Kanlı bir yılı daha geride bıraktık. 2014, »Dünya Savaşı« olarak nitelendirilmeyen, ama fiilen sürmekte olan bir »Üçüncü Dünya Savaşının« içinde olduğumuzu kanıtlayan bir yıl oldu. Bilhassa merkezinde Türkiye ve Kürdistan’ın bulunduğu coğrafya, tam anlamıyla bir »Şeytan Üçgenine« dönüştü. Genel bir bakışla, 2015’in de pek farklı olmayacağını söylemek olanaklı. Ancak umudumuzu yitirmek için bir neden yok. Çünkü küresel gelişmeleri, özellikle bölgemizdeki gelişmeleri temel alırsak, 2015’in yeni devinimlere gebe olduğunu da söyleyebiliriz.
Ancak asıl mesele Türkiye ve Kürdistan devrimci-demokratik güçlerinin bu devinimleri gerçek bir değişim için kullanabilip, kullanamayacaklarında yatmaktadır. Türkiye’de yapılacak olan genel seçimler kuşkusuz yeni fırsatlar doğuracaktır. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürdistan Özgürlük Hareketinin devrimci-demokratik güçleri, sermaye diktatörlüğünden başka bir şey olmayan AKP rejimini sarsacak bir alternatifi oluşturma şansına sahipler. Halkların Demokratik Kongresi, Birleşik Haziran Hareketi ve şu an bu iki oluşumun dışında kalan Halk Evleri ve Halk Cephesi, ortak hareket etme basiretini gösterebilirlerse, ezilenler ve sömürülenler lehine tarihsel bir değişim olanağını yaratabilirler.
Koşullar, Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürdistan Özgürlük Hareketinin devrimci-demokratik güçlerinin tüm bileşenleri ile ortak harekete geçmelerini sağlamaya uygundur. Bir kaç örnekle bunu kanıtlayabiliriz:
Birincisi, ekonomik gelişmedeki olumsuz göstergelerdir. İktidar her ne kadar devletin bütün maddî olanaklarını kullanarak, devlet ve belediye bütçelerinden ve çeşitli adlar altında yaklaşık 13 milyon kişiye aylık para dağıtsa da, yoksul ve emekçi yığınlar üzerindeki ekonomik baskılar artacak, sınıf çelişkileri sertleşecektir. Yabancı sermaye akışına bağımlı olan Türkiye ekonomisi üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Gidişat, AKP’nin sadaka politikalarını sürdüremeyeceğini göstermektedir.
İkincisi; AKP’nin sözde »çözüm sürecini« 2015 seçimlerine malzeme yapmaya çalışması, fiyasko ile sonuçlanacaktır. Kitlesel sivil direnişlerle sözde çözümleri kabul etmeyeceğini gösteren Kürt halkı ve Kürdistan Özgürlük Hareketi, AKP’nin sözde »çözüm sürecini« şimdiye kadar olduğu gibi sürdürebilmesini engelleyen en önemli faktörler olacaklardır.
Üçüncüsü, iktidarını güvence altına almak için, bir tarafta milliyetçi-mezhepçi yaklaşımları körükleyen ve dış politikadaki saldırgan çizgiyi sürdüren, diğer tarafta da daha da otoriterleşerek polis devletini güçlendiren AKP, Türkiye’nin emperyalizm için yaşamsal önemi olan jeostratejik konumunu tehlikeye sokan bir »istikrarsızlık faktörü« hâline gelmektedir. Bu nedenle emperyalist güçler ile AKP arasındaki çelişkiler sertleşerek, egemen blokta yeni saflaşmaları ortaya çıkaracaktır.
İşte bu koşullar HDK, BHH ve diğer devrimci güçlerin önüne ezilen ve sömürülen yığınlar lehine olan mücadeleyi ortaklaşa örme görevini koymaktadır. Bu, hepimize yönelik tarihsel bir meydan okumadır ve hiç bir tekil çıkar, bu görevin yerine getirilmesini engellememelidir.
3 Ocak 2015