2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli'nde, siyasal İslamcı yobazlar tarafından katledilen canların aziz ruhları önünde saygı ile eğiliyorum ve şehitlerimizin katillerini zaman aşımına uğratan ve böylelikle bu insanlık suçunu işleyen hayvanların serbest kalmasını 'vatana, millete hayırlı olsun‘ diyen RTE ve müttefiklerini nefretle kınıyorum!
TÜRKİYE'DE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimine, iktidar partisi AKP iki aday ile birlikte katılıyor. Bu adaylardan biri, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘dır. Diğer aday da, basına yansıyan haberlerden yola çıkıldığında, Ortadoğu'da tüm mazlum halklara kan kusturan ikinci bir İsrail devleti yaratma peşindeki çevrelerin desteklediği, Selahattin Demirtaş'tır. Her iki adayın da ortak hedefi, Türkiye'de rejim değişikliğini gerçekleştirmektir. Türkiye’de rejim değişikliği demek, Orta Doğu'nun ayrılmaz bir parçası olmak demektir. Türkiye’nin Ortadoğu'nun ayrılmaz bir parçası olması, İslam alemi ile Yahudilik arasında süre gelen yüzyılların kanlı çatışmalarının yaşanması demektir. Bu çatışmadan kimlerin kârlı çıktığı silah üreten ve satan ülkelerin bilançolarında yazılıdır. Oysa Türkiye, kendi coğrafyasında tüm İslam alemine örnek teşkil edebilecek bir rejime sahip (di).
Cumhuriyet kurulduktan üç yıl sonra Türkiye, Tanzimat döneminden kalan ve 1926 yılında uygulamadan kaldırılan,‘ Şer’i hukukla İslami fıkıh‘ ile ülkenin özgürleşmesi ve medeni dünyanın ayrılmaz bir parçası olma yolunda çok önemli bir adım attı, işte atılan bu adımı bir türlü kabüllenemeyen siyasal İslamcılar, Türkiye’ye yeniden cahiliye döneminden kalan İslam anlayışını empoze ederek laik rejimi ortadan kaldırmak istemektedirler. Laiklik ortadan kalkınca özgürlük adına ne varsa hepsinin de yok olacağını seçmen çağındaki yurttaşların artık kavramış olması gerekiyor. Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesiyle evrensel ve Laik nitelikte yeni kuralların Türkiye’de demokrasinin filizlenmesinde önemli bir kilometre taşıdır. Medeni Kanun’un 17 Şubat 1926 tarihinde kabulü dolaysıyla Türkiye sosyal alanda çok önemli bir adım atmıştır. Demokrasinin olmadığı bir Türkiye’de elbette insan hakları ile iç içe geçmiş olan eşit vatandaşlık da pratikte gerçekleşemeyecek, ülke nüfusunun sağlıklı barınmasında ve ekonomik gelişmişliği için şart olan, sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma da olamayacaktır. Buna bağlı olarak da Türkiye dünya ile uyumlu ve evrensel hukuk kurallarının altyapısını sağlamlaştırarak hukuk devleti olmak yerine, BOP adına Cumhurbaşkanlığı'na aday olan RTE ve demokratik görünümlü Selahattin Demirtaş tarafından Orta Doğu'nun bir parçası olma yoluna sürüklenmektedir.
Orta Doğu'nun bir parçası demek, Ailede kadın erkek eşitliği son bulması. yapılacak evliliklerde resmi nikah yapma zorunluluğunun yok edilmesi, tek eşle evlilik yapılmasının ortadan kaldırılması, kadınlara toplum yaşayışı içerisinde istedikleri mesleğe girebilme hakkının ellerinden alınması, mahkemelerde tanıklık yapma ve miras ile boşanma konularında kadın ve erkek eşitliğinin sonlandırılması demektir. Güney Doğu‘ da 70'lik aşiret ağalarının 12 yaşındaki yoksul Kürd ailelerinin çocuklarına ‚karı‘ olarak alınmasına ve satılmasına ses çıkaramayan RTE ve Demirtaş Cumhurbaşkanı olursa, daha nelere ses çıkarmayacaklarını tahmin etmek güç olmasa gerek.
