“Ölüm haberim bir abartıydı.”[1]

Eski dünya ağırsıklet boks şampiyonunu 3 Haziran’da 74 yaşında kaybettik. Epeydir Parkinson’dan mustaripti. Konuşma dahil pek çok yeteneğini yitirmişti. Eşi Lonnie’nin deyişiyle “İnsanlarla gözleriyle, kalbiyle konuşmaktaydı”...

“Tüm organları durdu, kalbi 30 dakika daha atmaya devam etti”;[2] ardından dökülen “Gözyaşları siyah”tı.[3]

Bana Albert Camus’nün, “Ölümden üç sonuç çıkarıyorum: başkaldırım, özgürlüğüm ve tutkum,” sözlerini anımsatan ölümüne üzüldüm; boksu sevmediğim; bir spor olarak da kabul etmediğim; yaşım Muhammed Ali maçlarını siyah-beyaz TRT’de izlemeye el verdiyse de seyretmeyip, alkışlamadım…

Ben Onu hep, “Nasıl hatırlanmak istersiniz” sorusuna, “Halkını hiçbir zaman satmayan bir insan olarak,” yanıtını vermesiyle;[4] “Vietnamlılar bana hiç kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Benim Vietkong ile bir sorunum yoktur,” demesiyle sevdim ve alkışladım…

* * * * *

O sadece gelmiş geçmiş en büyük boks şampiyonu, sadece bir Amerikan siyahi haklar savunucusu değil aynı zamanda, en şaşaalı döneminde ABD emperyalizmine baş kaldırmaya, “Hayır” demeye cesaret eden bir cüretti; 68’in habercilerinden biriydi.

Clay, dünyanın en büyük ve en gelişmiş ülkelerinden birisi olan, ama aynı zamanda ırkçılığın, kölecilik kalıntılarıyla iç içe geçerek siyasetle gericiliğin özgün bir karışımının toplumsal yaşamını zerrelerine kadar nüfuz ettiği ABD’nin ırkçılığı ile ünlenen Kentucky eyaletinde, Luisville’de doğduğunda, ülke dünyayı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı’na henüz girmişti.

Ama onun ilk gençlik yılları, İkinci Dünya Savaşı’ndan “Dünyayı Hitler faşizminden kurtarmış, komünizme karşı da ‘Hür dünya’nın tek koruyucusu”, “dünyanın en büyük ekonomi ve askeri gücü”, “dünyanın tek hâkimi” olarak propaganda edilen, “Büyük Amerika” ideolojisinin biçimlendirildiği yıllarda geçti. Bu yıllarda ABD, “dünya jandarması” rolüyle dünyanın her köşesine müdahale derken, iç politikada militarizmin, beyaz ırk ve Amerikan ideallerin yüceltilmesinin koçbaşı olarak McCartyciliğin anti-komünizm etrafında yarattığı korkudan beslenerek, en gerici güçlerin basını, siyaseti, kültür alanını zaptettiği, demokrasi güçlerinin sindirildiği bir ülkeydi.

1960’da Roma olimpiyatlarında Amerika adına altı madalya kazanması da onu ırkçıların gözünde aklamadı! Boynundaki olimpiyat madalyası umursanmadan siyahlara servis yapılmayan (o dönemde ırkçılığın etkin olduğu eyaletlerde bu tür restoranlar, kapılarına, “Köpekler ve zencilere servis yapılmaz” diye yazılar asıyordu) bir restorandan atıldı. O da buna tepki olarak madalyasını Ohio nehrine attı!

Ve bir süre sonra da Müslüman olduğunu söyleyerek, Muhammed Ali adını aldı. İslâmi çevreler ABD’de siyahların bu arada Ali’nin İslâm’ın felsefesini ve ondaki ilahi ışığı gördükleri için Müslümanlığı tercih ettiğini söyleseler de gerçek böyle değildir.

