1971 yılında yurt dışında okumaya başladığımda büyük marketleri gözümün önüne getiriyorum da, o zamanlar oralarda “Helal et” reyonları yoktu. Esasında 2003 yılında tekrar Fransa’ya geldiğimde de yoktu, büyük marketler daha da büyümüştü, Türkiye’de şubeleri açılmıştı ama o sıralarda da bu tip reyonlar yoktu. Dünyada Müslüman nüfusu artınca hemen hemen bütün marketlerde şimdi “Helal” et reyonları var.
Kimi düşünce yada yaptırımlar size saçma gelebilir ama bu karşı tarafa saygı duymamanız anlamına gelmez. Esasında saçma yerine mantıksız demek daha doğru, mesela Müslümanların 21. yüzyılda hâlâ domuz eti yememeleri mantıksız gelse de, başta da dediğim gibi bu onlarla dalga geçmeme yada garipsemem için neden değil.
Bunun sadece dine bağlı bişey olmadığını hem babamda, hem de kimi arkadaşlarımda gördüm. Türkiye’de ateist olduğunu açıklayan Aziz Nesin ölene kadar domuz eti yemedi. Çocukken kendisine söylenen günah sorunu, ateist olduktan sonra da devam etti. Verilmiş bir söz gibi, gelenekselleşmiş ve bir anlamda yapışmış artık ona. Babam gibi Avrupa’da yaşayan birçok arkadaşım da aynı durumda. Alevilerin tavşan yememesi de aynı durumda esasında, bir anlatışa göre tavşan regl olduğundan ama regl olan çok hayvan var yediğimiz.
Babama bu konuda saygı duyardım ama aynı zamanda üzülürdüm de. Nedeni çok basit, çok sık Avrupa’ya seyahat eden babam domuz olma olasılığından dolayı et yemezdi. Misafir edildiği yerlerde balık yada tavuk yoksa, diğer şeyleri yemek zorundaydı. 2-3 gün bişey değil ama 2 ay kaldığı dönemler de oldu, arka arkaya çok sık yurt dışına çıktığı da.
İnsanın dini inançlarından dolayı kendi yaşamından kimi tavizler vermesi sadece kendisini ilgilendirir ama bunu aynı türban da olduğu gibi askeri bir düzen gibi yaptırdığınızda tehlike başlamış demektir. Bunun tam Türkçesi esasında dindarlıktan dinciye geçmektir, yani Kur’an-ı Kerim’in bütün vecibelerini yerine getirmek ve çevrenin de uymasını beklemek ciddi bir tehlikedir.
Bu konu en çok kadın-erkek ilişkilerinde göze batar ve baş sorunu da (Tabi bana göre) sağlıktır. Bundan bikaç yıl önce 10-12 yaşlarında bir çocuk evinde rahatsızlandı. Hemen yakındaki bir sağlık merkezi yada hastaneye götürdü ailesi kendisini. Çocuğun testis ultrasonu çektirmesi gerekiyordu ama hem ultrasoncu hem de nöbetçi doktor kadındılar ve işlem yapılmadı çocuğa. O çocuk bikaç saat içinde yaşamını yitirdi. Gazeteler 1-2 gün yazdı ama doğal olarak olay hemen unutuldu.
Erdoğan iktidarı 3 yıl önce Helal Akreditasyon Kurumu’nu kurdu ve 3 yıl içinde bütçeden 28 milyon 574 bin lira verdi, bu yıl da 6,4 milyon ayrıldı. Bu parayla 3 yılda sadece 7 firmaya “Helal” sertifikası verilmiş. Bu kadar az başvuru olunca yada az çalışınca yeni bir iş planı yapmışlar ve artık “helal muayene” ve “helal turizm” sertifikaları da verecekler.
Bu iktidar bütün işlerini bu şekilde başlatıyor, bu muayene olayı, önce sağlık ocaklarına, arkasından da hastane mantığına sıçrayacaktır. Bu aynı zamanda bir mahalle baskısı da oluşturacak, çünkü kadınlar birbirlerine artık hangi tip doktora gidip gitmediklerini soracak ve baskı yavaş yavaş mecburiyete dönüşecek.
Türban için verdiğim ilk tepkiyi bu konuda da vereceğim, erkekler kadınları yine dinsel anlamda baskı altına alıyorlar. Dinci bir koca için karısının sağlığı, yani dalında çok iyi bir uzmanın artık hiçbir önemi yok, o kadın artık nasıl bir doktor olup olmadığını bilmediğimiz bir “Helal muayene” doktoruna gidecektir. Doğal olarak bu kadınlar için o doktorun da kadın olması mecburiyetine kayacaktır ve sonunda erkekler tarafından kapatılıp, kadının giyinme özgürlüğü diye yutturulduğu gibi, bu kez de tek tip doktora sevkedilecekler
Bu sistemin bir de yakın zamanda (İktidarda kalabilirlerse tabi, bana göre sıfır olasılık) hastanelere dönüştüğünü varsayın, bence her hastanenin 2 acil servisi olacak. Çünkü dediğim gibi burada cinsiyet ayrımı olacak.
Tabi bir de “Helal turizm” var ki, bence çok önemli. 2005’lerde Erdoğan zengini ailelerden biri Ankara’da bir otele gittiler. Kadın oteldeki bardaklarda mutlaka içki içildiğini öne sürerek sıfır bardak istemişti. Bir komi gönderip aldırmıştı otel de.
Oysa o otelin çarşaflarının üstünde kimler, ne şekilde yatmış ve neler yapılmamıştı onların üstünde.