Her iki adayın amaçlarına ulaşmak için de, her türlü müttefikliğe açık olacaklarını tahmin etmek güç değildir. Kan, kin, nefret ve katliam üzerine inşaa edilmiş bir din anlayışı ile, feodal yapının değişmesine karşı çıkmayanların iş birliğinin hedefinde, çoğulcu parlamenter sistemi denetim altına aldıkları yargı ile ortadan kaldırmak olduğu artık kavranılmalıdır. Bilinen bu gerçeğe rağmen yine de her iki adayın ayrı ayrı parti adına meydanlara çıkması, kamuoyunun dikkatini rejim değişikliği hedefinden saptırmaya yönelik bir manevra olduğu unutulmamalıdır. Dolaysıyla, gelinen bu aşamada, CHP-MHP tarafından ortak aday olarak meydanlara çıkan sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığı hususundaki haklı çekinceleri bir kenara bırakıp, rejim değişikliğini hedefleyen AKP'nin her iki adayının gerçek niyetlerini deşifre etmek ve bunu yaparken de ortak aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu'nun, Cumhurbaşkanlığı yarışında ipi göğüslemesini sağlayacak etkinliklere yoğunlaşmak olmalıdır.
Avrupa'da yaşayan CHP seçmeni neye dikkat etmelidir?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tatil ayına denk gelmesi, sandığa gidecek olan özellikle de CHP seçmen sayısınıda azalmasına neden olacaktır. Bavyera Eyaletinde yaz tatili 1 Ağustos 2014 tarihi itibarı ile başlamaktadır. Türkiye'ye ya da bir başka yere 1 Ağustos itibari ile tatile gidecek olanların daha evvelinden oy verme işlemlerini tamamlamış olmasında büyük fayda vardır. Seçimlerin ilk ya da ikinci turunda CHP-MHP ortak adayı yerine, bir başka şahısa ya da partinin adayına oy vermek, Türkiye´de rejim değişikliğini hedefleyen BOP'cuların işine gelecektir. Bundan dolayı, Avrupa´da yaşayan seçmenlerin kendilerince çok haklı nedenlerinden dolayı CHP-MHP ortak adayına oy vermemeleri, BOP'un işini daha da kolaylaştıracaktır. Özellikle de Avrupa´da yaşayan ve kamuoyuna da yansıyan CHP'lilerin kendi iç çekişmelerini bir kenara bırakmalıdırlar., Zaman, kişisel kariyer ya da beklentileri kamuflaj eden bahaneler üretmek ve böylelikle seçmeni bölme zamanı değildir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, yurtdışında yaşayan ve özellikle de Federal Almanya Cumhuriyeti'nde ikamet eden yurttaşların oyu hayati derecede önemlidir. AKP'ye, pardon BOP'a hizmet eden her iki adayın yandaşları özellikle de Almanya'da bir çok nedenden dolayı iyi organize olabilen ve taraftarlarını sandığa yönlendirmede büyük tecrübelere sahiptirler. Benzeri bir disiplin örneğin MHP ve Milli Görüş denen siyasi-dinci yapının RTE karşıtı gibi gözüken kesimler için de geçerlidir. Bu kesimler Almanya'da yaşayan yurttaşları Türkiye hedefli siyasi ve dinsel etkinliklerinde organize ederken, gözü Türkiye'de CHP vasıtasıyla aktif siyasete girerek koltuk davasında olanlar, Almanya´daki yurttaşları hem yaşadıkları ülkeden kaynaklanan ve hem de Türkiye odaklı sorunlar hususunda organize etmek ve gündem belirleme yerine, kendilerini makam sahibi olma sevdasına kaptırdıklarından dolayı, keni akraba, eş, dost ve aşiret fertlerinden başka kimseyi çevrelerinde görememktedirler.
CHP'nin sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde atama usulü Almanya'da „CHP Birlik“ adlı yapay, suni, akraba, aşiret ve inançsal bazda „kurulan“ sözde birliklerin Almanya'daki Türk seçmenlerini CHP-MHP adayının başarısına odaklanmasını beklemek, RTE´in özde demokrat, laik ve evrensel hukukun üstünlüğüne inanmasını beklemekle eş anlamlıdır. Bundan dolayı, Almanya'daki CHP seçmenlerinin‚ CHP Birlik‘ adlı yapay oluşumların diz boyu hata ve eksikliğinin neden olduğu olumsuz ve yıkıcı tablo dolaysıyla karamsarlığa kapılmadan, „CHP Birlik“ ve „Cumhuriyet Halk Platformu“ ayrımı yapmaksızın, tüm güçlerini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birleştirerek, Türkiye'de rejim değişiklişini hedefleyen her iki adayın da önünü verecekleri oyları ile kesmek olmalıdır.
2 Temmuz 2014