26 ağustos sabahı, yeni haberler-kararlarla uyandık dünyaya.
Haftalardır, askerler için açılan hendekler yetmeyip, kilometrelerce uzunlukta su arklarına istiflenmiş insancıkların, kalaslarla dövülerek sıraya dizilmelerini izledik.
Sızladı mı kemiklerimiz? Neden dönmedi beynimiz? Nerede aklımız?
Kalaslarla dövülüp, tuvalete gidişleri bile bir hizaya sokulmaya çalışılıyordu bu insancıkların. Bebeciklerin ağızlarından köpükler saçılıyordu.
Bu insancıklar, Almanya’nın “kurtarmak” üzere sıraya dizdiği insancıklardı.
Bu insancıklar, kendilerine her su şişesi uzatıldığında, şişenin kapağını açmaya sarfedecekleri vakte bile tahammül edemeyecek kadar susuz kalmışlardı. Kapakları dişleriyle açıyorlardı. Ve bu manzaralar, “ilkel, hayvani” insan davranışları olarak lanse edilip durdu.
Bu halk, sözümona “kurtarılacak” bir halkken; aşağılanması için hangi karelerin sergilenmesi gerekiyorsa, hepsi sergilendi.
Ve Almanya 27 ağustos tarihinden itibaren, bu “kurtarma” faaliyetine son vereceğini açıkladı.
Bu insancıkların hepsi, günlerdir istiflendikleri su arklarında öylece kalakaldı.
***
Ardından, orada yıllardır faaliyet yürüten yardım kurumları üyelerinin, bağımsız gazetecilerin ve basın mensuplarının da Afganistan’da kalmasına izin verilmeyeceği açıklandı.
Yani, o topraklardan direk haber alma kanalları da küt diye kapatıldı.
ABD, topraklarında yaşayan yaklaşık on bin Afganistanlı’nın iltica işlemlerini dondurduğunu ve onları geri göndereceğini açıkladı.
Önceki gün Pakistan’a, milyonlarca dolar değerinde bir silah transferi gerçekleştirildi.
Silahlı Kuvvetleri’ni önce Almanya, ardından ise ABD o topraklardan çekti. Ardından kısa vadeli bir Türkiyeli ziyaretine tanıklık edildi. TSK’da küt diye oradan çekiliverdi.
Bunun üzerine, yarım asra yakın bir süredir sık sık Afganistan ziyaretlerinde bulunan, aylarca orada yaşamış olan araştırmacı-yazarlar, bağımsız gazeteciler; “Afganistan, yeni bir savaş stratejisinin sıçrama tahtası haline mi getirildi?” sorusunu sormaya başladı.
Ki bu sorunun hemen ardından; “Afganistan’da İŞİD saldırısı...” manşetleri ortalığı kapladı.
Neredeyse “Allah-u Ekber” demekten başka hiçbir çaresi kalmamış olan, nüfusunun yarısından fazlası okuma-yazma dahi bilmeyen, kaşık-çatal kullanımını bile lüks bir ihtiyaç olarak gören bu halka ve böyle ilkel olduğu için tüm dünya tarafından horlanan bu halka reva görülen şey işte bunlar oldu!!!
“Enternasyonal Kapitalizm” hedeflerini bir tiyatro sahnesi gibi sergiledi.
Her kafadan bir ses, her dilden bir yorum toplamayı başardı.
Parti Temsilcileri’nin, liderlerin dedikleri üzerine tartışıldı da tartışıldı!!!
***
“Afganistanlı Kadınlar’ın mücadelesine omuz verelim, onlarla dayanışalım” çığlıklarına da kısaca değinecek olursak:
Video konferansları üzerinden açılan sayfalar, oluşturulan platformlar, yapılan dayanışma açıklamaları elbette bir “sıfır” değildir. Ancak bu yapılanların oradaki kadın gerçekliğiyle ne kadar uyum içinde olduğu çok önemlidir.
Bu konu şimdilik bu yazının sınırlarını aşacağından, sadece, 26 ağustos tarihli Junge Welt Gazetesi’nde, Jürgen Heiser tarafından aktarılan, Afganistanlı bir kadın haber moderatörü olan Schabnam Dawran’ın değerlendirmelerinden kısa bir bölümü aktararak geçiyorum:
“Batı’nın enstrümanlaştırdığı feminizm, kendi çıkarları için kullandığı bir araçtır. 60’lı yıllarda yürütülen eşit haklar için savaş, o dönem engellendi.
Kadın hakları kavramı, Batı açısından savaşın dozunu artırışını meşrulaştırmak için kullandığı popüler bir argümandır.
Ve özellikle ABD ve müttefikleri, 1960'larda Afgan kadınları tarafından başlatılan –öncesinde Sovyetler Birliği’ndeki KP’lerin desteğiyle filizlendirilen- eşit haklar için mücadeleyi engellediler.”
***
İşte bütün bunlar olurken, on binlerce gencecik insan sokaklara dökülüp: “Ekmek kapınız olan silah ticaretine bir son verin. Veremiyorsanız, en azından yıllardır yanıbaşımızda yaşayan bu insanları uçaklara istifleyip, ölüme göndermeyin. İnsan transferine son verin!” diyerek bağırıp durdu.
Kulaklar, bunları duyuyormuş taklidi yaptı! Ve tıpkı daha önce gördüğümüz bir filmin sahnesi gibi, IŞİD patladıldı!!!
Bu senaryoları bize yediren akılların karşısına dikilecek bir akla ihtiyacımız vardı!
Gencecik çocuklar, gerek kadın hakları ve gerekse savaş mağduru insanların hakları noktasında bunu başardılar.
Biz, söylemde dahi olsa onlardan bir şeyler öğrenmeyi başaramadık.
Cehalet her yanımızdan akarken (hiçbirimiz bundan muaf olmamak kaydıyla), bu senaryoların bize bir kez daha ders olması umuduyla...