"Türkiye’de ortaya çıkan sırların büyük kısmını, o sırları saklayanların arasındaki kavgalara borçluyuz. Onlar birbirine girmese, birbirinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmese, bugün bildiklerimizin çoğundan habersiz olabilirdik.

Mesela AKP’li bakanların iş bağlama karşılığı komisyon aldığı, bu komisyon gelirlerini evde para makinesiyle saydığı ve ayakkabı kutularında sakladığı bilgisini, Erdoğan-Gülen kavgasına borçluyuz.

Keza Erdoğan’ın evdeki kasalarda döviz stoklayıp kriz anında oğluna sıfırlama talimatı verdiğini de…

MİT Müsteşarı’nın Suriye’ye müdahale için sınırın karşı tarafından bu tarafa bomba attırma hesabı yaptığını da…

"İki Mehmetler” diye bilinenlerden Mehmet Eymür, Mehmet Ağar’ı deşifre etmeye karar verip MİT Raporu’nu yazmasa, mafya-polis-bürokrasi-siyaset arasındaki kirli ilişkiler ağı aydınlanmayacaktı.

Şimdi de yeraltı dünyasının iki önemli ismi, Alaattin Çakıcı ile Sedat Peker arasındaki çatışmadan, mafya-siyaset ilişkisini, daha doğrusu siyasetin nasıl mafyalaştığını öğreniyoruz. Çakıcı’nın, Devlet Bahçeli’nin şahsi çabalarıyla serbest kalıp Bodrum’da Mehmet Ağar’la fotoğraf çektirmesinden sonra Sedat Peker ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Daha iki sene önce kışlada askerlere “Devler gelir devler gider/ tek dev kalır Sedat Peker” diye içtima yaptırılıyorken, devir değişince özel harekât villasını bastı. Peker de sırları ortaya sermeye başladı.

Çektiği videolar şimdilik Ağar ve Pelikancılarla sınırlı, ancak Peker’in arşivinin zengin olduğu belli… Çekimlerde masasının üzerinde tuttuğu Mario Puzo’nun “Omerta” kitabı, mafyanın “suskunluk yasası”na gönderme yapıyor. Buna göre mafyada ne yaşanırsa yaşansın polise gitmek ve konuşmak yasaktır. Konuşan ölümle cezalandırılır. Anlaşılan Peker, kitabı masaya koymakla, henüz sırlarını açık etmediklerine bir pazarlık mesajı gönderiyor.

Başparmak tırnaklarını birbirine sürtmenin anlamını bilen bilir. “Temiz toplum, temiz siyaset” umut edenlerin bu ara yapabileceği en iyi eylem bu gibi görünüyor." ( Artı Gerçek / 07.05.2021)