“Yoksulların düşünmesini önleyen şey

başkalarının disiplinidir,

zenginleri önleyense kendilerininki.”[1]

Eduardo Galeano’nun, “Görevliler, görevini yapmaz. Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler. Bilgilendirme medyası bilgilendirmez. Okullar cahillik öğretir. Yargıçlar, kurbanları cezalandırır. Ordular, kendi vatandaşlarıyla savaşır. Polisler, suç işlemekten, suçla savaşmaya zaman bulamaz. Kârlar özelleştirilirken iflaslar kamulaştırılır. Para, insandan özgürdür. İnsanlar nesnelerin hizmetindedir,”[2] betimlemesindeki tabloda yaşam süreklilik içinde bir doğum ve ölüm süreci ya da var oluş ve yok oluş değil midir?

Bu süreçte aslolan ise, acıyı bilgiye dönüştürüp dünyayı değiştirmek ve de Anooshirvan Miandji’nin, “Düşünme kendiliğinden oluşan değil, öğrenilmesi gereken bir etkinliktir,” uyarısını unutup/ unutturmamak başka ne olabilir ki?

* * * * *

Kapitalizmin yerküresinde para ekonomi bir değiş tokuş aracı olmanın ötesinde, efendidir. O kapitalizmin dini paradır. Hâliyle başkaca bir dini, imanı, milliyeti, aidiyeti olmaz.

Jordan Maxwell’in, Bu dünyadaki hiçbir şey düşündüğünüz gibi çalışmaz. Bankalar borç para vermez, hükümetler sizi korumaya yetkili değildir, polis teşkilâtı size hizmet etmek için orada değildir,” ya da Miguel D. Lewis’in ifadesiyle, “Kapitalizm dindir. Bankalar kilise, bankacılar rahip, zenginlik cennet, fakirlik cehennem, zenginler aziz, fakirler günahkâr, mülkiyet kutsaldır, para ise tanrıdır!”

Kapitalizm erdeme, onura para kadar saygı duymaz. Çünkü para hayatı satın almıştır ve “İtibar paradır,” Max Weber’in altını çizdiği gibi. Özetle para mabud ve bankalar ise mabeddir; yani her şey, varsa para, yoksa paradır…

Kapitalizm sadece kölelerden müteşekkildir: Bu dizaynda birileri paranın, ötekiler ise parasızlığın kölesi durumundadırlar; “Hepiniz farkındasınız para da, toprak da, kanun da, fikir de, din de... Bu ülkede her şey. Her şey sermayedarlara hizmet ediyor. Bizim bir vatanımız yok!” notundaki üzere Karl Marx’ın…

Şurası çok açık: Burjuvazinin tanrısı para ve kârken; bugüne dek ezilen insan(lık) para karşısında hep değer kaybetti; değersizleştirildi.

Evet, evet para, adaletsizliğin ve yağmanın vesilesidir; kötülüğün meyvesidir. Tıpkı Karl Marx’ın, “Para açgözlülüğün yalnızca nesnesi değil aynı zamanda kaynağıdır”…

Jean Luc Godard’ın, “Para karşılığında yapmak istemediğimiz işlerde çalışmak zorunda olduğumuz bu dünyada hepimiz fahişeyiz”…

Slavoj Zizek’in, “Modern çağın temel olgusu, dünyanın güneş etrafında dönmesi değil, para etrafında dönmesidir”…

Arthur Schopenhauer’ın, “Para deniz suyuna benzer, ne kadar çok içersen o kadar çok ona susarsın”…

Ernst Bloch’un, “Şimdi idealler değil de para süsler düşleri”…

Leo Huberman’ın, “Patron, işçiye sekiz saatlik çalışması ile yarattığı ürünün karşılığını ödemez, sekiz saat çalışması için para verir”…

Paul Lafargue’ın, “Kapitalist cebine attığı parada fark gözetmez; ister gözyaşıyla ıslanmış olsun, ister kan ya da terle”…

Max Weber’in, “Kapitalistler, sığırı sıkıp mum yağı, insanı sıkıp para çıkartırlar”...

