Oyum Demirtaş’a...
Bunun birçok nedeni var ama en önemlisi, ona verilecek oyların HPD-BDP’ye verilecek oyların ötesinde anlam ve öneme sahip olduğuna inanmamda...
Aslında her şey, Demirtaş’a verilecek oyların yüzde 10 barajını aşıp aşmayacağına bağlı; ben rahat aşacağını tahmin ediyorum, daha doğrusu ümidim bu.
Biliniyor, HDP-BDP oyları yüzde 5-6 civarında! Eğer, Demirtaş cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de bu düzeyde bir oy alırsa, ortada önemli ve yeni bir şey yok demek olacak. Sadece ben yanılmış olacağım!
Tüm mesele Demirtaş’a özellikle Batı’dan gidecek oyların yüzde 10 barajını zorlaması ve hatta geçmesinde yatıyor. Sağlanması gereken bu. Niçin mi?
Eğer bunu başarırsak, Demirtaş’ın alacağı oylar ile HDP-BDP oyları arasındaki farkın tarihî anlamı üzerine spekülasyon yapmaya başlayabiliriz. Burada yapacağım da bu.
Ben Türkiye’nin yarınında siyasi olarak yeni bir şeylerin ortaya çıkabilme şansını, aradaki bu farkta görüyorum.
Asıl sorun şu: inanıyorum ki Batı’da, muhtemel benim gibi, HDP-BDP çizgisine oy vermeyecek oldukça geniş ve yaygın bir seçmen grubu var! Bu seçmen grubunu BDP’den uzak tutan, bu hareket üzerindeki PKK vesayetidir.
Ve PKK’nın demokrasi ve özgürlükler konusunda, sıradan İttihatçı- Kemalist çizginin Kürt versiyonu olmaktan başka bir şey olmayan tutumudur.
PKK Kürtlere devlet vaat edebilir. Muhtemel Kürtlere devlet de kazandırır ama demokrasi ve özgürlükler değil! Kemalistler de Türklere devlet kazandırmıştı ama demokrasi için Kemalistlerin iktidardan uzaklaştırılmaları gerekti.
Batı’da, Türk seçmenine yönelik, bazı eski sosyalistlerle birleşerek yapılan HDP operasyonu, çok anlamı olmayan sıradan kozmetik bir girişimdi, zaten yanılmıyorsam BDP’ye oy bile kaybettirdi.
Sonuçta motoru- dinamiği İmralı’da kurulmuş ve oradan veya Kandil’den gelecek bir sözle dağılma potansiyeli taşıyan, PKK vesayeti altındaki bir partinin Türkiye için bir seçenek olamayacağı açık.
O hâlde Demirtaş’ta farklı olan ne?
Onun Türkiye’nin yarınına ilişkin ve özellikle de demokrasi ve özgürlükler konusunda söyledikleri ile Batı’da, BDP-PKK çizgisine soğuk bakan çevreleri --benim gibi insanları-- heyecanlandırmış olması!
Mesajın bir partiden değil, doğrudan bir bireyden geliyor olması çok önemli!
Ve de bu bireyin, bu çevrelerle, Kürtlerin demokrasi ve özgürlük talepleri arasındaki özlem duyulan sinerjiyi yaratma potansiyeline sahip olması!
Bu nedenle, Demirtaş önümüzdeki günlerde, PKK çizgisi ile kendisinin savundukları arasına “mesafe koymanın tahammül sınırı” gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacak! Ne Demirtaş’ın, ne Batı’da Demirtaş’ın söz ve demeçleriyle heyecanlanan çevrelerin, ne de PKK’nın bu “tahammül sınırını” zorlamamalarında fayda var!
Çünkü Türkiye’de demokratik ve özgürlükçü bir hareket İmralı’dan gelecek emirler ve PKK vesayeti ile kurulamaz ama böylesi bir demokrasi hareketi Kürtlerin özgürlük taleplerine sınırsız destek vermeden de hiçbir şey elde edemez.
Tüm sorun bu dengenin kurulabilmesinde... Siyaset de böyle bir sanat zaten. Demirtaş bu dengeyi sağlayacak kumaşa sahip gibi duruyor! Yeter ki önü açılsın. Yeter ki yüzde 10 sınırı aşılsın ve “yeni” olanın filizleri görülsün.
O zaman Türkiye’de birçok şeyin yeniden konuşulmaya başlandığını görebileceğiz.
Geçen aylarda Demirtaş, partisinin grup toplantısında Öcalan’ın Diyarbakır Nevroz konuşması ve Bese Hozat başta olmak üzere PKK önderliğinin Ermeni soykırımı konusundaki tutumlarını eleştirdiğim için, ismimi de vererek, “Taner Akçam geçmişten gelen önyargılarıyla yazıp çiziyor”, beyanında bulunmuştu.
Zannediyorum Demirtaş, hiç bahsetmediği ve ama ne olduğunu çok iyi bildiği bu “geçmişten gelen önyargılarımın” Türkiye’nin özgürlükçü bir geleceğinin teminatı olduğunun farkındadır!
Çünkü birey olarak geliştirmeye başladığı özgürlükçü çizgi ile PKK’nın kendi geçmişi ile hesaplaşmasının kapısı belki aralanabilecek!
Yeter ki kimse “mesafe koymanın tahammül sınırını” zorlamasın!
Oyum Demirtaş’a!