Önceki gün 15 Temmuz çakma darbesinin yıldönümünü anma bahanesiyle AKP ve müttefiklerinin gerek Türkiye'de, gerekse yurt dışında demokrasi ve barış güçlerine karşı yeni saldırılarını ibretle izledim.
Erdoğan'ın tahrifat, şişinme ve tüm muhaliflere tehditler dolu konuşması şaşırtıcı değildi... Geçen yıllardaki anma konuşmalarına göre bu senekinin daha kapsamlı, ayrıntılı ve saldırgan olmasının nedeni, hiç kuşkusuz, son NATO zirvesindeki birbiriyle çelişkili konuşmalar nedeniyle Türkiye kamuoyunda iyiden iyiye sarsılmış bulunan itibarını ihya etme hesabına dayanıyordu.
Değerli meslektaşım Ragıp Duran, Yunanistan'da TVXS ajansına yazdığı, bizim de İnfo-Türk'te Fransızca'sını paylaştığımız "Avrupalı Erdoğan'ın abrakadabra manevraları!" başlıklı yazısında durumu çok iyi özetliyor:
"O bir kara kutu mu? Ne yapacağı kestirilemeyen bir lider mi? Yoksa tamamen fırsatçı bir lider mi, hatta özellikle ciddi sağlık sorunları yaşadığı bir dönemde iktidarını korumak söz konusu olduğunda son derece kaypaklık gösteren biri mi?
"Batılı gözlemciler ve siyaset bilimciler bu sorulara iyi bir yanıt bulamıyor. Ancak onu en az 30 yıldır tanıyan Türk ve Kürt muhalif gazeteciler ve akademisyenler, Tek Adam'ın takla atmalarına hiç şaşırmıyor. Kendisinin bu alanda bir usta olduğunu söylemek gerekiyor. Ve bu, Erdoğan'ın daha üç saat önce açıkladığı bir şeyi tamamen nakz etme hüneri göstermiş olması da ilk kez değil.
"10 Temmuz'da Vilnius'taki NATO zirvesi için yola çıkmadan önce İstanbul havaalanında şunları söylemışti: 'Bize verdikleri sözleri tutmalarını istiyoruz. Önce onlar Avrupa Birliği (AB) yolunu açsınlar, biz de İsveç'e NATO yolunu açalım'.
"Bu tuhaf ve hatta anlaşılmaz bir açıklamaydı, zira NATO ile AB arasında organik bir ilişki yoktu. Dahası, Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasının önünü açabilecek olan da NATO değildi.
"Dahası, çok kişi Erdoğan'ın en az bir yıldır NATO'ya katılmak isteyen İsveç'e karşı sürdürdüğü vetosunda ısrar edeceğini sanıyordu. Bu açıklamadan belki de sadece beş saat sonra, Vilnius'ta Ankara, NATO ve Stockholm arasında yapılan üçlü zirvenin ardından, NATO Genel Sekreteri Erdoğan'ın İsveç'in örgüte katılımını kabul ettiğini açıkladı.
"AB artık Ankara'nın gündeminde değil. Almanya Şansölyesi, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye özel raportörü ve İtalya Başbakanı Türkiye'nin AB üyeliğine kategorik olarak ve açıkça karşı çıktılar. Türkiye'deki muhalifler, Ankara'nın ancak Erdoğan'ın AB ilke ve değerlerine saygı göstermesi halinde AB'ye tam üye olabileceğine ve şu anda durumun hiç de böyle olmadığına dikkat çektiler.
"Aralarında HDP'nin eski başkanı Selahaddin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala'nın da bulunduğu binlerce muhalif, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve hatta Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ cezaevinde.
