“O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler." Yaşar Kemal’in İnce Memed’inden günümüze her değerimizi andığımızda dilimizin ucuna gelir bu sözcükler.

Gerçekten de o kadar çok “güzel insanlar”ımızı kaybettik ki, yana yakıla “İNSAN”ı aradığımız bugünlerde, kaybettiklerimize atfettiğimiz-verdiğimiz değerin ne kadar az, onları sahiplenmelerimizin ne kadar yetersiz olduğunu daha iyi anlıyoruz

Değer vermekle anlamak arasındaki kopmaz bağı da yeterince kavramış değiliz aslında, ama bu ayrı bir konu, ayrı bir değerlendirme başlığı…

Hakkettiği değeri veremediğimiz, değerini bilemediklerimizden biri de Ulaş Bardakçı’dır. İstanbul Boğazı'nda, Arnavutköy’de, 70’li yıllar boyunca önünde anmalar[1] yapılan bir apartman dairesinde, 52 yıl önce tam bugün, 19 Şubat 1972’de katledilmiştir.

Ulaş için çok şey söylenmiştir, onun yetenekleri, onun kişiliği, onun yiğitliği, cesareti fedakarlığı anlatmakla bitirilmez. Kimi onun gelir için nasıl köftecilik yaptığını[2], kimi şoförlüğünü, kimi sorun çözmede olsun, yeni yöntemler bulmada olsun pratikliğini anlatır vb. vb. Sonuçta Ulaş yeri doldurulamaz biridir.

Ancak tüm bunlar yapılırken, bilerek veya bilmeyerek Ulaş’ın etrafında gizemli-konspiratif bir hava da oluşturulur. Bu anlatımlara göre Ulaş salt pratik işlerle uğraşan ve pratik yönleriyle varlık kazanan biridir.

Ulaş’ın salt pratik yönleriyle, pratikte kotardığı işlerle ele alınıp anlatılması, onun asıl özelliklerini, yani savunduğu ve sonunda uğruna ölümü göze aldığı ideolojik-siyasi çizgisini; yaptığı siyasi-tarihi tercihleri görünmez hale getirir.

Ancak Ulaş sadece bu anlatılanlar değildir. Ulaş, Parti-Cephe’nin Genel komite üyesidir. P-C’nin oluşumunda Siyasal grubu (Mahir, Yusuf Küpeli, Hüseyin Cevahir vd.), ODTÜ grubu (Münir R. Aktolga, İrfan Uçar, Ulaş Bardakçı, Ertuğrul Kürkçü vd.) ve Karadeniz Grubu (Ziya Yılmaz, Ertan Saruhan vd.) olarak bilinen gruplar belirleyicidir

Bu grupların nasıl bir araya geldiği hangi aşamalardan ve hangi ortaklıklara dayanarak P-C’yi oluşturdukları ayrı ve ayrıntılı bir tartışmanın konusudur. Burada ODTÜ grubunun bütünleşme noktasında (öncesinde ve sonrasında) bazı sıkıntılar yarattığı bugün herkesin ifade ve kabul ettiği bir olgudur. Ancak bir Münir ve İrfan Uçar’ın[3] süreçlerindeki sancılı gelişim Ulaş Bardakçı nezdinde yoktur. Ulaş, katıldığı andan itibaren grup kimliğinden sıyrılmakla kalmamış, Münir ve İrfan Uçar öncülüğünde gelişen ideolojik-örgütsel tasfiye girişiminin mahkum edilmesinde bir GK üyesi olarak gereken tavrı takınmıştır.

Ulaş’ın P-C’nin oluşumunda ve gelişiminde oynadığı rolün bu yönleri ortaya konulmadığı taktirde Ulaş’tan geriye kalan çok iyi bir insan, iyi bir asker, iyi bir pratikçi, iyi bir lojistikçidir. Ancak Ulaş Bardakçı’yı bizim Ulaş’ımız yapan, yukarıda da vurguladığımız gibi onun benimsediği-yaşama geçirmeye çalıştığı ve son anına kadar da savunduğu ideolojik-siyasi çizgisidir, tasfiyecilik karşısında sergilediği tavırdır.

Çok uzak bir geçmişte değil daha dün denilebilecek bir geçmişte aynı yaklaşımla P-C’nin bir diğer GK üyesi Hüseyin Cevahir’i tüm devrimci niteliklerinden, ideolojik-siyasi çizgisinden, tarihsel seçimlerinden soyutlayıp sadece “bir edebiyat eleştirmeni”, “bir Alevi dedesi” veya “bir Kürt yurtseveri” yaratma çabalarına hep birlikte tanık olmadık mı?

Tarih her zaman “resmi tarih”ler yaratılarak değiştirilmiyor veya çarpıtılmıyor. Tarih bazen ve daha da etkili biçimde o tarihe yön verenlerin niteliklerine, özelliklerine yer değiştirterek de çarpıtılıp karartılabilir.

Denizlerin, İboların, Mahir-Hüseyin-Ulaş’ların satır satır yazdığı bir tarihi değiştirip unutturamayanlar Deniz’i, İbo’yu, Mahir-Hüseyin-Ulaş’ı yeniden yaratıp tanımlayarak o tarihi değiştirmeye-unutturmaya çalışıyor.

Bizim Deniz’i, Bizim İbo’yu ve bizim Mahir-Hüseyin-Ulaş’ımızı onların kendilerini tanımladıkları gibi, birer devrimci olarak savunmaya ve o tarihi yaşatmaya devam edeceğiz.


[1] DEV-GENÇ’in düzenlediği bu anmalarda çoğu kez Ulaş’ın anısına, onun mücadelesini devam ettiriyoruz dercesine bir şarjör merminin sıkılması neredeyse gelenek haline gelmiştir.

[2] Gülay Ünüvar (Özdeş), Adsız Kahramanlar, Ayrıntı Yayınları, Kasım 2018 Sf. 54-545

[3] Bu grubun önde gelenlerinden biri olan E. Kürkçü ise sürekli arada kalan, kararsız bir tavır sergilemiş, tavrını hep son anda ve biraz da “mecburiyetten” belirlemiştir.