1960’ların Amerika’sında siyahlar, Hıristiyan beyazların ırkçılığını protesto etmek için Müslümanlığa geçiyorlardı; yani Müslüman olmak bir protesto biçimiydi. Clay de bunun için Müslümanlığı seçmişti.

Ali’yi, Ali yapan, Vietnam savaşını götürülmek üzer askere alınmayı reddetmesiydi ki, ABD’nin Ali’ye yanıtı da; unvanlarına el koymak ve beş yıl hapis, 10 bin dolar para cezasına çarptırmak oldu.

O günden sonra artık Ali için hiçbir şey eskisi gibi olmadı; zaten zor olan yolu daha da zorlaştı.[5]

* * * * *

ABD Başkanı Obama’nın, “Bir ikonu kaybettik. Afro-Amerikalıları özgürleştiren ve kimlikleriyle gurur duymalarını sağlayan biriydi”; St. Stephen Baptist Kilisesi Baş Papazının ise, “O siyahilerin bile kendini sevmekle ilgili sorunları olduğu zamanda siyahileri sevme cesaretini gösterdi,”[6] diye betimledikleri Ali kadar “Uzun zamandır hiç kimse birleştirememişti parçalı dünyayı. Savaş karşıtları, ırkçılık karşıtları, anti-emperyalistler, Sivil Haklar Hareketi’nin günümüze uzanan sempatizanları, Müslümanlar, Marksistler, sosyalistler vd., hepsi Ali sevgisinde birleşti.”[7]

Bunun böyle olmasında bir anormallik yok mu? Jean Paul Sartre’ın, “Yekî/ê ji nav me hildibijêrin, wî/wê bi hêrs yan jî bi kulê dikujin, piştî bîst salan li ser navê wî/wê peykerê wî/wê çêdikin. Eynî mirov, him dikujin him jî li ber peykerê wî/wê axaftinê dikin, miriyekî/ê bi şan û şerefê berz dikin, daku paşê jiyana yekî/ê din bikaribin jahrî bikin/ “Aramızdan birini alıyorlar, onu öfkesinden ya da kederinden öldürüyorlar, yirmi beş yıl sonra da onun adına bir anıt dikiyorlar. Aynı adamlar, hem öldürüyorlar hem de anıt başında nutuk çekiyorlar, bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, daha sonra bir başkasının yaşamını zehir edebilsinler,” uyarısını “es” geçmeyenler için elbette var.

“Nasıl” mı?

Tüm haber kanallarında, görsel ve yazılı medyanın neredeyse tamamında Cassius Marcellus Clay’den Muhammed Ali’ye evrilen bir adama, bir sporcuya ve bir boksöre ilişkin övgüler yer aldı.

Kendini sol cenahta görenlerin ağırlıklı olarak övgülerinde vurgu yaptıkları tema, Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşı ve bu nedenle askerliği reddi ile, ABD başta olmak üzere siyahilere karşı uygulanan ırkçılığa karşı takındığı protest tavırdır. Muhammed Ali’nin Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’ya “Sizi ABD dahi deviremedi” sözleri önemsiz ya da az önemli laflar ve yaşanmışlıklar değildir.

Tüm bunlara rağmen sol düşünce ve cenah açısından dile getirilmesi gereken bir konu da şu olmadır;

Cassius Marcellus Clay’den Muhammed Ali’ye evrilen söz konusu yaşamda, sondan başa doğru bakıldığında “savaşa ve ırkçılığa” indirilmiş bir yumruk serüveninde elbette takdir edilecek çok şey bulunabilir ve bulunmalıdır da…

Lakin sonuç olarak siyahilere yönelik tutuma ve Vietnam Savaşı karşıtlığına yönelik muhalif duruş güzelliğini ve toplumsal kazanımı sonraki süreçte Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçerek göstermek yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzemiştir.[8]

