Sevgili okuyucular,

Ülkemiz Türkiye, tarihinin en önemli ekonomik krizi ile karşı-karşıyadır. Son yılların ekonomik büyümesi giderek taban yapmış, AKP devletinin yanlış ekonomik, politik öngörüleri ülkeyi içinden çıkılmaz maceralara sürüklemektedir.

Ekonomik büyümenin, sadece hızı düşmemiş, aynı zamanda daralmış ve giderekten bu daralma devam etmektedir. 2007-2008 yıllarda, 5,5- 6’lar civarında olan ekonomik büyüme 2015 yılı için 2,8 olarak öngörülmektedir.

Önümüzdeki yıl bu büyümenin beklenin de altında olacağı ekonomistler tarafından her fırsatta anlatılmaktadır. Sıcak para girişi, Avrupa ekonomilerindeki göreceli ‘iyileşme’ ile birlikte Türkiye’deki borsadan ve yüksek faiz aktaran alanlardan çekilmeye başlamasıyla, Türkiye ekonomisi durağanlık sürecine doğru adım-adım ilerlemeye başladı.

Türk lirasının, yabancı paralar nezdinde değer kaybı giderek yoğunlaşmış, bu vesile ile cari açıktaki makas giderek açılmaktadır.

2015 yılı itibarı ödenmesi gereken borç miktarı, 170 Milyar doların üzerinde olacaktır. Doların enflasyon üzerideki baskısı giderek yoğunluk kazanmaktadır.  Önümüzdeki dönemde enflasyonda çift haneli rakamları gördüğümüzde şaşırmış olmayacağız.

Ekonomideki bu veriler, Ülke yönetimini gasp eden AKP devletinin haddinden fazla zorlandığını ve AKP devleti ekonomik krizden çıkış yolunun, diktatörlüğe, tek adam yönetimine doğru hızla yol almak için çaba harcadığını görmekteyiz. Türkiye ekonomisi, Real sektörden çok, banka sermayesi üzerinden palazlanan, bir gecede milyon dolarlar vurgun yapanların, yatırım yaptıkları bir ülke ekonomisi görümündedir.

AKP devleti ekonominin genel çıkarlarından çok, AKP ve İslami çevrelerce oluşturulan, yeşil sermayenin palazlanmasına hizmet etmiştir. Yeşil sermayenin palazlanmasında, iki ana akım yatırım alanı söz konusudur. Birincisi, kaçak para cenneti durumundaki ülkemizde, kayıt dışı ekonominin ciddi şekilde payı vardır. İkincisi ise, yine kayıt dışı ekonomiye bağlı olarak, plansız, geleceği olmayan, sadece iktidarı kontrol edenlerin nemalandığı bir alan olan inşaat sektörüdür.

Gelinen aşamada içinde geçtiğimiz süreçte, bu iki sektörde gelecekleri parlak olmayan bir gidişat söz konusudur. Bu alanlar, krizin en fazla etkileneceği alanlar olarak önümüzde durmaktadır.

İnşaat sektöründeki parlak olmayan gelecek, tıpkı ABD de olduğu gibi, ülkemizde de, Morgıç krizinin yaşanması muhtemeldir. Bu vb. ekonomik gelişmeler, istihdam alanlarının daralması, işsizlik, yoksulluk, açlık, ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir.

Yukarda ki nedenlerle, AKP devleti ekonomik krizin baskısı altında ezilmektedir. Krizin baskısı yönetim zafiyeti oluşturmaktadır. Ekonomik krizin faturası bu nedenledir ki, toplumun üzerine yıkılmak istenmektedir.

Sermaye çevrelerinin, hâkim güçlerin ortak özelliklerinden en önemlisi, ekonomik kriz dönemlerinde yönetim erkini ellerinde bulundurmalarından dolayı, olası bir kriz alternatifi toplumsal kalkışma karşısında, tedbir almaya yöneltmektedir.

Son yüz yıllık küresel tarihi gelişmeleri yakından analiz ettiğimizde, sermaye çevrelerinin, hâkim güçlerin, yaşanılan ekonomik krizden çıkış yolu olarak, diktatörlüğe eğrilmişlerdir. Küresel alanda da, sermaye çevreleri, hâkim güçler iç güvenlik politikalarını öne çıkararak diktatör yal rejim, adı konmamış bir faşist diktatörlük özlemi, yönetim tarzı olarak öngörülmektedir.

AKP devletin ekonomik daralma, krizin faturasını kaldıracak kadar güçlü bir iktidar olmadığını belirtmekte yarar var. AKP devleti bu nedenledir ki, uzun yıllar hayalini kurduğu iktidar koltuğunu kaybetmek istememektedir.

AKP’nin iktidarı kaybetmesi, son yıllarda palazlanan yeşil sermayenin elde ettiği imtiyazları kaybetmesinin yollarının açılması demektir. Yeşil sermaye çevrelerinin imtiyazlarını kaybetmek istemeyeceğini kabullenmek zor olmayacaktır.

Bu gerçekler ışığında baktığımızda, AKP devleti ve onu kontrol eden İslami yeşil sermaye çevreleri, imkânları ölçüsünde devlet olanaklarını kullanarak, iktidar koltuğunda tutunmaya çalışacaklar.

Yeşil sermaye gruplarının, iktidar koltuğunda tutunma ısrarı, Türkiye toplumsal güçlerine, halklarına, emekçilerine, ötekileştirilen toplumsal kesimlere cebir olarak dönecektir. Toplumsal güçler, AKP devletinin cebir’i, işkencesi, TOMA’sı, plastik mermisi, gaz bombaları, tutuklamalarına maruz kalacaklardır. Yargı, hukuk, adalet sadece AKP devletinin, İslami yeşil sermayenin çıkarları doğrultusunda işleyecek, karar alacak, cezalar yağdıracaktır.

İşte bütün bunların adı faşizm’dir. AKP devleti, R.T. Erdoğan, ekonomik krizin, yaşanılan yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kamu mallarını talan etmeye yönelik eylemlerle birleşince kitlelerin öfkesinin kabaracağını bilmektedir.

Kitlelerin kabaran öfkesinin, yoğunlaşan bir sel’e dönüşüp önüne gelen bütün pislikler götüreceğini, AKP devleti iyi bilmektedir.

AKP devleti bu nedenledir ki, öfkeli kitlelerin önünü almak için ellerindeki tüm imkânları kullanacaktır. AKP Rejimi bu nedenle, ‘iç güvenlik’ tedbirleriyle polis devleti, baskı, işkence hukuksuzluk olarak, faşizm olarak karşımıza çıkacaktır.

Bugün AKP devletinin çabalarıyla, gerek ‘torba yasalar’ ve gerekse aleni çıkarılan yasalar, ‘iç güvenlik’ gerekçesiyle çıkarılan yasalar, faşizmin ayak sesleridir. Ekonomik krizin faturası, Türkiye halklarına, toplumsal güçlerine karşı faşizm, diktatörlük olarak, AKP devleti tarafından çıkarılacaktır.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

10 Ocak 2015

Face:aliekber.pektas

Twitter: @AliekberP