İçerisinde bulunduğumuz tarihsel süreç, ezilenler ve sömürülenler açısından hem önemli fırsatları, hem de ciddî tehlikeleri içermektedir – sadece Anadolu-Mezopotamya coğrafyasında değil. Fırsatlar ve tehlikeler arasındaki flu sınır, siyasî aktörleri adımlarını enine boyuna düşünüp atmaya zorlamaktadır.
Çünkü böylesi tarihsel süreçler, pusulasını şaşıranları bir daha içinden çıkamayacakları bir girdaba sokabilir. Bilhassa ezilenleri ve sömürülenleri temsil ettiği iddiasında olan siyasî yapılanmaların, tarihsel süreçlerin maddî şartlarını ve nesnel gelişmenin koşullarını dikkate almadan, salt görüngüler ve söylemlerin duygusal, soyut, öznel değerlendirmeleri temelinde atacakları adımların, onları bataklığa götüren yola sokabileceğini unutmamaları gerekmektedir. Tarih, öğretici örneklerle doludur.
Ortadoğu’daki ve küresel gelişmelerle bağlantılı olarak Anadolu-Mezopotamya coğrafyasındaki gelişmelerin bugün geldiği aşama, yeni toplumsal devinimlerin olanaklı olduğunu göstermektedir. Asıl mesele, devinimlerin bu coğrafyada yaşayan halkların ezici çoğunluğunun mu, yoksa bir azınlığın egemenliğinin mi lehine olacağıdır.
Aynı önemde olan başka bir mesele de, halkların ezici çoğunluğu adına mücadele veren hareketlerin bu devinimlerin seyrini ne denli etkileyebilecekleridir. Politikleşmiş halk kitlelerine dayanan Kürt siyaseti hiç kuşkusuz Anadolu-Mezopotamya coğrafyasının geleceğini biçimlendirmede etkin olacak en önemli öznelerden birisidir.
Böylesi bir tarihsel süreçte özgür basın da sürecin, değerlendirmelerin ve pozisyonların enine boyuna tartışıldığı ve siyasî aktörler ile halk kitlelerinin aydınlanması hedefini güden bir platform olma göreviyle karşı karşıyadır. Özgür basında yürütülecek esasa yönelik tartışma, değerlendirmelerin yanılgı payının azalmasına, ortaklıkların güçlenmesine ve »kurtuluş« uğraşlarının desteklenmesine katkı sunacaktır.
Bu amaçla dostum Günay Aslan’ın 13 Şubat 2013’de Yeni Özgür Politika’da yayımlanan yazısı üzerine bir kaç not düşmek istiyorum.
Günay, »(...) Eskinin katı inkarcı ve imhacı sistemi çözülmüş, statüko çökmüş, eskinin ilişkileri ağırlıklı olarak tasfiye edilmiştir. Şimdi ilişkiler yeniden düzenlenmektedir« tespitini yaparak, »nesnel gelişmenin« Kürt siyasetine »dar sınıfsal ve dar ulusal politikaları aşmayı« dayattığını belirtiyor.
Günay’ın yazısı, tek tek her cümlesinin değerlendirilmesini fazlasıyla hak ediyor, ama bu köşenin sınırları içinde ancak kısım kısım ele alınabilir.
»Dar sınıfsal politikaları aşmak« ile başlayalım: Tabiî ki toplumsal ve siyasal sorunların çözümü için dar bakış açıları zararlı, geniş toplumsal ittifaklar zorunludur. Ancak belirleyici olan, sorunların çözümüne ve toplumsal ittifaklara hangi perspektiften baktığınızdır. Eğer, resmî verilere göre, anadili Kürtçe olanların üçte ikisinin sosyal güvenceden yoksun olduğunu, yarıdan fazlasının yoksulluk sınırı altında yaşadığını, Kürt sorununun ve hükümet politikalarının bu coğrafyada yaşayan emekçi ve yoksul halk kitlelerinin gündelik yaşam ve çalışma koşullarını cehenneme çevirdiğini biliyor ve Kürt sorununun barışçıl, adil çözümünün ilk başta bu kesimlerin lehine olacağına inanıyorsanız, o zaman onların perspektifinden bakmak, pusulanızı onlara yönlendirmek zorundasınız.
Böylesi bir bakış »dar sınıfsal politika« değil, aksine siyasetinizi oturttuğunuz toplumsal temeldir, ki Kürt siyasetinin asıl taşıyıcısı olan yoksul halk kitlelerine baktığımızda, maddî toplumsal gerçekliktir aynı zamanda. Elbette bakış açınızın »geneli« içerdiğini düşünebilirsiniz, ki bu da meşrudur. Ama özneldir, sorunun maddî toplumsal gerçekliğinden uzaktır.
Kürt siyaseti, kendisini var eden, parlamentolara taşıyan, direnişin bel kemiği olan »baldırı çıplaklardan« kopar, onların çıkarlarını siyasetinin genel çerçevesi olarak görmekten vazgeçerse, işte o zaman tarihsel misyonunu kaybeder, elde ettiği meşruîyeti ve »itibarı« yitirir. Bırakın sermaye sahiplerini düşünmeyi. Onların çıkarlarını kollayan partileri çok. Aslolan »baldırı çıplakların« çıkarlarıdır. Çoğunluk onlarda, gelecek onların ellerindedir. Onların sesi olma görevi ise Kürt siyasetinde...
16 Şubat 2013