* * * * *

Tayfun Atay’ın, “Ali, bir ‘seküler-İslâm’ timsaliydi!”[9] varsayımı oldukça tartışmalıdır; Ali Sirmen’in, “O dini vecibelerini yerine getirme konusunda titiz, mutekit bir Müslümandı. 22 yaşında, o dönemde herhangi bir Amerikan zencisinin başına gelebilecek türden bir haksızlığa kızarak, ihtida eden Ali’nin Müslümanlığı, ırkçılığa, sömürüye, savaş kışkırtıcılığına karşı başkaldıran bir Müslümanlıktı. Adını doğru koymak gerekirse, Ali’nin İslâmı, mazlumun İslâmıydı,”[10] sözleri gibi…

Unutulmasın: ABD’de Martin Luther King’in 1963 Ağustos’unda namlı ‘Bir Hayalim Var’ konuşmasını yaptığı dönemde trendler sivil haklar, entegrasyon iken; 22 yaşındaki Ali açıkça ırk ayrımcısı reaksiyoner bir hareketten etkilendi. Kin ve nefret telkin eden, beyazları “mavi gözlü şeytan”, kendini ise “mesih” ilan etmiş Elijah Muhammed’in “İslâm Ulusu” hareketine katıldı, “PR adamı” oldu. Değişimi yaş aldıkça geldi. Elijah Muhammed’in 1975’teki ölümüyle ayrılıp “hakiki İslâm” olduğuna inandığı yolu seçti.[11] Ama, örneğin İslâmcı fundementalizm ya da IŞİD benzeri oluşumlar karşısında sessiz kalmayı yeğledi.

Tam da bu noktada: “Hangi Muhammed Ali?” sorusu hatalı aslında. Doğru soru şu: Sizin Muhammed Ali’niz hangisi?

Tamam, şu konuda hemfikiriz. Tarihin en büyük spor insanı öldü. Öyle olmasa dünyanın tüm gazeteleri, tüm TV bültenleri onunla başlamaz, herkes aynı adamın birbirinden güzel resimlerini manşete koymazdı. O başkaydı, evet. Yaptıklarıyla, söyledikleriyle hepimizi bir yerden başka bir yere taşıdı. Kimse onun kadar bir spor dalını etkilemedi. Kimse onun kadar genel olarak spor kültürünü değiştirmedi. Bir sporcu olarak kimse onun kadar toplumsal hayatın belirleyicisi olmadı.

Ama bu Ali’nin birden çok yüzü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Büyük bir Ali hayranı olan ve hakkında kitap yazan New Yorker dergisinin genel yayın yönetmeni David Remnick, Ali öldükten sonra yazdığı yazıda şunu net olarak vurguluyor. Parkinson’a yakalandıktan sonra kamusal imgesi değişti Ali’nin. “Evcilleşti.” Herkesin Ali’si oldu. Reagan’a destek verdi örneğin. Çok suya sabuna dokunmaz hâle geldi. Büyük bir şampiyon ve büyük bir star olarak hayatına devam etti. Aslında o günden sonra herkesin Ali’si oldu. Ondan evvel bazılarının pek haz etmediği biriydi. Hele de devletin.

Yani demem o ki, bugünün sembol Ali’si, bugünün “pop imgesi”, herkeslerin sevgilisi Ali başka, hayatının ilk 40 yılındaki “gerçek” Ali başka. Onun sihri son yıllardaki “kullanışlı” hâlinde gizli değil.[12]

* * * * *

Ve nihayet Cassius Marcellus Clay, Jr., namı diğer Muhammed Ali, daha toprağa girmeden cenazesi üzerinden “prim yapma”ya kalkışanlar da altını çizdiklerimize mündemiç bir soru(n)dur.

