Son bir hafta, referandum sürecine ilişkin tartışmalar, 'gürültüler' alabildiğince yüksek sesle konuşmalar, 'kahramanlık' ve 'hamaset' gösterileri, deyim yerindeyse, bir bardak suda, 'fırtına' koparmaktadırlar. Sonuç itibarıyla yapılmak istenen bir referandumdur. Referandum yerkürenin bir çok ülkesinde, hatta tek-ek ülkelerin yerel alanlarında dönem gündeme gelip yapılan halk oylamalarıdır.
Ama söz konusu bizim ülkemiz olunca, (geri bıraktırılmış, feodal ilişkilerin sosyal hayatımızda belirleyici olması, dinin, bir 'meta' olarak görülüp pazarlanarak kullanılması) Türkiye sathında yapılan referandumu, 'ilginç' kılmaktadır.
Referandum tartışmaları, 'ilginç' bir gerçekliği de, ortaya çıkarmaktadır. Türkiye toplumsal güçlerinin önemli bir özelliği vardır. Köy meydanlarında, kahvehanelerde, kasaba ve kentlerin değişik meydanlarında bir araya gelen ahali, ülkemiz toplumsal güçlerinin, ahlakı, değerleri, tarihsel birikimleri üzerine yoğun tartışmaların yaşanır. Bu bir araya gelişlerde, pürü-pak toplumsal bir gerçekliğimiz olduğu sık-sık vurgulanırdı ve betimlenirdi.
Bu vurgular gerçekten güzel ve yaşatılması gereken bir gelenek olduğu konusunda hemfikirim ve yaşatılmasında ısrarlıyım. Bir toplumu ayakta ve dayanışma içinde tutan değerler olduğu gerçeğini de, vurgulamalıyım. Peki, bugün baktığımızda, nerede bu gelenek ve değerlerimiz? Nerede, bizim ahlaki değerlerimizi övünerek başkalarına ders gibi anlattıklarımız? Nerede, 'yurtta sulh, cihan da sulh' önermelerimiz? Nerede, bulunduğumuz coğrafyada, 'örnek, model' toplumsal yapımız?
Bir taraftan kendimizi Avrupa Birliği ailesinin bir parçası olarak görmek istemekteyiz, diğer yandan Avrupa Birliği değerlerinden uzaklaşmak için elinden gelen çabayı gösteren, Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanları, Bürokratları ve Parti liderlerine sahibiz. Bu değerleri, 'yok sayan' skandallarla ayaklar altına alan, baylar, bayanlar 'kahramanlık' ve hamaset gösterileri yapabilmektedir.
Avrupa'nın birçok ülkesinde bu nedenledir ki, Türkiye kökenli, siyasiler, AKP kurmayları, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanları, 'istenmeyen adamlar' olarak ilan edildiler. Bu nedenle referandum sürecindeki siyasi tartışmaların kendi ülkelerinde bir çekişme kamplaşma olarak yansımasını engellemek istiyorlar. AKP devleti, Saray, Bakanlar, bürokratları referandum sürecinde ülke sathında yaratmak istedikleri gerginlikleri, kamplaşmaları ve buradan çıkaracakları sonuçlardan, referandum da, 'evet' oyuna kanalize edecekleri hesapları, Türkiye toplumsal güçleri cephesinde fazla itibar görmedi.
Öyleyse, 'yeni' bir gerginlik yaratacak cephe açmak, 'milli birlik, milli duruş' gibi, 'kahramanlık' ve hamaset gösterileriyle, 'evet' oylarının akışını sağlamayı hesap etmekteler. Avrupa Birliği ülkeleriyle, 'kavga etmek' Saray ve AKP'nin, referandum sürecinde ana çatışma, (siz çalışma anlayın) alanı olarak sürdürecektir. Amaç, 'milli duruş' sağlamak!
Bir diğer önemli nokta, insanda hasiyet ve onur olmalı. Neden, istenmeyenler olarak ilan edildiğiniz bir ülkeye, bütün uyarılara rağmen, 'pencereden kovulup ta, bacadan gireriz' mantığıyla, skandallara vesile oluyorsunuz? Bu anlayış aynı zamanda bu ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında zor durumda bırakmaktadır. Amaç, referandumda, 'evet' oylarının yoğunluk kazanmasıysa, neden demokratik yolları denemiyorsunuz?
Sadece emellerinize ulaşmak için, 'ne olursa-olsun' önemli değil anlayışı, demokratik bir ülke ve yöneticileri için, 'hayal' edilecek bir vaka dahi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti, AKP, Saray ve bakanlarının, 'kavgacı' kural, 'tanımaz' demokratik teamüllerden uzak, skandallara imza atan davranışları, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan değişik etnik kökenlere sahip halklar tarafından da, şiddetle ret edilmekte ve kınanmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde, Türkiye hakkındaki ön yargılar giderek olumsuz anlamda yaygınlaşmaktadır. Avrupa basını sürekli olarak, R.T. Erdoğan'ın, 'diktatör, sultan' olduğuna ve konumunu, 'sağlamlaştırmak' için, 'tek adam' olarak ifade edilen başkanlık anayasasını, 'onaylatmak' istediğini, çarşaf-çarşaf manşetlerden vermektedir. Avrupa basının en çok işlediği temaların başında, Türkiye de demokrasiden uzak, açık faşizm'in, 'uygulandığına' dair kuşkuların yoğunlaştığını öngören yayınları gözlemlemekteyiz.
Türkiye basını, yandaş basın, TC bakanları, Saray, alabildiğine üslup, ahlak, değerlerimizin ayaklar altına alındığı bir, 'kavga' arzusuyla, AB ülkeleriyle, tartışmaya' kamplaşmaya ve düşmanlaştırmaya yönelik faaliyetlere ağırlık kazandırmaktadır. Bu nedenle diyorum ki, nerede kaldı bizim güzelim, ahlaki değerlerimiz, geleneklerimiz, komşuluk ilişkilerimiz, övünerek anlattığımız dostluk ilişkilerimiz, herkese örnek olma tavırlarımız?
Bir seçim, referandum oylamasında istediği sonuçları almak için, bütün ahlaki değerlerin ayaklar altına alındığı, sadece karşısındakini, 'suçlamaya' kodlanmış bir anlayış, asla kabul etmeyeceğiz!
Avrupa toplumsal güçleri arasında yer almak, bu ailenin bileşeni olmak, demokratik değer ve teamüllerle komşularımızla birlikte, bir arada yaşamak, Türkiye toplumsal güçlerinin ana sütü gibi hakkıdır. Ve asla taviz verilmeyecektir.
Öyleyse, neden bir bardak suda, 'fırtına koparmak' neden?
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
12 Mart 2017