Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine AVM ve topçu kışlası yapılması planına karşı, sosyal medyadan başlayan tepkilerle Türkiye'deki sessizliğe, anti-demokratik uygulamalara ve yasaklara karşı inanılmaz bir başkaldırı dalgası başladı. Toplumun geniş kesimleri tarafından ilgiyle ve sempatiyle karşılanan direniş tüm ülkeye yayılarak üçüncü haftasına girdi.
Gezi Parkı direnişinin toplumdaki yankısı ve etkisi ilk başladığı gün gibi devam etmektedir. 11.yılına merdiven dayayan AKP hükümeti Gezi Parkı olaylarına kadar „başarıyla yoluna devam etti“ denebilir. Son yıllarda defalarca kez „böylesi bir muhalefetin varlığından memnunuz“ sözleriyle kendinden emin bir tablo çizen başbakan Erdoğan ve kabinesinin karizmasını bir grup direnişçi genç ağır bir şekilde çizdi.
Gezi Parkı direnişi mi herşeyi altüst etti?
Fizik ve doğanın kendine has yasaları gibi, toplumlarda da kaçınılmaz olan yılların bastırılmış halk tepkileri beklenmedik bir zamanda dahi olsa, bir yanardağ patlaması gibi aniden karşımıza çıkar.
Olaylar öncesine kısaca bakacak olursak;
İlk okul çocuklarının temel eğitiminden, nerede alkol satılması ve içilmesi yasalarlarla belirlendi. Alevi danıştayı adı altında defalarca aleviler oyalandı. Ahlak zabıtaları gibi adeta ailelerin yatak odası gündeme alınarak, kaç çocuk yapılacağının nasihatları ülke içi ve dışında Başbakan‘ca gündeme taşındı. Yeşil alanların rant uğruna beton yığınları haline dönüştürülerek, AVM’ler (Alış-veriş merkezi) inşa edilmesi ve toplumda sembolleşmiş belirli merkezlerin yıkım kararları açıklandı. En yakın komşularımızla „sıfır tolerans“ adı altında savaşın eşiğine gelindi. Yasal engellerle sendikalar grev yapamaz duruma sokuldu.Ksacası toplumun her kesiminde bir gerginlik ortamı yaratıldı.
Bir yanda „açılım“ adıyla kürt sorununa „çözüm“ tartışmaları ve İmralı görüşmeleri yapılırken, öte yandan doğmamış bebeğe don biçer gibi, henüz proje aşamasında olan İstanbul’a yapılacak üçüncü köprünün ismi , tarihte „alevi katliamı“ yapmaktan lanetle anılan „Yavuz Sultan Selim“ olarak belirlenek, toplumu kamplaştırma girişimleri en üst perdeden yürütüldü. Listeyi uzatmak mümkün.
Gezi Parkı olayı ülkedeki yaşananlara karşı açığa çıkmış bir sonuçtur.
Gezi Parkı direnişi esnasında objektif haberciliğin sesi-soluğu olması gereken Türkiye Medyası, bu gelişmeler yaşanırken demokrasi ve doğru gazetecilik ile yayıncılık adına oldukça kötü sınav verdi. Gerek yazılı gerekse de görsel basın tipik otosansür uygulamasıyla gerçekliklere " Çin Seddi" örerek, „üç maymunlar“ rolü oynadı. Biz yazmazsak, öyle bir durum yoktur zannedildi.
Yaşananları sosyal medyada ve dış basın haricinde korkusuzca yansıtan görsel medya organlarının sayıları 3-4’ü geçmedi. Onlara da RTÜK, size ne der gibi yayınlarından dolayı para cezası verdi.
AB ve birçok batılı ülke Türkiye’deki polisin barışçıl göstericilere orantısız güç kullanmasını kınayan açıklamalar yaptılar. Hükümetin kimyası bozularak , AB’ye ve Almanya’ya „size ne, siz önce NSU cinayetlerini açıklığa kavuşturun“ cevabı verildi. Hükümet bir adım daha ileri atarak, olayları kışkırtanların, (12 Eylül 1980 öncesinden yabancısı olmadığımız Kenan Evren demogojisi) „dış mihrakların oyunu “ olduğu paslanmış silahını hortlatarak masaya koydu.Başbakan TV'ler aracılığıyla direnen halkın eleştiri ve taleplerine kulak vermek yerine, sokak çetelerinin lügatıyla "anladığınız dilden konuşuruz " tehdidini yaptı..
Komşumuz Suriye ile sıcak savaşın eşiğine gelmişken ve hergün Suriye’deki „insan hakları ihlalinden söz edilirken“ Gezi Parkı ile aniden, ateş topu kendi sahasına düşen AKP, beklenmedik bir şoka girdi.
Polisin şiddetli saldırısı ve biber gazı sonucu gözlerini kaybeden onlarca genç ile dört kişinin ölümü ve binlerce gözaltı sanki "ileri demokrasi" nin hüküm sürdüğü Türkiye’de değil de, Suriye’de yaşanmaktaydı.
Gezi Parkı direnişi demokratik güçler ve Türkiye toplumu açısından yeni bir milat olabilir mi?
Aydın ve sanat çevrelerinin verdiği geniş destek dikkate alındığında, önceki dönemlerde yer yer bu halktan birşey çıkmaz serzenişli , aydın küskünlüğü davranışı ve „ülkeyi terk ediyorum“ sitemleri geri plana itilmiştir. Ülke Başbakanının siyasi karizması direnişçi gençlerce unutulmaycak düzeyde çizilmiştir.
Ümit ederiz Gezi Parkı direnişiyle oluşan Taksim Platformu, kısır tartışmalara yenik düşmeyerek yurtiçi ve dışında yeni bir demokratik halk hareketi inisiyatifinin kalıcılaşmasına önayak olur .
Hükümet destekli çeşitli çevreler tarafından direnişin başarısına gölge düşürülmek amaçlı „Ergenekon destekli“ iddiasıyla dezenformasyon ve bilgi kirliliğine rağmen, Gezi Parkı direnişi, uyuyan devi uyandırarak duyarlı demokratik ve yurtsever çevreleri bir potada birleştirme fonksiyonu görmüştür.
Gezi Parkı direnişine kürt çevreleri açısından bakıldığında ise, kendi içinde henüz çeşitli ikircimler taşımalarına rağmen, „süreç sabota mı oluyor“ kaygılarının dillendirilmesi gelinen noktada fazla rağbet görmemektedir. ilk günkü önyargılı yaklaşımlar direnişin istikrarlı ve haklı talepler etrafında yürümesiyle kısmi de olsa bertaraf olmuştur denebilir. Kürt çevrelerinde tabandan ve yönetimin sosyalist damarından gelen sempati ve destekle yeni bır süreç başlayabilir.
Sonuç olarak, Gezi Parkı direnişiyle hem demokratik muhalefetin, hem de Türk ve Kürtlerin gerçek birlikteliğinin yaratılmasının önü, düne nazaran daha da açıktır.
Not: Yazım bittiğinde Gezi Parkı' nı boşaltmak için polis yığınağı başlamıştı