"Erdoğan'ın yerel seçimlerin yapılacağı 31 Mart 2024 tarihine kadar daha da çıkmaza girmesi muhtemel. Ekonomi kötüden daha kötüye gidiyor, bu yüzden seçimi kazanmak için Türk vatandaşlarının Schengen ülkelerinde serbest dolaşımının ve AB ülkelerinden yeni yatırımların sağlanacağı gibi vaadlerde bulunması gerekiyor. "
NATO Zirvesi skandalını unutturmak için 15 Temmuz törenleri
İşte yeni mucizeler bulma kıvranışları içinde 15 Temmuz çakma darbesinin yıldönümü Erdoğan ve destekçilerine ilaç gibi geldi.
Bu vesileyle Türkiye'de misli görülmemiş çapta törenler ve gösteriler düzenlenirken, bir hafta önce Erdoğan'ın geri adım atarak genişlemesine destek verdiği NATO'nun genel merkezindeki Türkiye Daimi Temsilciliği'nde NATO Türk Askeri Temsil Heyet (TMR) Başkanı Korgeneral Göksel Kahya'nın da söz aldığı görkemli bir anma töreni düzenlendi.
Toplantıyı açan Türkiye'nin NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Levent Gümrükçü, 15 Temmuz gecesi her görüşten insanın tek vücut olup kenetlenerek Türkiye'yi bir felaketin eşiğinden döndürdüğünü belirttikten sonra karanlık ve sinsi bir yapının kanserojen hücre gibi büyüyerek Türkiye'de darbe yapmaya kalkışmasının herkes için acı verici ve düşündürücü olduğunu vurguladı.
Oysa büyükelçinin "kanserojen bir hücre gibi büyüyerek darbe yapmaya kalkıştığını" söylediği yapının yurt dışındaki örgütlenmesine en büyük destek Türk Devleti'ni temsil eden büyükelçiliklerden ve onlara bağlı kurumlardan gelmişti.
Özellikle Belçika'da, çakma darbe girişiminden önce TC'nin Brüksel büyükelçileri Gülenci hareketin Avrupa başkentindeki en büyük destekçileri ve işbirlikçileriydi, üstelik o dönemde yurt dışında Kürtlere karşı devlet cihadını Gülenci örgütlerle birlikte yürütüyorlardı.
Örneğin, 29 Ağustos 2011 tarihli Türkçe haber sitelerinde yayınlanan bir röportajdaki fotoğrafta Gülenci çatı örgütü Fedactio'nun verdiği iftar yemeğinde Prof. Dr. Halife Keskin, T.C. Brüksel Büyükelçilik Maslahatgüzarı Tufan Korkut ve T.C. Brüksel Başkonsolosu Mehmet Poroy baş köşede yer almaktaydı...
İftar sofrasında onlarla birlikte Belçika İslam Temsil Kurumu’ndan Coşkun Beyazgül ve Şemsettin Uğurlu, Milli Görüş’çü Belçika İslam Federasyonu Başkanı Zeki Bayraktar, Emirdağlılar Derneği Başkanı Metin Edeer, Belçika İslam Kültür Merkezi Birliği Başkanı Erdoğan Çelik, Tayyipçi Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD)'in başkanı Eşref Yağcıoğlu ve Belçika siyasetinde bakan, milletvekili ya da belediye meclisi üyesi olarak yer alan Türk kökenli politikacılar da hazır bulunmaktaydı.
O kadar ki, Türk göçmenlerin Belçika'ya gelişinin 50. yıldönümünü kutlama programlarının organizasyonu da 2012 yılında Gülenci çatı örgütü Fedactio'ya havale edilmiş, programın açıklandığı 10 Şubat 2012 tarihli toplantıda TC Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay Fethullah Gülen'cilere övgüler düzmüştü.
Durumu kurtarmak için Türk-İslam cihadı...
15 Temmuz'u anma gösterilerinin hemen ardından Erdoğan'ın "durumu kurtarma" operasyonlarından önemli biri de bugünden itibaren Körfez'deki İslam ülkelerine yapacağı üç günlük para bulma seyahati olacak.
