Güzel Türkiye'de 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili yazan, konuşan ve fikir beyan eden çevrelerin amacı; kendilerince doğru olarak algıladıkları değerlendirmeleri kamuoyu ile paylaşarak destekledikleri adayın bu seçimi kazanmasına ve adayların açık ya da gizli gündeminde olan rejim ile ilgili değişikliği sürecine katkı sunmaktır.
Konuyu açayım!
Bilindiği üzere AKP iki aday (Bkz: http://www.avrupa-postasi.com/akpnin-cumhurbaskanligi-seciminde-iki-adayi-var-makale%2c805.html) ile bu seçimlerde yarışıyor. Her iki adayın da hedefinde Türkiye'deki rejim değişikliğini kendi dinci ve etnik milliyetçi anlayışları çerçevesinde gerçekleştirmektir.
AKP'nin adaylarından biri olan Recep Tayyip Erdoğan (RTE), Başbakanlık görevinden ayrılmadan, seçmenlerin tümünün vergisi ile seçim proğramının finasmanı geçekleştiriyor, yani her zamanki gibi kul hakkı yiyor. Devletin olanaklarını kendi kişisel menfaatleri yönünde kullanarak, Cumhurbaşkanı ya da kişisel saplantısı olan „Devlet Başkanı“ olmak için har vurup harman savuruyor. RTE, Başkanı olmak istediği devlete karşı olduğunu açıkça beyan etmekten de geri kalmıyor.
Dünyanın hiç bir yerinde, RTE gibi biri, kendi devletini karşısına alarak, kendi devletini yıkmak, aşağılamak, ayaklar altına alınmasına neden olacak tutum ve eylem içinde olamaz: Bu hayince amacını kamuflaj etmek için de, güya vatandaşı devlete karşı korumakmış. O nasıl bir devlet ki, vatandaşı korumak için RTE Cumhurbaşkanı seçilip Başkan gibi davranmak istiyor olsun? 12 yıldır devlet kendi denetiminde, „benim devletim, benim başörtülü bacım, benim valim, benim kaymakamım“ demagojisi ile hem devlet organlarını kendi denetımi altına alacaksın, hem de o devlet'ten vatandaşını korumak için, devletin Başkanı olacaksın? Bu yalana, bu talana, bu demagojiye ve bu nefret diline artık dur denilmelidir.
RTE, Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonar kendisinin Başbakanlıktan istifa etmesi gerektiğini söyleyenlere “Dünyaya baksınlar, sayın Obama başkan seçilirken adaylıktan çekilerek aday oldu öyle mi? Veyahutta Şansöyle Merkel? Adaylıktan çekilerek seçildi öyle mi? Eşit şartlarda yarışmıyoruz Doğru söylüyorsunuz.” demagojisini kullanmış ve istemese de 10 Ağustos 2014 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçiminin eşit şartlarda yapılmadığının altını çizmiş oldu.
Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD), parlamenter demokrasi yerine “ Başkanlık Sistemi“ olduğu için, Başkanlığa aday olan her iki partiden, yani Cumhuriyetçi ve Demokratlar'dan biri hali hazırda orada Devlet Başkanıdır. Dolaysıyla, Başkanlık seçimlerinde elbette mevcut Başkanın görevinden istifa etmesine gerek kalmayacaktır. Parlamenter demokrasinin olduğu Federal Almanya Cumhuriyetinde, (FAC) 'de milletvekiliği genel seçimleri olduğunda her parti aynı zamanda Başbakan adayının da kim olduğunu belirler. Belirlenen bu aday hali hazırdaki Başbakan olabileceği gibi muhalefet partilerden biri de olabilir. Bunun için FAC`de milletvekilliği seçimleri olduğu zaman hali hazırdaki Başbakan kendi partisince Başbakan adayı olarak kamuoyuna sunulmuş ise, bunun Başbakanlık görevinden istifa etmesine gerek yoktur. Nasıl ki RTE her seçimde Başbakanlıktan istifa etmeden seçim kampanyasını sürdürdüyse, aynısı FAC’ de de gerçekleşmektedir. Buna karşın FAC'de, Cumhurbaşkanlığına aday olan şahısın, adaylığı açıklandıktan sonra görevde olduğu makamdan ayrılma geleneği vardır, zira siyasal ahlak ve demokrasi kültürü bunu gerektirmektedir. Gelişmiş Batı demokrasilerinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar arasında eşit olanaklarla bir yarışın olmasının sağlamak siyasi ahlak gereğidir. Ancak siyasal ahlak ve demokrasi kültürü RTE açısından Fransızca olduğu için, yurtaşların vergileri ile, yurtaşların hayatını zehir etmeye devam edebilmektedir.
