Karadeniz’in yeşili, Karadeniz’in dalgaları, Karadeniz’in isyanı!
Artvin’in, Trabzon’un dağları, ormanları!
Kafkaslar’ın âhengi, Kafkaslar’ın ağırlığı, Kafkaslar’ın gümbürtüsü!
Bu vücutta sergilenen halk oyunlarının seyredeni saygıyla göğe kaçırışı!
Vay be! Yine kanser!
Vay be! Yine bir sevdiğimizle vedalaşamadık.
Vay be! Yine gitti giden!
Şahin Hoca! Yeni Demokrat Gençlik Kültür-Sanat Festivalleri’nin halk oyunları dalındaki daimi jüri üyesi. Şahin Hoca!
Almanya’da yeni olduğum zamanlarda, onlarca gencimize-çocuğumuza kurs verdi yanıbaşımızda.
Bir şiir savrulduğunda devamını getirendin.
Bir şarkı mırıldandığında eşlik edendin.
Bir konu açıldığında, yüreğinin en derinlerinde birikenleri kısa kısa cümlelerle ifade edendin.
Uzun sohbet imkânı bulunduğunda ise, hiç açmadığın, açmayı lüks bulduğun koca bir hazine sandığın vardı oysa ki!
Bu hazine sandığında; tertemiz bir yürek, nice badireleri atlatırken insan kalmak üzere verilmiş canhıraş bir mücadele ve bir de hiç paslanmayan bir fedakârlık anahtarı vardı.
“Kitap yazmaya kalksam! Bir anı dosyam var. Çok ihanet gördük. Çelmelerde düştük. Yanlışlar da yaptık. Düşsek de yine kalktık. Devrimcilik başka bir şeydi bu diyarlarda. Değişimi yazmayı kaldırmaz yüreğim. Değişimdeki kendimi yazmayı da! Hepsini yazsam olmaz. Birazını yazsam, o da yalan olur” diye tekrarladığın zamanlar vardı.
En son Frankfurt’ta karşılaştığımızda; “Zıplayabiliyor musun hâlâ Şahin Hoca?” diye sormama kalmadan, bir Karadeniz çekiverdin anında.
Ve her zamanki sözünü yineledin: “Ölsem de halaya durur bedenim.”
Bir Şahin Hoca geçti bu diyarlardan.
Sarsardı ayakları dans ettiği mekânları.
Kanatlanan kollarında ise görünmez zincirleri şakırdardı.
Bir Şahin Hoca geçti bu diyarlardan, iyi ki, iyi ki, iyi ki!
Sana duyduğumuz sevgi ve saygıyla yaşayacaksın yüreğimizde...