Honoré de Balzac’ın, “Bütün ibadetlerin para olduğu tanrı”…

Voltaire’in, “Para konusuna gelindiğinde herkes aynı dindendir”…

John Berger’in, “Cehennem para babalarının icadıydı; amacı, yoksulların dikkatini mevcut sefaletlerinden saptırmaktı,” ifadelerindeki üzere!

Ayrıca bir kölelik aleti olarak paranın egemenliği ezilenler için pahalıya mal olurken; paranın kazandığı yerde hayat kaybeder; “Bazıları çok fakir, düşünsenize, sadece paraları var,” diyen Yılmaz Güney ile “Sadece aptallar hayatını paraya değişir,” sözleriyle altını çizdiği üzere Angela Davis’in.

Malum: Hayatı değiştiren değerler parayla sahip olunamayanlardır. Yani gerçek yoksunluk, paradan başka hiçbir şeyi ol(a)mamasıdır.

“Sır” değil; kapitalizmin yabancılaştırdığı insan(lık), para hariç, her şeye karşı kayıtsızlık içinde ve Richard Morgan’ın altını çizdiği üzere, “Her şey para için. İnsanların amacı artık dünyayı değiştirmek değil, cebini doldurmak”ken; “Para ortadan kalkınca, nice acıların kaynağı kurumuş, nice cinayetlerin kökleri sökülmüş olmuyor mu?” sorusuyla Thomas More ve “Kapitalist sistemi yıkmanın en iyi yolu ‘para’yı geçersiz kılmaktır,” diyen John Maynard Keynes’i anımsa(t)mak yerinde olacaktır.

* * * * *

Para, burjuvalar için zenginlik; yoksullar için de yoksunlukken; milyonlarca insan derin ve yaygınlaşan bir yoksullukla doğup, yaşayıp ölmekte! İyi de bu böyle mi olmalı?

Hiçbir şey yoksulluk kadar ezici değilken; elbette “Hayır”!

Ayrıca sormadan geçmeyelim: Yoksulluk kötü bir şey ise, neden var?

Elbette ücretli kölelik sistemi kapitalizm nedeniyle!

Yoksulluk “kader” değildir, nedenleri vardır. Ezilenler yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç zalimin kapitalizminde bolluğun ortasında açlık, varlığın içinde kıtlık, zenginliğin yanında yoksulluk, kaçınılmazdır.

Malûm: Sömürü sisteminde yoksul olmanın binlerce yolu vardır ve sömürenlerin kabahatidir yoksulluk. Toplumsal sefalet, yoksulluk egemen sistemin, sahiplerinin uygulamasından kaynaklanır; “Paranın egemen olduğu bir toplumda, emekçilerin yoksulluk içinde kıvrandığı, bir avuç zenginin de onların sırtından asalaklık ettiği bir toplumda gerçek özgürlük olamaz,” saptamasındaki üzere V. İ. Lenin’in…

Bunlar böyleyken bilmeyen, duymayan var mı hâlâ ?!

Saint Just, “Nerede büyük mal mülk sahipleri varsa, orada yoksulluktan geçilmez”…

Bertolt Brecht, “Banka soymak acemi işidir. Gerçek soyguncular banka kurar.” “Çalarak karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyorlar.” “Öldürmenin pek çok yolu vardır: Karnına bıçak saplamak, ekmeğini elinden almak, hastalığını iyileştirmemek, kötü koşullarda yaşatmak, ölesiye çalıştırmak, intihara sürüklemek, savaşa yollamak vs. Ülkemizde bunların sadece bazısı yasaktır”…[3]

Leo Huberman, “İki sınıf arasında sürüp giden bir çatışma vardır. Kapitalist sınıf, işçi sınıfını sömürerek, servetle, güçle ve itibarla cömertçe ödüllendirilmiş; oysa işçi sınıfı, güvensizlik, yoksulluk, sefil hayat koşulları içine itilmiştir”…

Gerge Holyoake, “En kötü yiyecek yoksullara gelir, yoksullukları onları satın aldırır ve ihtiyaçları onları yedirir. Mideleri, devletin çöp sepetleridir”…

Sandor Marai, “Şimdi dünyada, tıpkı deliler gibi tımarhanede yaşıyormuşuz… Bekleyiş bir gün eyleme döner”…

Tommaso Campanella, “Yoksulluk insanları alçaltır, hileye, hırsızlığa, yalancılığa, serseriliğe götürür… Zenginlikse, gururlu, cahil, küstah, hain, palavracı, bencil ve iftiracı yapar”…

Lucy Parsons, “Toplumda var olan neredeyse tüm sefalet, yoksulluk, suç ve karışıklık hükümetler aracılığıyla bu güç uygulamasından kaynaklanır”…

Naomi Klein, “Afrika fakir çünkü yatırımcıları ve alacaklıları anlatılamayacak kadar zengin,” diye uyarmışlarken ve rakamların kesin dili suratımıza bir şamar gibi iniyor!

