Rusya’ya yönelik yaptırımlar Alman ekonomisinde, bilhassa orta ve küçük ölçekli sermaye fraksiyonlarında sancılara ve dolayısıyla kıpırdanmalara neden oluyor. Bu sermaye kesimleri arasında Transatlantikçi Yeşil İktisat Bakanı Habeck’e ve Dışişleri Bakanı Baerbock’a yönelik sert eleştirinin dozu her geçen gün artıyor. Alman sanayisinin doğal gaz için ABD’ndeki piyasa fiyatlarının sekiz kat fazlasını ödemek zorunda kalmasının şirket iflaslarına ve işletme kapanmalarına yol açacağını vurgulayan sermaye temsilcileri, Federal Hükümeti uyarıyorlar. Burjuva basınında da benzer uyarılar çoğalmaya başladı.

Scholz’un Prag’da yaptığı ve “Avrupa’nın daha bağımsız olmasını” vurguladığı konuşmasının arka planında bu uyarılar var. Çünkü Almanya’daki 33,3 milyonluk istihdamın yüzde 58’ini sağlayan orta ve küçük ölçekli şirketlerin siyasi ağırlığı küçümsenecek düzeyde değil. Toplam 3,5 milyon işletme ile bu sermaye fraksiyonlarının çıkarları ile Transatlantikçi büyük sermaye gruplarının çıkarları örtüşmüyor. Rusya’ya yönelik yaptırımlar ve Çin politikalarındaki saldırgan trend, Rusya ve Çin’den ziyade Avrupacı sermaye fraksiyonlarına zarar veriyor.

Örneğin Scholz Hükümeti artan enerji ve hammadde fiyatlarını hafifletmek için 10 milyar Euro’luk bir yardım paketi hazırladığında, Rus doğal gaz tekeli Gazprom yaptırımlara rağmen 2022’nin ilk yarısında yaklaşık 42 milyar Euro kâr yaptı. Scholz hükümetinin kararlaştırdığı 65 milyar Euro’luk yeni yardım paketinin ise sorunları hafifleteceği hayli şüpheli. Yaptırımlardan kazanç sağlayanların arasında ABD’li tekellerin olması da dikkat çekiyor. Örneğin enerji tekeli ExxonMobil 2022 ilk yarı yılında 200 milyar dolar ciro ile vergi sonrası toplam 23 milyar dolar kâr not etti.

Pandemi sürecinde de kan kaybeden Avrupacılar, ki iki yıldır devam eden tedbirler birçok perakendeciyi iflasa sürüklemişken, Amazon gibi devler kârlarını katlamıştı, Scholz hükümetinin Transatlantikçi bakanlarına karşı konumlanarak Şansölye üzerindeki baskılarını artırıyorlar. Avrupacılara yakın duran ekonomistler raporlarında orta ve küçük ölçekli işletmelerin likidite sorunlarının arttığını belirterek, “politika değişikliğinin gerektiğini” vurguluyorlar. ABD Merkez Bankasının mayısta aldığı faiz artırma kararı doğal olarak bu sermaye gruplarını zora sokuyor.

Toplam borcu yurt içi GSMH’nin yüzde 359’na eşit olan ABD uzun zamandır kapasite fazlası sorunuyla boğuşuyor. Kapasite fazlası ve borçlanma sorunu sadece ABD’ni değil, Avrupa’yı da vuruyor. Şimdiye kadar merkez bankalarının para basması ve faizleri düşük tutmalarıyla borçlanma yükü taşınabiliyordu. Ancak şimdi, ABD’nin faiz artırımıyla birlikte özellikle Avrupa’daki orta ve küçük ölçekli şirketlerin borç yükünü taşımaları son derece zorlaşacak. Likidite sorunu yaşamayan uluslararası tekeller kârlarına kâr katarken, aynı anda artan enerji ve hammadde fiyatlarının da etkisiyle bu sermaye grupları iflasın eşiğine gelmiş olacaklar.

ABD’nin hegemon konumunu koruyabilmek için uzun zamandır Avrupa ve Rusya’nın yakınlaşmasını engellemeye çalıştığı biliniyor. Çünkü başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın teknolojik ve ekonomik gücü Rusya’nın devasa büyüklüğü ve doğal zenginlikleriyle birleşirse, ABD’nin karşısına Çin’den daha güçlü bir rakip çıkmış olacak. Bu nedenle Ukrayna ihtilafının ABD’nin eline müthiş bir fırsat sunduğunu, ama ihtilafın barışçıl diplomatik çözümünün Avrupa’nın çıkarına olduğunu bu sermaye fraksiyonları da görüyorlar. Bu çevrelerden gelen açıklamalarda “ateşkesin ve barış planının hazırlanması ile Rus doğal gaz hatlarının açılmasının en mantıklı politika olduğu” ifade edilir oldu.

Netice itibariyle Avrupa’da, bilhassa Almanya’da sonbaharın hayli sıcak geçeceğini, gerek sermayenin sınıf-içi çatışmalarına, gerekse de yaşam ve çalışma koşulları kötüleşecek olan halk kitlelerinin hiddetine bakarak, rahatlıkla öngörebiliriz. Asıl önemli olan ise, gerçekleşeceği beklenen toplumsal protesto hareketlerinin kimin öncülüğünde ve kimin çıkarına örgütleneceğidir. Bu sorunun yanıtını da yakında alacağız elbette.