Başbakan Erdoğan’ın 10 Ağustos 2014’te yüzde 51.7 oyla 12. Cumhurbaşkanı olmasıyla Anayasa tangır tungur oldu. Anayasa ile ilgili bütün itirazlara karşı sarfettiği ‘gidin işinize ya!’ lafıyla hafızalara kazındı. Türkiye'de bir ilk yaşandı ve Cumhurbaşkanı ilk kez halk oyuyla seçildi.
7 Haziran 2015 yenilgisini hazmedemedi. Seçimlerin yeniden yapılmasını istedi ve 1 Kasım'da yapılan seçimle AKP tek başına iktidar oldu. Arka planı hala son derece bulanık olan 15 Temmuz kalkışması ‘Allah’ın Lütfu’na dönüştü, Olağanüstü Hal ile AKP yaydan çıktı. 20 Ocak 2017 Cuma gecesi, 339 ile başkanlığın kapıları ardına kadar açıldı.
Erdoğan'nın Cumhurbaşkanlığında etkin olan korporatizm uygulamasından örnekler:
Arap dinciliği ve türkçülük; İslama bağlı olacak tek din ve tek kimlik anlayışı; Ben merkeziyetci, otoriter ve tekci siyaset anlayışı; Saldırgan bir milli güvenlik anlayışı; Yok edilen insan hakları; Kaos ortamının yaratılması; Şiddeti ve baskıyı tercih etmesi; Konuşmaya, eleştirmeye tahammülsüzlük göstermesi; Etkisizleştirilmiş bir meclis ve muhalif milletvekillerine saldırması; Muhalif aydınlara ve akademisyenleri vatan haini ilan etmesi;
Tek millet, tek din, tek dil olmazsa olmazı;
Devletin olanaklarını tek taraflı bir partiye aktarması; Devlet kanalıTv lerde manipule edilmiş haberler yapılması;
Polis güçlerine çok büyük kaynaklar aktarması;
Kişiselleştirilmiş devasa bir güç (Allah'ın bir lütfu olarak gösterilmesi) ve kabadayı bir liderlik anlayışı;
Propaganda amaçlı yüceltilmiş bir aile ve ahlak anlayışı;
Dinciliği ve türkçülüğü sadece bir siyasi parti değil aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak oluşturması;
Devleti ve milleti tek tipleştirmek ve sosyo-ekonomik bir yaptırım olarak korporatizm, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık;
Akraba kayırma ve/ya kendine bağımlı insanı kayırma, Nitelikleri ve eğitim düzeyine göz önüne almadan çocukları/yeğenleri/yakınları için üst düzey kademelerde mevzilendirmesi,
Eğitim sisteminde tek tip insan yetiştirmeğe yönelik okullarda dinci eğitimi ve türkçü ideolojiyi geliştirmesi;
İnsan haklarını değerlerini kaybetmiş işbirlikci bir yargı mekanizması kurması;
Her türlü muhalif basını, muhalif yazarları tamamen sindirilmiş veya ortadan kaldırılmış bir medya için çok büyük cezalar kesmesi;
Başkanlık kontrolünde sermaye gruplarıyla ittifak halinde olması;
Bastırılmış işci hakları ve etkisizleştirilmiş sendikalar ve yasaklanmış grevlerle işçi haklarını yok etmesi;
Parti ve kamu cevrelerinde çok yaygın olarak yandaşlara menfaat sağlaması;
Başkanlık kontrolunde çok sıkı vurucu teşkilat ve gizli polis teşkilatını elinde tutması;
Gençlik teşkilatı örgütlenmeleri ve üniversitelere sahtecilikle dinci/türkçü grupları yerleştirmesi;
AKP üyesi olmadan öğretmen veya devlet memuru olamasını zorlaştırması;
Erkek egemenliği, kadını küçük görme ve kadın şiddetine sessiz kalması, baskıcı toplum anlayışı;
Kadınların en az üç çocuk doğurmalarını söylemesi ve teşvik etmesi;
Entellektüelleri küçümsemesi ve başlarım böyle sanata deyip sanatın içine tükürmesi;
Sivil toplum örgütleri ve dernekleri hedef gösterip kapatması;
Osmanlı imparatorluğunu ve yeni Türkiye'yi örnek olarak göstermesi;
Hedeflerine ulaşılabilmesi icin savaş ve şiddeti kutsaması;
Yabancı kültürleri tehdit olarak görmesi, Ermenileri hedef göstermesi “Gavur” diyerek bunlara karşı ayrımcı ve özel bir propaganda yürütmesi;
Kürtleri, Alevileri kendi yandaşı yapmak için her türlü propagandayı devlet kanallarında yapması;
Muhalif tüm gazeteleri, radyoları, Tv leri kapatması;
Lümpen işsizlerden ve çalışan sınıfın dinci ve türkçü gençlerinden oluşan ocakları çıkar amaçlı kendisine bağlaması;
AKP'nin kurucuları arasında popülist politikacılarda vardı. Ama bugün parti içinde bu politikacılar bulunmamaktadır.