Hergün yeni bir ötekileştirme, yeni bir düşman yaratme, yeni bir nefret söylemi geliştirme konusunda uzman olan RTE, kendi iktidarı döneminde Türkiye topraklarında yaşayan yurttaşlarımızın bir arada eşitçe, kardeşçe, huzur ve güven içinde yaşamasının şartlarını dinamitlemiştir. Şimdi Başkan seçilirse Türkiye´de nelerin olacağını yazmak, konuşmak ve düşünmek bile büyük bir acıdır.
Öte yandan, RTE ve Türkiye genelinde en fazla % 6 kadar oya sahip BOP'cu (Büyük Ortadoğu Projesi) ikinci ortağı Selahattin Demirtaş'ın yıkmak istedikleri „Türkiye Cumhuriyeti Devleti“ ne, sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 8 Temmuz 2014 tarihinde yayımlanan „Halk Tv“’deki programda duayen gazeteci Uğur Dündar’a açıkladığı duruşu arasında dünyalar kadar fark vardır. Sayın İhsanoğlu şöyle diyor: „ Kapıdaki bekçiden Genelkurmay Başkanı’na kadar sizin sadakatınız tek yere, devlete olmalıdır“. Devlete sadakat, halka sadakattır. Halkına zulüm eden her devlet bir gün mutlaka ama mutlaka yok olacaktır. Halkının huzuru, refahı ve istikbali için emek veren herkes, halkına kan kusturan hiç bir devletin yanında olmaz. RTE, “tepeden bakan, horlayan, tersleyen ve öteleyen bir devlet anlayışı tarihimize, devlet, medeniyet anlayışımıza tamamen terstir” demagojisine sarılarak, her gün bir başka kesime tepeden bakan, horlayan, azarlayan ve ötekileştiren bir vaka olduğunu gizlemeye çalışıyor.
Her devlet kendi halkına hizmet için vardır, vatandaşının can güvenliğini, sağlık, eğitim, ulaşım, iç ve dış güvenlik gibi onlarca konuda halka hizmet sunmak, her tür devletin temel görevleri arasındadır. Yaşadığımız hangi Avrupa ülkesinde, bir siyasetçi çıkıp da „ben devlete karşı halkımın tarafındayım“ diyerek gülünç bir tutum sergilemektedir ve cüretkarlık gösterebilmektedir?
Türkiye Cumhuriyeti devleti içine onlarca yılllardan beri çöreklenmiş yasa ve hukuk dışı yapılanmalar, devlet adına işlenen seri cinayetler, devlet içindeki mafyalaşma, sözde devletin selameti ve güvenliği için kendi yurttaşına yapılan işkenceler ve katliamlar, RTE döneminde daha da hız kazandı, daha da popüler oldu ve böylelikle halkın kendi devletine karşı soğutulma süreci sinsice uygulanmaya sokuldu. RTE döneminde hangi faili mechül cinayet aydınlatıldı? Polis kurşunları ile şehit edilen gençlerimizin katilleri nerede ve ne zaman hesap verdi? Paralel Yapı“ adı altında devlete sızdığını ileri sürdüğü yasa dışı yapılanmaya karşı RTE hükümeti ve denetimindeki devleti, somut olarak hangi sonucu elde etti? „Paralel yapı“ içinde yer alan ve yasadışı etkinliklerin merkezini oluşturan müritlerin kaçı hangi gerekçe ile hukuka hesap verdi? Varmı örnekleri? tabi ki yok. Peki nedir RTE´in bu devlet düşmanlığı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin kâğıt üstünde de olsa mevcut üniter yapısı, laik ve sosyal hukuk devleti olma özelliğinin zaafiyetlerini gidermek için, Türkiye'yi gerçek bir hukuk devleti olmasını, 12 Eylül 1980 Askeri darbesi tarafından yazılan Anayasayı değiştirmek ve bu anayasanın YÖK gibi kurumlarını yok saymak, laikliğin lafta değil hayatın içinde icraata dönüştürmek (örneğin Diyanet İşlerinin devlet kurumu olmaktan çıkartılması ya da bu kurum içinde de Aleviler ve gayrimüslim olan azınlıkların inançlarının da eşitlik temelinde bir yapıya kavuşturulması ya da, Zazaca ana dili olan Dersim yöresi Alevilerin ana dilinden yayın yapılması gibi) için RTE`ın önüne engel mı çıkaran oldu da kamuoyu bunu bilmiyor?
RTE'in Padişah olacağı bir Türkiye, ikinci bir Irak, Suriye ya da eski Yugoslavya olacaktır. Bundan dolayı 10 Ağustos 2014 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçimi RTE tarafından bilinçli olarak mevcut rejimin (üniter, sosyal ve hukuk devleti, kuvetler ayrılığı gibi) ortadan kaldırılarak yerine RTE'in padişah olduğu rejimin temellerinin resmen atılmasının oylamaya sunulduğu ortadadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini Yıkma/Yıktırmama Sorumluluğu Sendedir Değerli Seçmen!
9 Temmuz 2014