24 Haziran 2022
Alman tekelci burjuvazisi siyasi temsilcilerine ne kadar teşekkür etse, o kadar az kalır herhalde. Çünkü şimdiki Federal Hükümet 1945 sonrasında belki de ilk kez bu kadar açık bir biçimde Alman emperyalizminin çıkarlarına sahip çıkıyor ve toplumun genelini bu çıkarların hizmetine sokmaya çalışıyor. Alman sosyal demokratları ve Yeşiller partisi bunun için gerçekten biçilmiş kaftan, çünkü gerçek yüzlerini ve düşüncelerini gizlemeye bile gerek duymuyorlar artık.
Örneğin SPD Başkanı Lars Klingbeil tam da Alman faşizminin Sovyetler Birliğine saldırısının 81’inci yıldönümünden bir gün önce yaptığı ilkesel konuşmasında, “Almanya yaklaşık 80 yıl kendini kısıtlamasından sonra uluslararası politikada yeniden öncü güç olma hakkını kullanmalıdır” ve “bu nedenle barış politikasının aynı zamanda askeri şiddetin politikanın meşru aracı olarak algılanması anlamına geldiğini düşünüyorum” diyerek emperyalist saldırganlığın sözcüsü olduklarını kanıtladı.
Ancak Almanya’daki egemen siyaset tüm bu agresif söylemine rağmen Batının dünya çapındaki hegemonyasının zayıflamakta olduğunun da çok iyi farkında. Bu nedenle bugün Elmau’da Almanya’nın başkanlığında başlayan ve Britanya Dışişleri Bakanı Liz Truss’un “ortak refahımızı savunacak iktisat NATO’su” olarak tanımlanan G7 Zirvesini hegemonya mücadelesinin aracı olarak kullanmak istiyorlar. BM üyesi devletlerin sadece yüzde yirmisinin Batının Rusya’ya yönelik politikasını desteklediği gerçeğinden hareket eden Berlin, G7 Zirvesine Arjantin, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan ve Senegal’i davet ederek bu ülkeleri G7 politikalarına eklenmeye çalışıyor. Ancak bu girişimin pek kolay sonuç vermeyeceği de şimdiden belli.
Rusya ile olan ekonomik ilişkilerini derinleştiren ve Rus petrolü ithalatını artıran Hindistan hâlâ Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını istiyor. Senegal ve Endonezya da en azından yaptırımların hafifletilerek küresel gıda darboğazına karşı Rus tahılı ve gübresinin satışının olanaklı olmasını istiyorlar. Dahası Senegal Başkanı Macky Sall mayıs sonunda Dakar’da Şansölye Scholz’u ağırlarken Rusya’yı izole etmek yerine görüşmelere ağırlık verilmesi gerektiğini söyleyerek, Afrika Birliği Başkanı sıfatıyla Soçi’ye Putin ile görüşme yapmaya gideceğini açıklamıştı. Aynı şekilde Endonezya Başkanı Joko Widodo’nun da G7 Zirvesinin hemen ardından Putin ile görüşeceği biliniyor.
Arjantin ise bir süredir Brezilya, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Afrika, Hindistan ve Rusya Federasyonu’nun oluşturdukları BRICS ittifakının üyesi olmaya çalışıyor. Batılı uzmanlara göre Arjantin’in G7 politikalarına yakınlaşması pek olanaklı değil. Örneğin Boston Üniversitesi öğretim üyesi Jorgen Heine “Arjantin geleceğini eski Avrupa veya Kuzey Atlantik’te değil, yeni Güney’de görüyor” tespitini yapıyor. Sahiden de Arjantin mayıs ayında yapılan “BRICS-Plus” toplantısına dışişleri bakanını göndermişti. Arjantin’in yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Kazakistan, Mısır, Nijerya, Senegal, Suudi Arabistan ve Tayland da “BRICS-Plus” toplantısına katılmışlardı.
Alman emperyalizmi G7 Zirvesine belirttiğimiz beş ülkeyi davet ederek BRICS ittifakının genişlemesini engellemeye ve Batının hegemonyasına karşı çıkışları baltalamaya çalışıyor. Çünkü BRICS ittifakının genişlemesinin dünya nüfusunun neredeyse yarısını temsil eden ve ekonomik yetiler açısından G7 ülkelerine rakip olabilecek ciddi bir karşıt cephe anlamına geleceğini biliyor. Batı açısından durumun vahameti geçen cuma günü çevrim içi gerçekleştirilen “BRICS-Plus” toplantısında görülmüştü. Toplantıya katılan ülkeler “Soğuk Savaş mantalitesini ve Batının hegemonyasını kabul etmiyoruz” açıklamasını yapmışlardı.
Kısacası Batının hegemonya mücadelesi bütün araçlarla sürmeye devam ediyor. Ancak emperyalist cephe elindeki tüm askeri ve ekonomik üstünlüğe, uluslararası kurumlarına ve propaganda araçlarına rağmen dünyayı kontrolü altına alabilmiş değil. Saldırganlıklarının temel nedeni de budur aslında.