Çoğulcu, katılımcı ve laik demokrasinin eksik olduğu, bu anlamdaki demokrasinin yanlış anlaşıldığı için de yanlış uygulandığı Türkiye ve benzeri durumda olan az gelişmiş ülkelerde, özellikle de siyasi platformda bir tek kişi, bir tek proje ve bir tek oluşum konusunda uzlaşma sağlamak oldukça zor. Bu zorluğa rağamen CHP' nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu´nun MHP`ye bir „çatı adayı“ ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine start verilmesi önerisi ile gitmesi, Türkiye´de eşine çok az rastlanan hoşgörü ve uzlaşmanın en güzel örneğini oluşturması ile sınırlı kalmamış, aynı zamanda  „herşeyin en iyisini ve en doğrusunu ben bilirim“ gibi siyasi olgunluğu olmayan duruşların da panzehri olma etkisini göstermiştir.

Kişisel olarak, Türkiye´de 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak uzlaşı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili yazdıklarıma (bak:: http://www.avrupa-postasi.com/hz-muhammedin-soyundan-gelen-alevi-genel-baskanin-seriatci-cumhurbaskani-adayi-makale,796.html  www.avrupa-postasi.com/akpnin-cumhurbaskanligi-seciminde-iki-adayi-var-makale,805.html  www.avrupa-postasi.com/cumhuriyeti-yikma-yiktirmama-sorumlulugu-senin-elindedir-makale,818.html ) sadık kaldığımın altını çizerek, aynı noktada olduğumu ifade etmeliyim.

Öte yandan, her siyasi, ekonomik ve toplumsal olay-lar- o dönemin nesnel koşullarına göre değerlendirilmelidir. Örneğin Birinci Dünya Savaşının şartlarında dünya tarihinde ilk defa açık emperyalist işgale karşı başarılı bir ulusal kurtuluş savaşı veren Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kuvayi Milliyeci ruhu, bugünün şartlarına göre değerlendirenler elma ile armudu toplayanlardır. Bundan dolayı, şu an Türkiye´deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görünürde üç, özünde iki tane aday var.

Bu adaylardan Recep Tayyip Erdoğan ile Selahattin Demirtaş´in Kuvayi Millyeci ve anti-emperyalist atalarımızın canları pahasına kurduğu laik Türkiye Cumhuriye´nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması, gerçek anlamda çoğulcu ve katılımcı bir parlamenter demokrasiye sahip olması gibi bir hedefleri yoktur. Berdel usulü evliliklere göz kırpan, töre cinayetleri karşısında sus pus olan, ölen kardeşinin hanımı ile ‚ töre adına‘ evlenip ondan çocuk dünyaya getiren toprak ağalarını baş tacı eden, feodal aşiret lideri ve seyhlerin çocuk yaştaki fakir-fukara Kürd kız çocukları ile para karşılığı evlenmelerine davul zurna eşliğinde davulcuya bahşiş olarak Amerikan Doları veren ve kadını kendi „malı“ gibi gören bu malların ve kadın düşmanlarının varlığını çeşitli kamu kurumlarına aday göstererek meşrulaştıran zihniyet sahibi şahısların, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı gibi kamu hizmeti gören makamlara adaylığının toplumsal tepki nedeniyle mümkün olmayacak bir olgunluğa sahip bir ülke yaratma gibi bir hedeflerinin olmadığını, uzun uzadıya yazmaya gerek yoktur. Çünkü her şey o kadar açık ve net ki. Dolayısla Recep Tayyip Erdoğan ve Selahattin Demirtaş´ın adaylığı ile birinci turda elde edecekleri oylarını ikinci turda birleştirerek, Türkiye´nin cenaze namazını kılmak için sabırsızlandikları da artık bir sır değildir.

Bu bilinen emelleri güdenleri seçim sandığına gömmek, demokratların, yurtseverlerin, ilerici ve dindarların, inananların, inanmayan namuslu ateistlerin yurttaşlık görevi olmalıdır. Bu anlamda uzlaşı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu´nu  tek bir siyasi partinin değil, Türkiye´nin geleceği ile ilgili büyük kaygıları olan, Türkiye´nin üniter yapısının altını „barış süreci“ adı altında oyarak ülkeyi ikinci bir Irak, Suriye ve eski Yugoslavya´ya çevrileceği endişesini taşıyan, Türkü ve Kürdü ile kardeş, Alevisi ve Sünnisi ile aynı peygamberin sevdalılarının bir araya gelerek, laik cumhuriyeti, çoğulcu demokrasiyi, eşit vatandaşlık ülküsünü ve tüm inançlara aynı derecede mesafesi ve yakınlığı olan ortak bir devletin özlemini çekenlerin adayı olarak da algılamak ve oy sahibi olan yurttaşların oyunu uzlaşı adayı Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu´na vermeleri artık bir zorunluluk olmuştur.

20 Temmuz 2014