“Başkanlık sistemi bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir” Recep Tayyip Erdoğan. Yıl 1993.
Bu referandumda Erdoğan'nın en güçlü yanı ajitasyon ve basitlik. Ve en önemli avantaji ise ‘evet’ diyeceklerin yandaşlığı ve çıkarcılığı ortak. Dincilerde ve milliyetçilerde sorgulama olmayınca çıkarcılık, basitlik ve sıradanlık AKP’ye kalıyor.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan başkanlık için İslamcı ve milliyetçi kesimin niyet ve zihniyetini etkileyerek emperyalizmin tavsiyesine evet dedirtmek için özentisini ikna etmeye hazırlanıyor.
insani, ahlaki ve vicdani seslerde "ya başkanlık ya kaos " diyenlere karşı “yetti gayri, yeter artık” demenin hayır'ına emek ve alınteri döküyor.
*Korporatizm-Dikta rejimi ilk kez İtalya'da Mussoli'nin iktidara gelmesiyle uygulandı.
Mussolini Parlemento'yu feshetti ve yerine bir danışma kurulu kurdu. Başkan oldu ve bütün yetkileri kendisinde topladı. İtalya'nın ardından Almanya ve İspanya'da diktotörlük rejimince benimsendi. Koporatist müslüman rejim isteyen adam diyor ki “İç savaş çıksın, ezer geçeriz” adamın gözü kararmış.
İç savaş çıktığında herkes telef olacak, evler ocaklar sönecek, sokaklarda kin ve nefret dolaşacak doğa orman dağ taş kana doymayacak.
Savaş filmlerine baktığımızda savaşın nasıl bir kötülük olduğunu görmüyormuyuz. Suriye'yinin içinde bulunduğu iç savaş ortamının sonuçlarını ne olur bir düşünelim. Hitler'i, Mussoloni'yi bir araştırdığımızda nasıl bir Korporatizm yarattığını ve uyguladığını araştıralım. Karşımıza çıkan tablo da, işte o zaman ah insanlık demeyi ne kadar çok arayacağız.
İç savaş herkesi, kin ve nefretin içine çeker.Yalnızca Kürtlerle Türkler arasında değil bu nefret…
“Namaz kılmayanlar hayvandır” diyenlerle, namaz kılmayanları “telef” edilecek yaratıklar gibi görenlerle, “hayvan” denilenler arasında da korkunç bir nefret birikiyor. Otobüslerde Kuran okumaları, Kadınlara saldırıları, sokaklarda namaz kılmaları görüyoruz. Bunlar kindarlığın ayak sesleri. Bunlar topluma yüklenen farklılıkları sindirmek için nefret ve öfke patlamalarıdır.
Emekçilerin bir yerlere ne gitme şanşı da yok. İç savaş çıkartanlar belki “savaş suçlusu” olarak yargılanır ama ölenler bir daha geri gelmeyecek.
İç savaşı göze almış bir başkana Evet mi Hayır mı?
Çok büyük bir felaketin oylaması yapılacak. Duyduk duymayın demeyin!