“Nasıl” mı?[13]

Ali’nin ölümü, dünya genelinde büyük üzüntü yaratırken, AKP iktidarının havuz medyasının riyakârlığını da tüm çıplaklığıyla ortaya serdi

Demokrasi, barış, insan hakları söylemlerinin yalan olduğunu, halklara karşı nefret suçu işlediklerini, ırkçılık yaptıklarını iyice açık ettiler. Havuz medyası (‘Yeni Şafak’, ‘Akşam’, ‘Star’, ‘Sabah’, ‘Taraf’) barış ve adalet için savaşan Ali’nin meziyetlerini yazarken, Ali’ye zulmeden “ırkçı beyaz iktidar”ın benzeri konumunda olduklarını gizlemeye çalıştılar.[14]

Ali’nin cenazesi için Louisville’e giden Cumhurbaşkanı Erdoğan,[15] programını yarıda keserek Türkiye’ye dönmek zorunda kalırken; Ali ailesinin sözcüsü Bob Gunnell, cenaze töreni programına daha sonradan konuşmacı olarak iki ismin daha eklendiğini belirterek, Erdoğan ve ikinci Abdullah’ın konuşması programdan çıkarıldığını duyurdu.[16]

Muhammed Ali’nin cenazesinin defnedilmesinin ardından KFC Center’da yapılan son törende Haham Michael Lerner konuşmasına, “Seçimle işbaşına gelen yetkililere işkenceye son vermelerini söyleyin. Bu ülkede 2008’de ekonomik kriz yaratan bankalara ve büyük şirketlere, gelir dağıtımı adaleti istediğinizi söyleyin. Şiddet kullanan kullanan politikacılara dur deyin, savaşlara dur deyin. Türkiye’nin liderlerine Kürtleri öldürmeyi durdurmayı söyleyin. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya, iç güvenliği sağlamanın yolunun Batı Şeria’yı işgal etmeyi durdurmak, Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmaktan geçtiğini söyleyin,”[17] dedi.

Bu bağlamda hayatına uygun bir dünya finali yaptı Ali. “Bulunduğu yerden kırk Yasin okuyup ruhuna hediye etmek varken binlerce mil yol kat edip canlı yayın kameralarının önünde kısa bir aşr-ı şerif okuma gayretleri de yine aynı Ali kriterlerine takılmıştı aslına bakarsanız.”[18]

* * * * *

İnsan, karmaşık bir varlık. En cüretli isyanlarla, en uysal uzlaşmacığı barındırabiliyor bünyesinde. Bir ırkçılığa tepkisini, bir başka ırkçılığa sığınarak verebiliyor. En yalınkat radikalizmle, en koyu muhafazakârlık arasında salınabiliyor. Ve ömrüne şampiyonlukları, zaferleri, şaşaayı, şanı, şöhreti ve unutulmayı, yok edilmeyi, aşağılanmayı sığdırabiliyor.

Ali de, böyle bir insan. Ölümünden Erdoğan’ın da, Obama’nın da, ırkçılık karşıtlarının da, devrimcilerin de bir pay çıkarması bundan.

Ama belki de “altın vuruş”, ‘Biz onu bir İslâmcı olarak değil, bir ırkçılık ve savaş karşıtı, bir aktivist olarak görmeyi istiyoruz,’ tavrıyla Erdoğan’ı yüz geri eden ailesinden geldi. Biz de onu bu yönleriyle hatırlayacağız.

O hâlde diyebiliriz ki, “Comple promissum/ “Söz verdiğini yap” ilkesinden ödün vermeyen Ali’nin bize bıraktığı miras, “Şu hayatta önemli olan tek şey, bir insanın ‘ben gerçekten yaşadım’ diyebilmesidir. Onun dışında hiçbir şeyin önemi yok,” sözüdür Jean Paul Sartre’ın…

27 Haziran 2016 19:11:24, Ankara.

N O T L A R

[*] Newroz, Eylül 2016…

[1] Mark Twain.

[2] Tüm Organları Durdu, Kalbi 30 Dakika Daha Atmaya Devam Etti”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2016, s.18.

[3] “Gözyaşları Siyah”, Cumhuriyet Sokak, 5 Haziran 2016, s.20.

