Her ülkenin ve her dönemin kendine has nesnel koşulları olsa da, dönem dönem ülkelerin farklı tarihsel süreçlerde yaşadıkları toplumsal, sosyal ve siyasal olaylar, birbirleri ile benzerlik göstermektedir. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti'nin 2000li yılların başından beri içinde bulunduğu siyasal koşullar, sosyal gelişmeler, çalkantı ve doğrudan laik ve üniter rejimi hedef alan saldırılar, dönemin Almanya'sının Weimar Cumhuriyetinin (Almanya'nın o zamanki resmî ismi Alman İmparatorluğu idi) son dönemini andırmaktadır.
Nasıl mı? Yazayım!
Birinci Dünya Savaşında yenik çıkan Almanya´da sadece İmparatorluk yıkılmadı, aynı zamanda, Weimer Cumhuriyeti adında yeni bir cumhuriyet rejimi kuruldu. Benzer bir şekilde Birinci Paylaşım Savaşında da sadece Osmanlı İmparatorluğu yıkılmadı, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti adında yeni bir ulus devleti kuruldu. Almanya ile beraber aynı saflarda savaşa sürüklenen Osmanlı İmpartorluğu‘nun yıkılmasıyla yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Weimer Cumhuriyetinin son döneminde olduğu gibi, şu an tarihinin en büyük tehlikesi ile karşı karşıya.
Weimar Cumhuriyetinin son dönemleri gerek anayasal yapısı, yani anayasada dönemin Cumhurbaşkanına (Reichspräsident) ve Başbakanına (Reichskanzler) verilen yasal yetkiler ve gerekse de 1929 dünya ekonomik buhranının Almanya‘da neden olduğu işsizlik gibi olumsuzluklar, mevcut rejimi doğrudan heden alan ırkçı, şövenist, sol düşünceye, sosyal demokrasiye ve marksist akımlara karşı ve aynı zamanda Yahudiye düşmanı güçlerinde palazlandığı yıllardır.
Weimar Cumhuriyeti döneminde kurulan siyasi partilerden bir de Alman İşçi Partisi (Deutsche Arbeiterpartei) idi. Zamanla bu parti içinde yer alan Adolf Hitler, 24 Şubat 1920 tarihinde partinin ilk büyük kurultayında 25 maddelik programı etkili konuşmasıyla açıklayan isim olarak dikketleri üzerine çekti. Bu kurultay ile birlikte sadece partinin proğramı açıklanmıyor aynı zamanda aynı gün bu partinin ismi Adolf Hitler‘ in beklentisi doğrultusunda "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" olarak değiştirildi. (*1) 29 Temmuz 1921 senesinde ise Adolf Hitler Nazi Partisinini başına geçti.
Nazi Partisinin meclise girişi, meclise girdikten sonraki duruşu, seçimlerde elde ettiği sonuçları yorumlama ve uygulama şekline bakılınca, manzara Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu koşulları andırıyor. Nazi Partisi, 6 Kasım 1932 yılındaki seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 33,1‘ini elde ettiği zaman, dönemin Alman komunistleri, sosyalistleri ve sosyal demokratları, bir birlerinin boğazına sarılmış, bir birlerini en ağır şekilde eleştiriye tabi tutuyor ve hatta birbirlerini düşman bile ilan edebiliyorlardı, yani şu an Türkiye‘de sol çevrelerde yaşanan durumun aynısı. Bu şartlarda bir bütün olarak Alman Sol’u Adolf Hitler öncülüğünde Alman Faşizminin kurumsallaşacağına dair gelen eleştirilere kulaklarını tıkıyordu. Faşizmin iktidar olamayacağını ve bunun da göstergesinin Nazi Partisinin oy oranının 31 Temmuz 1932 tarihli seçimde aldığı yüzde 37,4'den aynı yılın 6 Kasım günü yapılan seçimlerde yüzde 33,1´e düşmüş olduğu ileri sürülüyordu. Bu öngörüsüzlük daha sonra pişmanlık olarak algılansa da, artık olan olmuş ve Adolf Hitler liderliğindeki Alman Faşizmi dünya insanlığının büyük bir felakat yaşamasına neden olmuştur.
