülke için geçerlidir: Bir kere neofaşist partiler, özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan toplumsal muhalefeti bölmeye, »günah keçileri« bulmaya ve halkın haklı hiddetini, örneğin ülkedeki göçmenlere yönlendirmeye yaramaktadırlar.
Diğer yandan, ikincisi, neofaşist partiler burjuva hükümetlerinin uyguladıkları politikaların radikal destekçisidirler. Siyasî programlarına bakıldığında, Samaras’ın »Nea Dimokratia«sı ile neofaşist »Hrisi Avgi« arasında çok sayıda benzerlikler bulunabilir. Her iki parti de örneğin grevlerin yasadışı ilân edilmesi, polis devleti tedbirlerinin uygulanması, muhalif gruplara baskı yapılması, iç politikada sertleştirmelere gidilmesi ve göçmenler ile mültecilerin yurt dışı edilmesi konusunda aynı pozisyonları savunmaktadırlar. O açıdan Samaras hükümetinin Yunanistan’daki göçmen ve mültecilere karşı uyguladığı politikalar, »Hrisi Avgi« partisinin taleplerinden hiç de farklı değildir.
Samaras hükümeti, aynı Macaristan’daki Viktor Orbán hükümeti gibi, neofaşistlerin güçlenmesine yarayan bir siyaset izlemekte ve otoriter bir neoliberal rejimi kökleştirmeye çalışmaktadır. Samaras, bir »demokrasi kahramanı« falan değil, burjuva demokrasisinin içini boşaltmaya çabalayan milliyetçi ve sağcı bir siyasetçidir. Samaras’ın yaptıklarından daha fazlasını isteyen »Hrisi Avgi« partisinin, Samaras hükümetinin bütün neoliberal adımlarını desteklediği de unutulmamalıdır.
Yunanistan neofaşistlerinin sadece ülkede örgütlenmekle kalmadıklarını, aynı zamanda Kıbrıs’ta da benzer örgütlenmelere gittiklerini, Yeni Kıbrıs Partisi YKP’nin yaptığı bir açıklamadan öğrenebiliyoruz. Aynı Yunanistan’da olduğu gibi, Kıbrıs’ın güneyinde de ELAM adını taşıyan aşırı sağcı parti, göçmen düşmanı ve ırkçı propagandalarla dikkat çekiyor. YKP, ELAM’ın askerî kamplarda üyelerini eğittiğini de bildiriyor.
YKP »faşizmin ve neo-nazi örgütlenmelerin düşünce özgürlüğü çerçevesinde görülemeyeceğini ve dünyanın her yerindeki neo-nazi ve faşist örgütlenmelere karşı tüm kesimleri ortak mücadeleye çağırdığını« açıklıyor. Bu haklı çağrıya eklenecek tek nokta var: Neofaşizme, ırkçılığa ve aşırı sağa karşı mücadele, aynı zamanda neoliberalizme ve kapitalizme karşı, sosyal adalet ve demokrasi mücadelesidir. Çünkü faşizmin beslendiği toprak, kapitalist sömürüden başkası değildir.
* * *
Not: Haftada bir yayımlanan bir köşe yazısında her konuya derinlemesine değinmek olanaksız, gazete sayfasını işgal etmek de gereksiz. Biraz reklam gibi olacak, ama ilgilenenler makale, yorum, analiz ve çevirilerimizi ve elbette polemiklerimizi http://kozmopolit-blog.blogspot.de (Türkçe) veya http://murat-cakir.blogspot.de (Almanca) adreslerindeki kişisel sayfalarımızda okuyabilirler.
5 Ekim 2013