8 Mart Dünya Kadınlar Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da buruk kutlanacak. Salgın bütün alanları olumsuz etkilemekle birlikte, kadını ve kadına ait alanları derinden etkiledi. Her yönüyle küresel ve salgının yarattığı kriz uluslararası kadın dayanışmasının bir kez daha önemini ortaya koydu. Sağlık, eğitim, sosyal alanlar, temizlik sektörleri başta olmak üzere riziko öncelikli olan meslek gruplarında en fazla yine kadınlar kendi sağlıklarını tehlike altına alarak çalışmaktalar. Home Office ev yaptırımı kadına olan yükü daha da artırdı.
Bütün bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet, fiziksel taciz vs. olaylar salgın döneminde daha da artış gösterdi. Almanya’da alınan kapanma kararları ile birlikte uzun süre çiftlerin evde kalması, aile içi şiddeti beraberinde getirdi. Federal Kriminal Dairesi araştırma sonucuna göre, 2019 yılında 135 kadın eski eşi ya da erkek arkadaşı tarafından öldürüldü. 63 kadın ağır yaralanırken, 5 kadın da kayboldu. Hamburg eyalet hükümetinin Sol Parti’nin konuya ilişkin verdiği yanıtına göre; bu eyalette sadece 2020 yılında 1211 kadına yönelik şiddet sayısı tespit edildi, bu günde 13 şiddet olayları yaşanıyor anlamına geliyor.
Federal hükümetin Covid-19 pandemisi nedeniyle tedbirler alma girişimleri de kadın noktasında etkisiz kaldı. Merkel yönetimindeki koalisyon hükümeti pratiksel anlamda kadına yönelik politikalarda sınıfta kaldı. Eşleri ya da erkek arkadaşları tarafından özellikle pandemi nedeniyle kaldıkları evden çıkmak zorunda kalan kadınlara yönelik sığınma evleri yetersiz. Almanya’da tüm kadın cinayetleri üstelik haberlere yansımıyor. İlişkilerde yaşanan şiddete gösterilen tepki ancak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Uluslararası Mücadele Günü’yle sınırlı kalıyor.
Almanya’da kadın cinayetleri bireyselleştiriliyor. Medyada konu edilen cinayet haberlerinde genelde ‘ aile trajedisi’, veya ‘kıskançlık dramı’ gibi başlıklar üstelik bu tür şiddet içeren toplumlarda fail ya da mağdur göçmen kökenli ise bu daha fazla Alman medyasında yer alıyor.
ŞİDDET İKTİDARIN DIŞA VURUMUDUR
Önceki gün Türkiye kamuoyu, Samsun’da eski eşi tarafından beş yaşındaki kız çocuğunun önünde öldüresiye kadar dövülen kadın şiddeti ile uyandı. Aynı gün içerisinde 92 yaşındaki yaşlı bir kadın, 21 yaşındaki bir erkek tarafından cinsel tacize uğradı. Kadına yönelik şiddeti protesto eden kadınlar, transseksüeller polis şiddetince gözaltına alındı.
Kadın örgütleri tarafından açıklanan rapora göre Türkiye’de geçen yıl 300 kadın eşi tarafından öldürüldü. Kamuoyunun tepki gösterdiği olaylar sosyal medyanın yaygınlık kazanmasıyla görünen olaylar. Bir de kamuoyuna hiç yansımayan olay, cinayetler, şiddet ve cinsel tacizleri düşünün.
Hannah Arendt’e göre, şiddet iktidarın dışa vurumudur. İktidarları şiddet ayakta tutar ve aynı zamanda keyfilik unsuru taşımaktadır. Devlet en güçlü şiddet aracını elinde bulundurur ve bunu paylaşmak istemez ve her zaman şiddete ihtiyaç duyar.
Türkiye’de son yıllarda artan kadına yönelik şiddetin temel nedeni devlet otoritesi ve siyasal kaynaklıdır. Patriyarkal/ataerkil, din, gelenekler, mahalle baskısı ve ‘kutsal erkeklik’ gibi egemen ideoloji kadına yönelik kıskacı artırmaktadır. Polisin şiddet uyguladığı toplumda erkeğin de kadına şiddeti ‘kutsal aile bekasını’ korumak adına meşru sayılmaktadır. Devlet ve din otoriteleri tüm kurumlarıyla kadına şiddeti onaylamakta ve kimi zaman tanımlamaktadır.
Çözüm çürümüş bir sistemin onarılmasıyla ve toplumsal aydınlanma ile mümkün olabilir. Bu da kadınların elinde. Çok kültürlü, kimlikli, çok dilli, dinli bir sivil toplum yaratılmasıyla mümkün olabilir.
2014 yılından beri Türkiye’nin de imzacı olduğu kadına yönelik erkek şiddetinin önlenmesi noktasında kadınlar için hayati öneme sahip İstanbul Sözleşmesi, kadının konumunu sadece cami, ev/ mutfak ve kışlalarda gören AKP iktidarı ve onun yandaş medyası tarafından hedef alınmaktadır.
İstanbul Sözleşmesinin en önemli maddelerinden biri, kadın ile erkek arasındaki temel eşitliği teşvik etmek, taraf devletlerin cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmeleri, şiddeti önlemede ve mücadelede bütüncül politikalar uygulanması gelmektedir.
Kadın politikalarında milliyetçi, doktrinci ve Diyanet çizgisinden öte gidemeyen AKP iktidarı kadına yönelik şiddetin sorumlusudur. Kadınıyla, eşcinseliyle, transseksüeliyle bütün kimliklerin, kültürlerin, milletlerin, dil ve dinlerin bir arada yaşayabileceği ‘şenlikli bir toplum’ yaratma arzusuyla Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Bir transseksüelin paylaşımından alıntı ile…’ Biz yaşadıkça çıldırın’..