80 yıl önce, 22 Haziran 1941’de Nazi Almanyası yaklaşık üç milyon asker ve 6300 tankla SSCB’ye saldırdı. Bu sayıya 600 bin kadar Macaristan, Romanya, Finlandiya ve İtalya’dan katılan askerlerin de eklenmesi gerekir. Saldırı gücü esas olarak Alman ordusundan oluşmakla birlikte, Avrupa’da sosyalist iktidara karşı tavır almış bütün ülke orduları katkıda bulunmuştu.
Nazi Almanyası savaşın başlamasından sonraki iki yıl içinde Fransa başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerini işgal etmiş, İngiliz ordusu Avrupa’dan çekilmek zorunda kalmış, Avusturya’dan başlayarak orta Avrupa ülkeleri de işgal edilmişti.
Nazi Almanyası ile SSCB arasında dört yıl süren savaş, “yıkım savaşı” olarak adlandırılır. Yıkım ve imha bütün savaşlarda bulunmakla birlikte bu savaşın özelliği Nazi ordusunun savaşta öldürülenlerin yanı sıra çok sayıda kişiyi –Yahudi, Roma Sinti, Bolşevik- kurşuna dizmesidir. Ukrayna’da Babi Yar’da yapılan Yahudi katliamı bunlardan en bilinenidir ama tek değildir.
Naziler savaşın ilk aylarında büyük başarı kazandılar ve geniş bir araziyi işgal ettiler. SSCB’nin savaşa hazırlıksız yakalandığı söylenebilir. Saldırıyı bu kadar erken beklemiyorlardı. Konstantin Simonov tamamı bu savaşa ayrılmış romanlarında –Yaşayanlar ve Ölüler, Albaya Kimseden Mektup Yok gibi- bir oranda gafil avlanmayı belirtir. Değişik nedenlerle haklarında soruşturma açılan ve hapiste bulunan subaylar apar topar tahliye edilip birliklerine gönderilecektir.
Simonov’un “Bekle Beni” şiiri SSCB’de “savaşın şiiri” olurken, karşı tarafın genelinde durum değişiktir. Sadece Nazi ordusunda değil, bunlara karşı savaşan Fransız ve İngiliz ordularında da ordu radyosundan en çok istenen müzik aynıdır ve gerçekte Birinci Dünya Savaşı ile bir şarkıdır: Lili Marlen.
Bu şartı çok kişi tarafından söylenmiş olmakla birlikte en bilineni Marlene Dietrich’tir. Naziler iktidara gelmeden önce de tanınmış bir sinema oyuncusu olan Dietrich, Göbbels’in birlikte çalışma teklifini reddederek Almanya’yı terk edip ABD’ye gider. Müttefik ordularının Avrupa’ya yaptıkları çıkarmadan sonra teğmen üniformasıyla birlikleri dolaşarak moral ziyareti yapar. Savaşın sonlarına doğru Nazilerin Ardenler saldırısında az kalsın esir düşecektir. Naziler ve devamcıları mezarı Berlin’de olan Dietrich’ten nefret ederler. Yahudi olmamasına rağmen böyle yapmasını bir türlü anlayamazlar.
Bu savaş çok sayıda edebiyat yapıtından da öğrenilebilir. Bu yapıtlarda yaşanılan büyük insanlık dramı; kahramanlıklar, ihanetler anlatılır. Ilya Ehrenburg’un Paris Düşerken (iki cilt), Fırtına (üç cilt) gibi veya son olarak 2015’te Nobel Edebiyat Ödülü alan Svetlana Aleksiyeviç’in Kadın Yok Savaşın Yüzünde’si gibi…
Savaş dönemin ve sonrasının Sovyet edebiyatının tamamında ana veya yan tema olarak bulunur. Cengiz Aytmatov’un bazı yapıtlarında da yıllarca ortadan kaybolan, savaşta öldü sanılan ve bir gün geri dönen erkekler vardır.
Sovyet insanında, devrim öncesi Rusya’sından da kaynaklanan gelişmiş anayurt sevgisi her yapıtta kendini gösterir. Askerlik şubesi başkanları cepheye gitmek için başvuran 16-17 yaşlarındaki kızları “Ne işiniz var burada? Okulunuza gidin” diye geri göndermek zorunda kalırlar.
Savaş Rus dilinde değişime neden olacaktır. Bu dilde erkeklik dişilik ekleri vardır. Savaşa kadar piyade denilince sadece erkekler anlaşılırdı; kadınların savaşa katılımı ve sadece sıhhiyede değil piyade, tank, top, savaş uçağı pilotu gibi düşünülebilecek her alanda “muharip sınıfta” yer almaları sonucu bu kelimeler dişi ekleriyle de kullanılır olmuş, dil hayatın gerçeğine göre değişmiştir.
Bu savaşın Türkçede eksik bilindiğini belirtmek gerekir. Sanılır ki, Moskova kuşatmasında yenilen Nazi orduları hızla geri çekilmek zorunda kalmıştır. Gerçekte ise Moskova yenilgisi önemli olmakla birlikte sonrasında da Nazilerle Kızıl Ordu arasında sürekli savaş yaşanmıştır. Bunların en önemlisi Ukrayna’da gerçekleşen ve tarihin en büyük tank savaşı olarak bilinen Kursk’ta yaşanmıştır.
Büyük savaşın az bilineni de çok olur. Çok yayın yapıldı ama mutlaka yine bir şeyler kalmıştır. Bakalım şu sıralar bunların ne kadarı bulunup yayınlanır?