İMC TV, Hayat TV ve daha bir dizi TV, Radyo ve gazete dergi hangi gerekçeye kapatıldıysa aynı gerekçe. Türkçü Sünni mezhebi dışındakilerine yaşama olanağı vermek istemiyor mevcut hükümet. Yol TV.‘yi kapatmakla Alevilere AKP Hükümeti açıkça savaş ilan etmiş oluyor.
Kasım ayın ikinci haftasında iki torunumla üç günlüğüne Almanya’nın Münih kentine gittik. Münih birçok savaş yaşamış bir kent. Ama iki önemli yer bugün Türkiye‘de olanları hatırlatıyor ve benzerlik taşıyor.
Birincisi: Kentin tam ortasında bulunan Merien Platz yani İsa Peygamberin annesini Meryem Anne adına dikilen büyük bir heykel. Bu heykel’in iki yanında ellerinde kılıç olan iki asker var. Bu askerin sağındaki kılıçlı o tarihte Protestanları yok edilmesi için savaşı temsil ediyor. Sol yanındaki kılıçlı asker o tarihte yaygın olan Pelmz hastalığına karşı savaşı temsil ediyor.
İkincisi Dachau Müzesi: Burası Hitler’in iktidarda oluşu döneminde başta demokrasiyi savunan bilim adamları, yazarlar, ressamlar, müzisyenlerin toplama kampı yanı ceza evi. Daha sonra Yahudi ırkına da yönelerek Faşist uygulamalar karşı çıkan her insanı Alman düşmanı Yahudi ilan ederek toplamıştır. Komşularla savaşa karşı çıkan dergi, gazete, radyo yayını yapanlar toplatılmıştır. Elbette Hitler'in ordusunun girdiği ülke topraklarına da ilk topladıkları gene radyo, gazete, dergi yayıncıları ve yazarlar, müzisyenler, ressamlar olmuştur.
Dachau da 67 bin savaş karşıtı ve savaş esiri yerleştirilmiş bunlardan 27 binden fazlası yakılarak, gruplar halinde kuşuna dizilmiş. Ve binlercesi, gıdasızlıktan ve işkencede, kötü şartlar altındaki ceza evi şartlarında hastalanmış ilaçsızlıktan, tedavi edilmediği için ölmüştür. Dışarda da binlerce insan caddenin ortasında infaz edilmiş. Sendikalar, demokrat dernekler, kısacası toplumsal sivil kurumların yöneticileri toplatılmış. Naziler önüne çıkan kadın ve çocuklara tecavüz etmiş.Hitler ”Tek devlet, Tek Milliyet, Tek inanç” diyerek dünyayı katolikleştirmek ve Almanlaştırmak istiyordu. Yahudiler, Sittien (Romen)ler başta olmak üzere Alman ırkında ve Katolik mezhebinde olmayan herkesi devlet düşmanı ilan etmişti.
Günümüzde Türkiye’de de aynı şeyler oluyor. Hükümet bir köprüye Yıldırım Beyazıt adını veriyor.
Bir dünya metropolü olan İstanbu'lun en yüksek tepesine dünyanın en büyük camisini yapıyor. Buraya harcanan büyük meblağlar devlet bütçesinden çıkıyor. Bu bütçe bütün vatandaşların verdiği vergiden oluşuyor. Yani Alevilerin, Yahudilerin, Hıristiyan, Şafi, Maliki, Hambeli vs. inancından, mezhebinden olanların verdiği bütçe parasıyla bunlar yapılıyor. Bunların görkemliği adları bu azınlıklara da en azında psikolojik savaş açma anlamını taşır. Gene bu azınlıkların da halkın verdiği parayla oluşan bütçeden tüm masrafları karşılanan, aylıklarını bu bütçeden alan RTÜK ve yetkilileri savaşa ve haksızlığa, İktidara karşı olan tüm yayın evleri, gazete, dergi, radyo, TV. kanallarının yayınları yasaklıyor, kapatılıyor.
Bu Kararın Alevi Federasyonları onursal Genel Başkan'ı Turgut Öker'in Çorum’da yargılandığı günlere denk getirilişi ve PİR SULTAN ABDAL Dernekleri’nin genel Sekreteri’nin göz altına alınışı düşündürücü değil midir?
Bununla bütün Alevilere 'sadece yargılanmakla kalmazsınız, tüm ses nefes borularını keseriz' anlamından başka bir şeyle ifade edilmez. Kısacası bir tehdittir. Zaten FETÖ denilen darbe gerekçesiyle tutuklananların büyük çoğunluğu demokratlar. Bunlar yıllardır teröre karşı çıktılar. Dinci anlayışın devletten uzak tutulması gerektiğini savundular. Ülkede demokrasi ve barış içinde birlikte yaşamayı savundular. Buna rağmen, aşırı terör organları adı altında tutuklanıyorlar.
Hitler düşman olarak Yahudileri ve Protestan Mezhebinden olan Hristiyanları seçmişti. Türkiye’deki bugünkü hükmet Kürtleri, Alevileri düşman seçmiş. Bu gidişatın sonucu Almanya‘nın Hitler döneminin vardığı yerdir. Hitler de tek başkanlığı ilan etmiştir, sonucunu herkes biliyor. Umarım yol yakınken akıllarını başlarına toparlarlar.
Elbette ülke halkının da aklını başına toplamalıdır. Akıl körlüğünü bırakmalıdır. Halk ya insanlığın onuru olan özgürlükten vaz geçecektir. Köleliği kabullenecektir. Veya bu siyasi gerici, ırkçı yapının kağnısını çeken güç olmaktan vaz geçecektir. Ama halka yakışan onurunu çiğnetmemek için susmamak, meydanlara çıkmaktır. Kendisinin sesi olan gazete, dergi, TV, radyolara sahip çıkmak insani bir görevdir. Bunu bir an bile unutmamalıdır.
Ben inanıyorum ki artık Aleviler ve Kürtler başta olmak üzere tüm ezilen güçleri, sömürülen işçi ve emekçileri susturmaya hiç bir iktidarın gücü yetmez.
Yurt dışında yaşayan biz aydınlara da çok iş düşüyor. Dünya halklarına olanları ancak yazar, ressam, müzisyen heykeltıraşlar anlatırsa ikna olurlar. Onlarda mevcut hükümetlerini Türkiye’deki siyasetçilerin üzerinde bir etki oluşturmaya ve onların gerçeği görmesini sağlarlar. Bunun önemini elbette Türkiye’deki ve yurt dışındaki azınlıkların ve ezilenlerin yayın kurumları da anlamalıdır. Gerçek kültür, sanat ve Edebiyatçılardan uzak durmanın büyük acılara kapı açtığını kavramaları gerekir.
Tüm yayınlar üzerindeki yayınlama ve kapatma kararları hemen kaldırılmalıdır. Türkiye halkı karanlığa laik değildir. Çağdaş, özgür ve halkının konuştuğu bir Türkiye istiyoruz. Bunun için herkes üstüne düşeni yapmalıdır.
23 Aralık 2016