Onlar cennetin fethine çıkmışlardı,”

(Marks)

Ekim Devrimi'nin yıldönümündeyiz. Paris Komünü, Ekim Devrimi gibi tarihe damga vuran olayları çok iyi kavrayıp özümsemeliyiz. Çünkü geçmişin değerleri, geleceğin yaratılması yönünde ufkumuzu açar.

Paris Komünü (28 Mart-28 Mayıs 1871), sınıflar mücadelesi tarihine damgasını vuran ilk işçi hareketidir. Marx, cennetin fethine çıktıklarını belirttiği Paris Komünü'ne yönelik eleştirileri olsa bile, proleter, sosyalist özelliklerinin altını çizdi.

İlk proleter devrim, ilk -kuşkusuz eksik ve dayanıksız- proletarya diktatörlük biçimi, ilk sosyalist hükümetti Paris Komünü.“ diyen Lenin, Paris Komünü'nün, Sovyet yönetiminin ön tecrübesi olduğunun altını çizerek vurguladı.

Paris Komünü'nün ışığında ilerleyen Bolşevikler, proleter devrimler çağını başlattılar. Ekim Devrimi'nin yarattığı etki ile, ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra dünyanın üçte biri sosyalist güçler cephesinin içinde yer aldı. Ne yazık ki, 1990'lara gelindiğinde, sosyalizm dünya genelinde derin bir krizin içine girdi. Bu kriz bugüne değin atlatılamadığından, sosyalist solun sıkıntıları devam ediyor.

Sosyalizmin yaşadığı bu krizi fırsata çevirmek isteyenler her yönden saldırıya geçtiler. Artık proletaryadan söz edilemeyeceği, devrimler döneminin kapandığı tespitleri ortalığa saçıldı. Marksizmin öldüğü, sosyalizmin cenazesinin kaldırıldığı teraneleri okunmaya başlandı. O günlerden bu yana, karşı-devrim cephesi uydurduğu 'teorileri' benimsetmeye çalışıyor. Dönekler de karşı-devrim cephesine hizmet çabasındalar. Bütün bunlar yenilgi dönemlerinin yarattığı sonuçlar olduğundan şaşırmıyoruz. Karşı-devrimin çok yönlü saldırıları boşa çıkarılırken, gerçek kurtuluş yolunda yürünmeye devam edilmek zorundadır.

Zafere giden yollar düz değil, inişli çıkışlıdır. Bu yürüyüşlerde yenilgiler de vardır. Yenilgilerin yaşanması pes etmek, arenadan geriye çekilmek anlamına gelmez. Eğer yenilgilerden dersler çıkarılırsa, bu zafer yürüyüşüne hizmet eder. Hedeflerden sapılması yeni yenilgileri beraberinde getirir. Bundan dolayı, kurtuluş umudu daima canlı tutulmalıdır.

Paris Komünü ve Ekim Devrimi'nin de gösterdiği gibi, devrimlerin hazır kalıpları ve matematiksel formülleri yoktur. Sınıf mücadelesinin seyri, her ülkenin özgün koşullarına göre şekillenecektir. Ülkemizde yaşanacaklar da bundan farklı olmayacaktır. Bu yönüyle dünyadaki gelişmeleri yakından izlerken görüyoruz ki, pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de kritik bir süreç yaşanıyor. Asla yıkılmayacağını iddia ettikleri diktatörlüğün, ülkeyi yönetememe krizi derinleşiyor. Zaten şu gerçek biliniyor: Diktatörlükler bile, bir gün sona erer. Eğer bu gerçeğe göre hareket edilir ise, çanlar diktatörlüğün sonu haberi için çalacak.

Ancak şu yanılgıya kesinlikle düşülmemeli; sistem değişmediği sürece faşizm şekil değiştirerek devam edecektir. Komün ile Ekim ve diğer devrimlerin yarattığı deneyimlerin ışığında yürüyerek var olan sistemi değiştirmediğimiz sürece, biri gidecek diğeri gelecektir. Ve her yeni gelen bir öncekini aratır noktaya ulaşacaktır.

Köle isyanlarından Paris Komünü'ne, Ekim Devrimi'nden Küba Devrimi'ne kadar tüm isyanlar, tarih çarklarının ileriye dönüşüdür. Şundan eminiz, sınıflar mücadelesi tarihine mutlaka yeni halkalar eklenecektir. Eklenen her halkada verilecek ortak mesaj, Komün'ün ve Ekim'in enternasyonalizmini selamlamak olacaktır.

Yazıyı, Paris barikatlarından bir diyalog ile noktalayalım.

Bu, devrim mi?

  • Öyle gibi görünüyor.

  • Kiminle çarpışıyoruz?

  • Henüz bilmiyorum canım.

  • Ama anne, kime karşı dövüşüyoruz?

  • Nereden bileyim? Günde üç kuruşluk ücrete karşı! Dört franklık tereyağına karşı! Açlık ve adaletsizlikle geçen yıllara karşı!