Örneğin Credit Suisse’in, ‘Küresel Refah Raporu’na göre, 2022’de dünya nüfusu yüzde 10’luk servet dilimleri hâlinde sıralandığında en yoksul yüzde 10’luk dilimin yüzde 1.7’si, en zengin yüzde 10’un yüzde 0.2’si, en zengin yüzde 1’in yüzde 0.1’i Türkiye vatandaşı. Diğer bir ifadeyle, yüzde 1’lik dilimdeki her 1000 kişinin 1’i Türk, 392’si Amerikalı, 104’ü Çinli, 44’ü ise Alman. 

Türkiye’de 5-10 milyon dolar serveti bulunan 4.835, 10-50 milyon dolar arası 2.920, 50-100 milyon dolar arası 320, 100-500 milyon dolar arası 124, 500 milyon dolar üzeri servet sahibi 31 kişi var. 

Türkiye’de tepedeki yüzde 10 servetin yüzde 69.8’ini, yüzde 5 de yüzde 59.2’sini elinde tutuyor. yüzde 1’lik kaymak tabaka ise yüzde 39.5’una sahip. Dünya genelinde yüzde 10, yüzde 5 ve yüzde 1’lik zengin grup sırasıyla küresel servetin yüzde 81’ine, yüzde 69’2’sine ve yüzde 44.5’ine el koymuş durumda![4]

Evet, “Dünyanın serveti patronlara akıyor”![5] “Şirket kârlarında rekor”![6] “Yerli milyonerler’in mevduattaki toplam payı yüzde 72.6’ya ulaştı”![7]

Öte yandan Türkiye’de “Emekli yüzde 40 yoksullaştı”![8] “38.6 milyon kişi borçlu”![9] “Yurttaş banka faizine 114 milyar lira ödedi”![10]

Türkiye’de 10 kişiden 7’si işini kaybetmekten veya gelirinin azalmasından endişeli![11] “3.6 Milyon hane aşırı yoksul”![12] ‘Yoksulluk Dayanışma Ofisi’nin raporuna göre 32 milyon 150 bin kişi açlık, 51 milyon 600 bin kişi de yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 65 yaş üstü de hâlen iş arıyor![13] Türkiye’de çocuk intiharları yüzde 40 arttı![14]

Burada durup aktarıyorum: Michael Parenti, “Üçüncü Dünya ülkeleri ‘yoksul’ değildir. Filipinler zengindir. Brezilya zengindir. Meksika zengindir. Şili zengindir... ‘Yoksul’ olan, yalnızca insanlardır… Bu ülkeler ‘az gelişmiş’ değil, aşırı sömürülmüştür,” derken; Zygmunt Bauman da ekliyor:

“Genel manzara şüpheye yer bırakmıyor: Bugünün şartlarıyla, ekonomik büyüme (‘Gayri Safi Milli Hasıla’ istatistiklerinde gösterildiği ve el değiştiren para miktarının artmasıyla belirlendiği hâliyle) çoğumuz için daha iyi bir gelecek vaat etmiyor. Bunun yerine, hızla artan sayıda insan için daha derin ve şiddetli bir eşitsizliğe, şu andakinden bile daha istikrarsız koşullara ve dolayısıyla daha fazla çöküşe, hüsrana, hakarete, aşağılanmaya ve sosyal bir yaşam için daha fazla mücadeleye işaret ediyor.”

Şimdi, Paul Lafargue’ın, “Lanet olsun sana yoksulluk!” tepkisine hak vermemek mümkün mü?