5 Mart 1933 tarihli seçimlerde Nazi Partisi’nin oyları yüzde 44 düzeyine çıkmıştı. Bu durumda artık en güçlü parti olan Nazi Partisinini önüne geçmek mümkün olmadı. Bu seçim zaferi Adolf Hitler'in, 21 Mart 1933 tarihinde yeni Reichstag Potsdam Garnizon Kilisesi’nde düzenlenen bir törenle Başbakan olmasıyla sonuçlanmış oldu. 24 Mart 1933 günü gerçekleşen parlamento oturumunda “Halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yasa” (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reich) (*2) , adındaki yetki tasarısı kabul edildi. Böylelikle artık Almanya’da parlamenter demokrasi rafa kaldırıldı ve Adolf Hitler liderliğindeki Alman Faşizmi resmen tek başına iktidar oldu. Bu yasa sayesinde artık seçimler yapılmadan parlamento üyelerini Nazi Partisi ve Almanya’nin lideri (Führer) Adolf Hitler elde ettiği geniş yetkiler dolaysıyla belirlemenin önü açılmış oldu. Artık Adolf Hitler Alman İmparatorluğu’nun tek lideri oldu, parlamentoyu oyuncağı haline getirdi, istediği her türlü yasayı parlamentodan çıkarttı ve nihayet yürütme ve yasama erklerinide kendi eline aldı (AKP dönemine ne kadar da benziyor).
Adolf Hitler hedefine tam ulaşabilmesi için Başbakanlıkla yetinmiyordu. Başbakanlığın yanı sıra aynı zamanda Cumhurbaşkanı da olmak ve böylelikle Alman Ordusu üzerinde de hakimiyet kurmak istiyordu. Bunun için 24 Mart 1933 tarihinde parlamentodan ‚yetki yasası‘ (Ermächtigungsgesetz) çıkartıldı ve böylelikle Adolf Hitler parlamento ve diğer kurumların onayını almaya gerek duymadan istediği yasayı çıkartma yetkisini elde etmiş oldu.
1 Aralık 1933'te çıkarılan kanun ile Nazi Partisi dışındaki tüm partiler yasaklandı ve kapatıldı. 2 Ağustos 1934'te dönemin Cumhurbaşkanı Hindenburg'un ölümüyle birlikte Adolf Hitler, kimseye sormadan, Alman Cumhurbaşkanlığı makamını da üstlendi. Sonra ne oldu? Bunu yazmaya gerek var mı?
Peki Adolf Hitler‘in arkasında ve yanında olan Alman sanayi ve finans kuruluşları kimlerdi? Bir kaç örnek: Bir takım Yahudi bankaları. Dresdner Bank, Deutsche Bank, AEG, Agfa, Commerzbank, M.A.V Rothschild & Söhne, IG-Farben, Krupp, Deutsche Erdöl, Deutsche Petroleum AG, Deutsche ve Eisenhandel AG gibi çevrelerdi. Bu çevreler daha sonra savaş ekonomisini ayakta tutuğu, Adolf Hitler ve Faşizminin finansman etmek ve yapılan katliamlara ortak olma suçlarından dolayı yargılandılar. AKP döneminin Türkiye’deki finansmanları kim?
Sonuç:
10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan hiç birinin yüzde 50’nin üzerinde (İhsanoğlu‘nun ilk turda seçilmesini arzuluyor ve bekliyorum) (*3) oy alamaması durumunda, AKP adına etnik milliyetçileri başarıyla temsil eden Selahattin Demirtaş haklı olarak saf dışı kalacaktır. Saf dışı kalacağını, oy oranının yüzde 7 civarlarında gezdiğini bile bile Selahattin Demirtaş‘ ı sahaya süren güçler, ikinci tur seçimlerinde‚ Büyük Ortadoğu Projesi’ Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ da mutabık kalarak, Türkiye'yi 24 mart 1933 yılının Almanya’sına dönüştürmenin azmi içindedirler. Bu çıplak gerçeği gören tüm yurtseverler, laik demokrasi ve hukuk devleti sevdalısı Alevi, Sünni, Hıristiyan, Türk, Kürd ya da Zaza seçmenleri, Türk-Kürd kardeşliğini, birlik, dirilik ve irilik yanlısı tüm canlar, Türkiye"ye dinci-faşizmi reva görenleri 10 Ağustos 2014 tarihinde sandığa gömeceklerdir.
3 Ağustos 2014
(*3) Okuyucuya kolaylık olsun diye bu parti, metin içinde kısaca „Nazi Partisi“ olarak adlandırılacaktır.
(*2) Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reich.["Ermächtigungsgesetz"] vom 24. März 1933. Bu yetki yasasının ayrıntısı için bkz:http://www.documentarchiv.de/ns/ermaecht.html
(*3) Türkiye‘ nin içine sürüklendiği sıyasal süreç her sağduyu sahibi seçmeni Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermeye mecbur bırakdı, başka alternatif yok. Unutmayın: Hangi gerekçe ile olursa olsun İhsanoğlu"na verilmeyen her oy ‚Büyük Ortadoğu Projesi’ Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Selahattin Demirtaş hanelerine yazılacaktır.