Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin başarısı yetenek ve çalışkanlıklarının yanı sıra Almanya eğitim sisteminin de başarısıdır.

Şahin’in babası Köln’de Ford fabrikasında çalışan bir işçiymiş. Aynı konumda olanlar zamanına göre fena para kazanmıyorlardı. Çok sayıda işçi bu parayı Türkiye’de yatırım için kullandı, çocuklarının eğitimiyle fazla ilgilenmedi. Şahin’in babası böyle yapmamış.

1980’li yıllarda çok sayıda Türk çocuğu yetersiz Almanca bilgisi nedeniyle Sonderschule’ye gönderilirdi. Küçük yaşta bu okula gitmek zorunda kalanların daha sonra doğru dürüst eğitim görme ihtimali zayıftır. Bu çocukların bir bölümü Alman öğretmenlerin işgüzarlığı nedeniyle bu okula gitmek zorunda kalıyorsa, hiç de az olmayan bir bölümü de velileri onların eğitimiyle ilgilenmediği için bu duruma düşüyordu.

1980’li yılların ikinci yarısında Münih’te Türkiyeli göçmenlerin yoğun oturduğu bir semtteyim. Çevre göçmenlerin oturduğu evlerle doluydu ve çok sayıda henüz ilkokul çağına gelmemiş çocuk evler arasındaki yeşil alanda oynuyordu.

Bu çocukların neden Kindergarten’a gitmediğini sordum. Türkiyeli göçmenler o yıllarda çocuklarının ilkokul öncesi eğitimiyle neredeyse hiç ilgilenmezmiş. Ek olarak Kindergarten da paralıydı. Çok aile bu parayı rahatlıkla ödeyebilirdi ama Türkiye için mal almak, yatırım için daha fazla para biriktirmek cazip geliyordu.

Hemen hiç Almanca bilmeyen bu çocuklar ilkokula başladıklarında başarısız olacakları baştan belliydi.

Bazen “göçmen işçilerin ilk kuşağı Almanya’da çok çalıştı ve çocuklarının yetişmesini sağladı,” denilir. Böyle yapanlar da oldu ama büyük çoğunluk böyle yapmadı.

Bir şekilde ilkokulu bitiren çocuklar sonraki eğitimde de büyük sorunlarla karşılaştılar. Alman okullarında düzenli aralıklarla öğretmenlerle veliler toplanır. Veli burada çocuğun başarılı ve başarısız dersleri hakkında bilgi alır; toplantıya giderse tabii…

Çok sayıda Türkiyeli veli toplantıya gitmiyordu. Yeterli Almancanız yoksa yanınıza bilen birisini alıp giderseniz ama bunun için öncelikle çocuğun eğitimiyle ilgilenilmesi gerekir.

Özellikle 2000’li yıllarda durum önemli oranda düzeldi. Veli toplantıları Türkiyeli velilerle doluydu, bazılarına anne-baba birlikte geliyordu. Bu yıllara kadar hiç de yeteneksiz olmayan çok sayıda çocuk Alman eğitim sisteminin kusurlarının yanı sıra velilerin de ilgisizliği nedeniyle kötü eğitim almak zorunda kaldı.

Para kazanmak bir şeydir, kazanılan parayı yerinde harcayabilmek başka bir şeydir.

Aklıma “Rosa Luxemburg’un arkasındaki adam” olarak da bilinen Leo Jogiches geliyor. O da Polonyalı bir devrimcidir. 1900’lü yılların başlarında bir kadının Almanya’da doktora yapması mümkün değildir. Leo’ya iyi bir miras kalmıştır ve parayı İsviçre’de Rosa’nın doktora yapması için harcar.

Düşünülebilecek en iyi yatırımı yapmıştır denilebilir.

Anadolu’nun genellikle küçük yerleşim birimlerinden anlaşmayla Almanya’ya gelmiş ve asıl amacı para biriktirip dönmek olan insanlardan aynı davranışı beklemek zordur ama çocuklarının eğitimiyle daha ilgili olmaları da herhalde mümkündü.