„Anayasa görüşmeleri sırasında HDP Milletvekili Garo Paylan ezilen halkların uğradığı soykırım ve katliamlardan söz edince Meclis Başkanvekili konuşmayı kesti. Oturum arasında üç parti uzlaşıp konuşmayı kınadı, Paylan’a üç birleşimden atılma cezası verildi, 'soykırım' ifadesi tutanaktan çıkarıldı“
Yukardaki cümleler Türkçe/Ermenice olarak iki dilli yayın yapan Agos gazetesinin „Anayasa görüşmesinde utanç anları“(14.01.2017) başlığıyla yayınlanan haberinden alınmıştır. 13.01 Cuma günü mecliste yaşanan olay bu haberden önce sosyal medyada Garo Paylan´ın konuşmasını içeren yaklaşık 11 dakikalık bir video görüntüsü olarak paylaşıldı. İstanbul Milletvekili de sözde gerilime yol açan konuşmasının tam metnini kendi sosyal medya hesabından paylaştı. Herkesin her yerde ulaşabileceği bu konuşma metnine ve yayınlanan görüntülere bakıldığında söylenenlerde gerilime yol açacak bir şey olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir. Ancak anlaşılmayan, yani aykırı olan demokrasinin en çok işlemesi gereken bir yerde(mecliste) milletvekilinin konuşmasının sataşmalar yoluyla kaba bir şekilde engellenmesi ve aynı milletvekilinin cezalandırılarak, gündeme getirdiği Soykırım'la ilgili tasarının tutanaklardan çıkarılması.
Peki mecliste yaşanan bu gerilim Türkiye gündemini yakından takip eden insanları şaşırttı mı? Elbette ki hayır... Daha iki gün önce -oy kullanma kuralları dışına çıkan iki AKP´li vekili kaydettiği için- Fatma Kaplan Hürriyet adlı CHP milletvekilinin tartaklandığına ve cep telefonuna el konulduğuna yönelik haberleri de okuduk. 11 HDP Milletvekilinin hâlâ tutuklu olduğu da göz önünde bulundurulacak olursa, „milletvekillerine yönelik bu saldırıların asıl sebebi ne olabilir?“ diye bir soru -cevabıyla birlikte- demokrasi sorunlarından biri olarak karşımızda duruyor.
Şuanda gündem yönetim sistemindeki bir değişiklikle ilgili. Bu değişiklik AKP hükümeti tarafından sunulan ve meclisten geçmesi istenen/beklenen/hedeflenen/dayatılan anayasa değişikliği teklifi. Bu değişikliği meclisten geçirmek için AKP hükümetinin doğrudan bir zorlama ve baskıya baş vurduğunu ispat etmeye bile gerek yok.
Ancak 13 Ocak´ta Garo Paylan´a yönelik engellemenin nedeni net olarak meclis başkan vekili Ahmet Aydın´ın sözcülüğüyle üç partinin hazırladığı kınama metninde mevcut:
“Milletimize karşı kabul edilemez ifadelere karşı Genel Kurulun iradesi çok güçlü bir şekilde üç siyasi parti grubu tarafından da ortaya konulmuştur ve bu iradenin gereği de yapılmıştır. Aynı iradeyi milletimizin, ülkemizin geleceği açısından hep birlikte ortaya koymak zorundayız. Farklı siyasi görüşlerimiz, ideolojilerimiz, partilerimiz olabilir ama ‘Tek devlet’ diyoruz, ‘Tek millet’ diyoruz, ‘Tek bayrak’ diyoruz, ‘Tek vatan’ diyoruz. ‘Söz konusu bayrak olursa, vatan olursa gerisi teferruattır’ diyoruz ve hep birlikte Türkiye’ye karşı yönelen tehditlere, teröre, milletimizin geleceğine karşı yönelen bütün bu unsurlara karşı ittifak etmek mecburiyetindeyiz. Bu Parlamento da milletin geleceğini savunmak üzere buradadır. Biz milletvekilleri de milletin hakkını ve hukukunu korumak için buradayız.”
Eğer dikkatli bir okur, izleyici, takipçiyseniz oturum sonrası okunan bu metni 11 dakikalık video görüntüsünde duymanız, izlemeniz, okumanız da mümkün. Videonun son 2 dakikasında Garo Paylan sürekli konuşması kesildiği için meclis başkan vekiline dönüyor ve;
„Sayın başkan müdahale eder misiniz?“ diye soruyor.
Sayın başkanın verdiği cevap:
„Sayın Paylan, lütfen hal ve hareketlerinize dikkat edin. Ben söyleyeceğimi söyledim. Siz de bu milleti yaralayıcı ifadeler kullanamazsınız. Lütfen... Bu milletin kürsüsü bu milleti yaralayıcı bir şekilde kullanılamaz. Burası TBMM.“
Garo Paylan bu tepki karşısında ne diyeceğini bilemeden kısa bir süre bekliyor. Ne denebilir ki… Temsil ettiği tüm etnik-halk gruplarının varlığı inkar edilirken ve belgelere dayalı tarihsel gelişmeler „...milleti yaralayıcı ifadeler...“ olarak değerlendirilirken söz bitiyor elbette.
Söz biterken dikkat çeken şu; bir tarafta var olan gerçeklik, yani coğrafya üzerindeki çoğulculuk halkların ve kültürlerin çeşitliligi duruyor, öbür tarafta tüm bu kültürel zenginliğin imhası ve inkarı üzerine kurulan „tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak“ diye bir yalan. Yalanın yalan olduğu apaçık ortada aslında. Coğrafyanın ne kadar zengin bir kültüre sahip olduğu sadece tarihsel mimarisine bile bakıldığında anlaşılacak bir şey.
Peki bu „Tek“´lik yalanına inananlar neden hala aynı yalanda ısrar ediyorlar?
- O yalan onların temsil ettikleri partilerin/ideoljilerin varlık sebebi de ondan.
Ancak tüm bu partiler ve ideolojiler o coğrafyada yaşayan - başta „Türkçü“ olmayan sıradan Türk insanı olmak üzere - herkese kabak tadı vermeye başladı.
Umarım Garo Paylan´ın mecliste sağır kulaklara anlattığı tarihsel bilgiler ve güncel mesajlar sosyal medya üzerinden bile olsa duyan, dinleyen kulaklara ulaşır. „Tek“ lik ilizyonu dağılır.
Köln
15.01.2017