Erdoğan, NATO zirvesi dönüşü uçakta yaptığı açıklamada "Körfez ülkelerine yapacağımız ziyarette Türkiye'ye verecekleri destekleri bizzat görme, yaşama imkânımız olacak. Daha önce yaptığım görüşmelerde kendileri söyledi. 'Türkiye'ye ciddi yatırımlar yapmaya biz hazırız.' Bunu bu ziyaretle birlikte de inşallah noktalamış olacağız. Bu yatırımlar belki bizde olacak, belki Suudi Arabistan'da, Katar'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde olacak" demişti.
Reuters'ın bir haberinde Körfez ülkelerinden sağlanması beklenilen toplam yatırım miktarı için 30 milyar dolar rakamı ifade edilirken, Bloomberg'de yer alan bir haberde de işbirliği yapılacak alanlarda doğrudan yatırımın yanı sıra özelleştirmeler ve şirket alımları formüllerinin de masada olacağı, yetkililerin bu anlaşmalardan ilk etapta en az 25 milyar dolarlık yatırım beklediği belirtilmişti.
Erdoğan yönetiminin İslam ülkelerine yönelik bu açılımının yanı sıra bir de başını çektiği Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)'ı kullanarak başlatmış olduğu AB ülkelerine yönelik yeni huruç hareketi de dikkatlerden kaçmıyor.
Bu bağlamda, TDT)Genel Sekreteri Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev, TDT ile Avrupa Birliği arasında "sağlam bir zemin" oluşturmak üzere 4 Temmuz'da Brüksel'deki AB kurumlarını ziyaret etti.
Türkiye'nin AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakçı da bu ziyaret dolayısıyla TDT üyesi ülkeler büyükelçileri ile AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi temsilcilerine bir resepsiyon verdi.
Resepsiyonda konuşan Ömüraliyev TDT'nin 160 milyonluk nüfusunun 50 yıl içinde 200 milyona ulaşacağını, dünya ekonomisinin yüzde 3'ünü oluşturduğunu, bunun 20-30 yıl içinde en az yüzde 5 seviyesine çıkacağını ifade etti.
TDT ülkelerinin enerji arzı ve güvenliğinde önemli yeri bulunduğunu, Asya ile Avrupa arasında hayati bir transit rotası olduğunu da hatırlatan Ömüraliyev, bu rolün gelecekte giderek artacağını belirterek "Türk devletleri küresel gıda ve enerji güvenliği ile kesintisiz mal arzını sağlamaya hazırdır"dedi.
Büyükelçi Faruk Kaymakçı da Türk topluluklarının sadece Orta Asya'da ve Anadolu'da değil, Ukrayna, Balkanlar ve Avrupa gibi geniş bir coğrafyada bulunduğunu, TDT ülkelerinin 1 Trilyon Euro'luk gayrisafi milli hasılaya sahip olduğunu, dünyanın geri kalanıyla da 800 Milyar Euro'luk ticaret hacmi bulunduğunu belirterek "Orta Asya ve Türk dünyası, Avrupa için özellikle ulaştırma, enerji gibi alanların yanı sıra barış ve istikrar için de önemlidir. Bu nedenle TDT'nin Brüksel'de daha fazla mevcudiyetinin olması, AB'nin TDT ile daha iyi ve yapısal ilişkiler geliştirmesi gerektiğine inanıyoruz" dedi.
Evet, Türkiye 1949'dan beri Avrupa Konseyi'nin, 1952'den beri NATO'nun tam üyesi, 1996'dan beri de Avrupa Birliği'nin aday üyesi ama, yıllardan beri de hem İslam ağırlıklı 57 ülkenin üyesi bulunduğu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)'nin, hem de biri AB'den olmak üzere yedi devletin, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Macaristan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan'ın üye olduğu Türk Devletleri Teşkilatı'nın üyesi...
İşte Batı dünyasında yaptırım gücü giderek zayıflayan Erdoğan, bundan böyle bu Batı ötesi iki uluslararası teşkilattaki ilişkilerini güçlendirerek yeni bir Türk-İslam cihadının başını çekmeye hazırlanıyor.
2013'den beri Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİO) ve 2017'den beri Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ile diyalog ortaklığı da cabası…