Herkesin bilgisi dahilinde olduğu üzere, yoksulluk aleni bir “sır”dır; toplumun yüz karasıdır; canavardır; beşeri sonuçlarıyla çok pahalı bir maliyettir.

Kötülülükle el ele giden yoksulluk umutsuzluktur; bu hâli yaratan ise sömürünün zenginliğidir.

Kapitalizmde herkes ya (ezenler gibi) cennetini ya da (ezilenler gibi) kıyametini yaşarlarken; yoksulluk her şeyden önce ezen ve ezilen insanlar arasındaki bir ilişki biçimidir.

Özetle toplumdaki ezen/ ezilen hiyerarşinin sür(dürül)mesi ancak yoksulluk ve cehalet ile sağlanırken; yoksulluktan kurtulmak, egemenin dayattığı korkudan kurtulma özgürlüğüyle mümkündür.

Tam da bunun için Mina Urgan, “Sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felaket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, -yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler,” diye uyarırken ekler Maximilien Robespierre de:

“Sadece iki parti vardır; ahlâksızların partisi[15] ve erdemlilerin partisi. İnsanları servetine ve statülerine göre değil, karakterlerine göre ayırt edin. Sadece iki sınıf insan vardır: Özgürlük ve eşitlikten yana olanlar, baskı görenleri savunanlar, yoksullardan yana olanlar ile düzenbazlardan, zenginlerden, adaletsizlerden ve aristokrasiden yana olanlar”!

* * * * *

Geldik yığınları yoksullaştıran -burjuva- zenginlik suçuna!

Sürdürülemez kapitalizmin yarattığı dünya tablosu iki parçalıdır: Yeterince sahip olmayanlar (ezilen yoksullar) ile çok fazla şey el koyanlar (ezen zenginler)!

Evet, evet, yerküredeki aslî soru(n), giderek çoğalan zenginliğe, daha az(alan) insan(lık)ın sahip olmasıdır. 

Zenginlik, sömürenlerin dinidir. Çünkü din zengini koruyan araçken; vicdan, zenginler ile ilgili değildir! 

Kolay mı? Adam Smith, “Çok zengin bir insan için en az beş yüz fakir olmalı”…

Thomas Fuller, “Zenginlerin zevkleri fakirlerin gözyaşları ile satın alınır…

Johann Most, “İnsan ne kadar zenginse, açgözlülüğü de o kadar fazladır”…

Thomas More, “Bütün zenginliğin bir avuç açgözlü insanın elinde bulunduğu ve çoğunluğun sefalet içinde yaşadığı bir toplumda kimse mutlu olamaz”…

Leo Huberman, “Kapitalist ülkelerde bolluğun ortasında açlık, varlığın içinde kıtlık, zenginliğin hemen yanında yoksulluk vardır.” “Halkın büyük bir kısmı, satın almak ister ama parası yoktur. Zengin azınlığın ise, parası, harcamakla bitmeyecek kadar çoktur.” “Zengin azınlığın çalışan çoğunluk üzerindeki toplumsal ve ekonomik egemenlik sistemini koruyup sürdürecek güçte bir araç olması gerekir. Böyle bir araç vardır. Devlettir bu”…

Don Marquis, “Biri size alın teriyle zengin olduğunu söylerse, ona şunu sorun: Kimin alın teriyle?” derlerken!

“İyi de ne olacak” mı?

Yoksullar, zenginlerden çok daha net görür; yoksullar neye sahip olduklarını bilirler ancak zenginler bilmezlerken; yoksul olup da sınıfsal hınç duymamak mümkün değildir.

Yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapmak için ücretli kölelik sisteminden daha yetkin bir mekanizma zor bulunur.

Nihayetinde yığınları yoksullaştıran -burjuva- zenginlik suçu, ezilenlerin öfkesini doğurur. Zengin ile yoksul arasındaki sınıfsal ilişkilerin dengesizliği çatışmaları tetikler. Yani zenginlerin, toplumsal zenginliklere el koyması yoksullarla yürüttüğü sınıf savaşımından azade değildir.

Zengin daha zengin, fakir daha fakir: İşte kapitalist “uygarlık” dünyası buyken; Lucy Parsons, “Zenginlerin servetlerini oylamanıza izin vereceğine asla aldanmayın,” [16] derken Johann Most, “Proletaryanın devrimi fakirlerin zenginlere karşı savaşı, baskıdan kurtuluşa giden tek yoldur”; Gustav Landauer, “Sosyalizm, bir kültür hareketidir, güzellik, büyüklük ve halkların zenginliği uğruna bir mücadeledir,” derler.

