Bizden aydın çıkmaz. Çünkü aydın, yani entelektüel tek boyutludur, yani zeka.
Hem zekası olan hem de çok kitap okuyan adam kitap gibi adam olur.
Ama kitap gibi adam olmak aydın olmak için yeterli değildir.
Avrupa aydınları, Babil'den sonra ortaya çıkan özel mülke dayalı feodal asalet ve o asaleti korumaya yönelik plan, proje, fikir, sanat üretmek üzere var olmuşlar.
Bizde okuyup kitap gibi olan adamlar herhangi birşeyi korumak ve çoğaltmak gibi bir dertleri yok. Bizim okumuşların okudukları kitaplar Babil mülkiyet asaletinin koruyucusu filozofların fikirlerine dayanıyor, biriktirdiklerini de onların kulesine taşırlar.
Örneğin çok iyi bir konservatuvar öğrencisi, ilk iş olarak İngilizce şarkı söylemeye gayret ediyor, birikimini İngiliz kültür kalesine taşıyor. Yani İngiliz elçiliği gibi çalışıyor.
İyi bir mühendis projesini İngilizce yapıyor, birikimini İngiliz kültür kalesine taşıyor.
İyi bir sosyalist birikimini Kürt feodal ağasına taşıyor, çünkü ambar orda, orda birikiyor.
Çünkü öğrendiği beslendiği kaynak orası.
Osmanlı, Selçuklu münevverleri de birikimlerini Arapça ve Farsça yapmışlar, Arap Fars kültürünü zenginleştirmişler.
Batılı aydın-entelektüel-münevver tipine karşı bizde 13-15. yy arasında bir aydınlanma dönemi yaşanmış. Hacı Bektaş'ın merkezinde yer aldığı bu aydınlanma hareketi, insanı sadece zekadan ibaret görmemiş. Şimdilerde moda olan deyişle, insanın duygusal zekasına öncelik verilmiş, duyguların en yücesi olan Aşk esas alınmış ve o nedenle Abdallar aşık diye tanımlanmışlar, münevver diye değil.
O nedenle Neşet Ertaş, Aşık Veysel; Çetin Altan, Yaşar Kemal'in karşıtıdır.
Yine yeni keşfedilen sosyal zekayı bizimkiler Yol ve Erkan diye düzenlemişler, kardeşleşme (müsahiplik) geleneği kurmuşlar.
Avrupa'nın henüz keşfedemediği başka zekaları da işletmişler, vicdan zekası, ahlak zekası, kadem zekası, ki sırra kadem diye bir tanım kalmış geriye, halen bir sır!
Toprakla, Su'yla, kuşlarla, kurtlarla iletişim kurabilme zekası.
Sevme zekası.
Fazla uzatmayalım, tüm bu zekaları en son ekonomik modelle taçlandırmışlar; AHİ üretim kollektiflerini kurmuşlar. Özel mülkiyeti zenaat üretiminden -ki o zaman sanayi demek tamamen kaldırmışlar. Tarımda, kırda da özel mülkiyeti kaldırmaya teşebbüs eden İzmir-Aydın ayaklanmasının önderleri Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal daha Osmanlı'nın ilk yıllarında büyük ittifak tarafından ezilmişler.
Doğal olarak Babil-Yunan-Roma'nın özel mülkiyet geleneğinin sahipleri ve koruyucuları böyle bir duruma müsaade edemezlerdi, ve etmemişler.
Türk-Kızılbaş; katli vacip! ilan edildiği yıllarda Ermeniler Sadık millet, Araplar necip millet, Rumlar medeni millet diye devletin zirvesinde gözde olmuşlar.
Ahi zenaatkarlığı Ermeni ve Rumlara, dergahlar Kürt tarikatı Nakşilere, memuriyet Arapça terennüm edenlere verilmiş.
Bu demektir ki bu cemaatler Kızılbaşlardan işbirliği yaparak kurtulmuşlar, Türk kültürünü yokederek yerine Babil-Yunan-Roma saltanat geleneğini kurmuşlar.
Halen devam eden de bu, dikkat edersek görürüz, Nakşiler ve liberaller, Avrupa ve Ortadoğu feodalleri elele koyun koyuna.
Sözün özü, bizden entelijensiya çıkmaz, çıkan da bize ait değildir.
Bizden ya insanı Kamil çıkar, Erenler deriz, Evliya olurlar ya da geriye kalan hurda yığınıdır.
Aynen Kızılderililerin yaşadıkları gibi, kültür değerleri yokedildikten, üretim kanalları kesildikten sonra geriye kalanların alkolik olması gibi.
Ama Gezi ile yeni süreç başadı, bir doğum süreci.
Gün doğmadan neler doğar.
Aşk ile.