[4] “Cenaze Cuma Günü Kaldırılacak”, Birgün, 6 Haziran 2016, s.14.

[5] İhsan Çaralan, “Bu Dünyadan Bir Muhammed Ali Clay Geçti!”, Evrensel, 6 Haziran 2016, s.3.

[6] “Efsaneye Yakışan Uğurlama”, Cumhuriyet, 11 Haziran 2016, s.2.

[7] Fırat Mollaer, “Muhammed Ali, Politik Anlamı ve Muhafazakârlar”, 9 Haziran 2016… http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7721/muhammed-ali-politik-anlami-ve-muhafazakârlar

[8] İsmail Topkaya, “Nam-ı Diğer Muhammed Ali”, 6 Haziran 2016… http://sendika10.org/2016/06/nam-i-diger-muhammed-ali-ismail-topkaya/

[9] Tayfun Atay, “Muhammed Ali, Bir ‘Seküler-İslâm’ Timsaliydi!”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2016, s.2.

[10] Ali Sirmen, “Zalimin İslâmı Mazlumun İslâmı”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2016, s.6.

[11] Ceyda Karan, “Muhammed Ali Kim, Siz Kim...”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.7.

[12] Bağış Erten, “Hangi Muhammed Ali?”, Cumhuriyet, 8 Haziran 2016, s.17.

[13] “Burada herkes adına ciddi bir ‘ikiyüzlülük’ var. Ali hakkında söylenen her şeyde büyük oranda bir doğruluk payı var ama bu sene bu ülkede benzer bir sporcu vardı ve bütün emeği burnundan fitil fitil getirildi. Amedspor’un ve oyuncusu Deniz Naki’nin bu sene yaşadıklarını hatırlıyor musunuz? ‘Barış’ dedikleri için, ‘Irkçılığa karşıyız’ dedikleri için, ‘Çocuklar ölmesin maça gelsin’ dedikleri için başlarına neler geldi? Deniz Naki’nin aldığı 12 maçlık ceza niye verilmişti? (İlker Aktükün, “Muhammed Ali, Deniz Naki ve İkiyüzlülüğümüz!”, Evrensel, 9 Haziran 2016… http://www.evrensel.net/yazi/76807/muhammed-ali-deniz-naki-ve-ikiyuzlulugumuz) Ayrıca bkz: “Erdoğan: Cenazesinde Gelip Konuşayım”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2016, s.4; “Irkçılara ‘Söz Hakkı’ Yok”, Gündem, 8 Haziran 2016, s.13.

[14] “Yumrukları Riyakârlığı da Yere Serdi”, Gündem, 6 Haziran 2016, s.13.

[15] Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bloomberg’de Muhammet Ali için kaleme aldığı makalede, “Dünyanın sorunlarını çözmek için Muhammed Ali’nin mirasını kullanın” başlıklı yazıda “dünyanın her yerinden insanlar Ali’nin sporcu kişiliğinin yanı sıra siyasi duruşundan da etkilenmişti. İnsanlığın her zamankinden daha büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu bu dönemde Ali’nin barış, özgürlük ve dayanışma mesajı Türkiye’nin politikalarına yol gösteriyor,” dedi. (“Konuşamadı Makale Yazdı”, Cumhuriyet, 10 Haziran 2016, s.13.)

[16] “Erdoğan Muhammed Ali’nin Cenazesinde ‘Bozulunca’ Programını Yarıda Kesti”, 10 Haziran 2016… http://www.diken.com.tr/erdogan-muhammed-alinin-cenazesinde-bozulunca-programini-yarida-kesti/

[17] “Muhammed Ali’nin Cenaze Töreninde Erdoğan İçin Ağır Sözler”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2016, s.11.

[18] Turgay Oğur, “Kendi Cenazesini Tertip Eden Boksör”, 13 Haziran 2016… http://www.meydangazetesi.com.tr/kendi-cenazesini-tertip-eden-boksor-makale,3620.html