Şansölye Scholz’un tekel temsilcilerini yanına alarak gerçekleştirdiği Pekin ziyareti hem Alman burjuvazisinin Çin ikilemini hem de Avrupacı ve Transatlantikçi hükümet üyeleri arasındaki çekişmeyi gün yüzüne çıkardı. Bu çerçevede asıl çekişmenin Şansölye ile Dışişleri Bakanı arasında sertleşeceği söylenebilir. Scholz, Çin Halk Cumhuriyeti ile olan rekabete rağmen, Pekin ile belirli bir iktisadi iş birliğinin sürdürülmesini savunurken, Dışişleri Bakanı Baerbock ÇHC’ne yönelik saldırgan söylemini bu sefer doğrudan Scholz’u hedef alarak artırmakta. Biden yönetimi de açıkça Baerbock’a destek çıkıyor ve Berlin üzerindeki baskıyı ağırlaştırıyor.
Scholz Pekin’e gitmeden öne FAZ gazetesinde yayımlattığı makalesinde ÇHC’nin “Almanya ve Avrupa için önemli bir iktisat ve ticaret partneri olmaya devam ettiğini” vurgulamış ve “Çin ile bağımızın çözülmesini istemiyoruz” diye devam etmişti. Bununla birlikte “Almanya’nın önemli hammaddeler ile belirli teknoloji ürünlerinde Çin’e olan tek taraflı bağımlılığımız azaltmalıyız” vurgusunu yaparak, Alman sanayicilerinin çıkarlarına “öncelik verdiğini” belirtmişti.
Scholz’un bu pozisyonu Alman tekelci burjuvazisinin ÇHC’ne yönelik yaklaşımlarıyla örtüşmektedir. Örneğin Alman Sanayiciler Birliği BDI gerek 2019’da gerekse de 2022’de yayınladığı “Avrupai hükümdarlık” başlıklı açıklamalarında, “Almanya’nın mal tedariki çeşitlendirilmek zorundadır, ancak bu zorunluluk Çin ile olan ticaretin büyütülmesine engel değildir” tespitini yapıyordu. Aynı şekilde Alman Otomotiv Sanayi Birliği VDA başkanı Hildegard Müller 3 Kasım 2022’de yaptığı basın açıklamasında, “Çin bize sahip olmadığımız ve alternatif ticari sözleşmelerle güvence altına alamayacağımız önemli hammadde tedariki sağlamaktadır” diyerek, ÇHC’nin Alman emperyalizmi için önemini teyit ediyordu.
Scholz’un Pekin’de olduğu günlerde Özbekistan’ı ziyaret eden Baerbock, geleneklere pek uygun olmayan sert bir üslupla yurtdışından Scholz’u eleştirdi. Baerbock, “Şansölye Çin yönetimine koalisyon sözleşmesinin mesajlarını vermelidir”, yani iktisadi iş birliği yerine “insan hakları eleştirisini ifade etmelidir” dedi. Diğer bir Transatlantikçi politikacı olan Avrupa parlamenteri Yeşiller üyesi Bütikofer, “Scholz götürdüğü sanayicileri eve geri göndermeli ve Xi Jinping’e sistemik rekabetten ne anladığımızı söylemelidir” diyerek, Baerbock’a destek çıktı.
Baerbock aynı eleştirileri daha sonra Münster’de gerçekleştirilen G7 Dışişleri Bakanları toplantısında da devam ettirdi. “Rusya politikalarında geçmişte yaptığımız hataları Çin politikalarında tekrarlamamalıyız” diyen Baerbock, Scholz’un iktisadi iş birliği çabalarını baltalamakta kararlı olduğunu gösterdi. ÇHC’ne “sistemik rakip olarak sınırlarını göstermeliyiz” diyen Baerbock, G7 Zirvesinde ortak strateji belirlemek isteyen Biden yönetimine destek çıktı.
Baerbock’un bu sert söyleminin tam da ABD’nin Berlin’e yönelik baskılarını artırdığı zamana denk gelmesi dikkat çekici. ABD, ÇHC’ne karşı geliştirdiği ekonomik ve siyasi saldırganlığı yoğunlaştırırken, aynı zamanda Almanya’nın ÇHC ile olan iş birliğini engellemeye, en azından azaltmaya çalışmakta. Zaten en son 27 Ekim 2022’de ABD Ulusal Savunma Stratejisi’ni basına tanıtan ABD Savunma Bakanı Austin, “Çin, ABD açısından gelişmelerin hızını belirleyen merkezi meydan okumadır ve bu nedenle müttefiklerimiz Çin ile olan ilişkilerini gözden geçirmek zorundadırlar” diyerek Scholz hükümeti üzerindeki baskıya ivme kazandırmıştı.
ABD emperyalizminin ÇHC’ne yönelik kuşatma ve zayıflatma stratejisi, ABD ile ve ABD’ne rağmen dünya gücü olmayı hedefleyen Alman tekelci burjuvazisinin çıkarlarına ters düşmekte ve ÇHC ikilemini çetrefilleştirmektedir. Görebildiğimiz kadarıyla Almanya siyaseti önümüzdeki aylarda bu ikilem çerçevesinde şekillenen tartışmalara ve çıkar çatışmalarına sahne olacak. Avrupacı ve Transatlantikçi sermaye fraksiyonları ve bunların siyasi temsilcileri arasında söz konusu olacak çekişmede hangi tarafın galip geleceğini henüz öngörebilmek olanaklı değil. Ancak belli olan nokta, emperyalist cephedeki çelişkilerin daha da keskinleşeceğidir.