* * * * *

Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidarın bir avuç zengin için değil, hepimizin/ emeğin olması için şimdi Can Yücel’in, “can yasası bu insanın:/ Savaşlara[17] yoksulluklara,/ Ve binbir belaya karşın,/ İlle de yaşayacaksın!”[18] dizelerini telaffuz ederek, toplumsallaştırma zamanıdır!

10 Ocak 2024 15:50:11, İstanbul.

N O T L A R

[*] Newroz, Şubat 2024…

[1] Theodor Adorno.

[2] Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı, çev: Nihal Yeğinobalı, Can Yay., 1994.

[3] Bertolt Brecht, Me-ti, çev: Ahmet Cemal, Kaldıraç Yay., 2011.

[4] Hayri Kozanoğlu, “Türkiye’de ve Dünyada Servet Adaletsizliği”, 20 Ağustos 2023… https://www.birgun.net/makale/turkiyede-ve-dunyada-servet-adaletsizligi-462189

[5] “Dünyanın Serveti Patronlara Akıyor”, Birgün, 7 Temmuz 2023, s.4.

[6]  “Şirket Kârlarında Rekor”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2023, s.11.

[7] “… ‘Yerli Milyonerler’in Mevduattaki Toplam Payı Yüzde 72.6’ya Ulaştı”, Cumhuriyet, 10 Eylül 2023, s.9.

[8] “Emekli Yüzde 40 Yoksullaştı”, Yeni Yaşam, 13 Ekim 2023, s.4.

[9] 38.6 milyon kişi borçlu”, Cumhuriyet, 14 Temmuz 2023, s.11.

[10] “Yurttaş Banka Faizine 114 Milyar Lira Ödedi”, Evrensel, 10 Temmuz 2023, s.6.

[11] “Halkın Yüzde 72’si Temel İhtiyaçlarını Karşılamakta Endişeli”, 6 Ağustos 2023… https://www.avrupademokrat2.com/oecd-raporu-turkiye-halkinin-yuzde-72si-temel-ihtiyaclarini-karsilamakta-endiseli

[12] “3.6 Milyon Haneyi Aşırı Yoksul”, 5 Ağustos 2023… https://umutgazetesi43.org/arsivler/103117

[13] “51 Milyon Kişi Açlıkla Boğuşuyor”, Birgün, 21 Temmuz 2023, s.5.

[14] Sefa Uyar, “Türkiye’nin Acı Tablosu: Çocuk İntiharları Yüzde 40 Arttı!”, 23 Temmuz 2023… https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/turkiyenin-aci-tablosu-cocuk-intiharlari-yuzde-40-artti-2101684

[15] 2021’in ilk 6 ayında 10.2 milyar dolar olan kaynağı belirsiz para girişi 2022’nin aynı döneminde ise 24.3 milyar dolara yükseldi. AKP döneminde Türkiye’ye toplam 76,7 milyar dolarlık kaynağı belirsiz para girdi. Merkez Bankası’nın verilerine göre, Ocak-Temmuz 2021 döneminde 10 milyar 208 milyon dolar olan kaynağı belirsiz para girişi, Ocak-Temmuz 2022 döneminde 24 milyar 247 milyon dolara ulaştı. (Mustafa Bildircin, “Türkiye’ye Toplam 76,7 Milyar Dolarlık Kaynağı Belirsiz Para Girdi”, 24 Temmuz 2023… https://abcgazetesi.com/turkiyeye-toplam-767-milyar-dolarlik-kaynagi-belirsiz-para-girdi-622155)

[16] “Hiçbirimiz zengin değiliz. Hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz.” (Ursula K. Le Guin.)

[17] Aktarmadan geçilmemeli: Jean-Paul Sartre, “Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür,” derken ekler Howard Zinn de: “Savaş generallere şeref, askerlere ölüm, tüccarlara para, fakirlere işsizlik getirdi.”

[18] Can Yücel, Ölüm ve Oğlum, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 2010, s.23.