CHP, Türkiye siyasal tarihinin en kalabalık ve en uzun süreli yürüyüşünü gerçekleştirdi. Türkiye'nin çok önemli bir döneminde, çok önemli bir siyasal kitle eylemi yaşandı. Bu yürüyüşü bir çok boyutuyla değerlendirmek, Türkiye siyasal hayatına katkılarını değerlendirmek mümkündür. Ancak bu yazı, yüryüşten sonra geliştirilen bir teze dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

Yürüyüşten sonra bir kaç klişe sonuç, herkesin mutabık olduğu, değişmeyen, mutlak gerçek gibi sunulmaya başlandı.

Bu klişelerden birisi şudur. CHP bu yürüyüşle toplumsal muhalefetin insiyatifini ele almış ve Kemal Kılıçdaroğlu da toplumsal muhalefetin lideri olduğunu ispatlamıştır. Halbuki iddialı ve kesin bir veri gibi sunulan bu tezin doğruluğuna inanmak için hiç bir makul gerekçe yoktur. CHP'nin muhalefetin önder partisi, K. Kılıçdaroğlu'nun da muhalefetin önderi olduğu şeklindeki çıkarsama, olanın değil, olması arzu edilenin ifadesidir. Bu tezi kim, nasıl ve neden savunursa savunsun, bu tez, realiteyi adlandırmaktan çok, olması istenen, gerçekleşmesi arzu edilen bir niyetin ifadesidir. Soyut niyetin somutlaştırılması ve sözcüklere dökülmesidir, bu iddia.

Toplumsal hayatın gerçeği, söylenen bu tezden çok farklıdır. Birincisi toplumsal mücadele ve bu mücadeleden önderlik denen durum, öyle bir yürüyüşle elde edilen bir sonuç değildir. Sayısız yürüyüş yapılmasına rağmen önderliğin elde edilemediği çok sayıda vakıa vardır.

İkincisi CHP, muhalefet odaklarının ve muhalif toplumsal kesimlerin önderliğini ele geçiremez, çünkü bunun gerektirdiği politikaları gerçekleştiremez, savunamaz, savunmamakta, savunmak istememektedir. Önderlik bir politik ve örgütsel sorundur. Toplumların beklentilerine uygun politikalar üretip savunamayan bir siyasal örgüt veya birey, liderlik yapamaz. Liderlik, arzularla, arzuların hırsla savunulmasıyla kazanılan bir imkan değildir. Lİderlik, doğru politikaların, örgütsel ve kitlesel güç ve imkanların yanında, kitlelere umut ve güven veren yaklaşımlarla sağlanan bir sonuçtur. Bu özelliklerin hiç birisi CHP 'den olmayan özelliklerdir.

CHP, tarihi önemi olan bir yürüyüşten bile, Kürt sorunundan ve çözümünden söz edemedi. Türk devletinin izlediği Kürt karşıtı savaşçı politikalara karşı tek laf edemedi. Alevilerin sorunlarının esamesi okunmadı. CHP'nin politikalarıyla bugüne kadar, emekçilerin, kadınların ve gençlerin sorunlarına gerçekçi bir çözüm üretilemedi. Erdoğan'ın Katar'la olan karanlık ve kirli ilişkileri, kitlelerin nezdinde teşhir edilip mahkum edilemedi. Ve daha sayılabilecek bir çok olguyu ve sorunu dile getiremeyen veya bunlara çözüm üretemeyen bir CHP, nasıl muhalefetin merkezi, genel başkanı da muhalefetin lideri olabilir ki?

Türkiyede hiç bir sorun Kürt sorunundan bağımsız değildir. Türkiyenin hiç bir sorunu, Kürt sorunu çözülemeden çözülemez. Bu gerçeği, ezberlenmiş teorik ve sosyolojik bilgilerle gölgelemeye çalışmak beyhude bir çaba olacaktır. Hayat, çoğu zaman bilgi sandığımız gerçeklerin doğmaya dönüştüğü pratik süreçlerdir. Dün doğru olan bu gün yanlış olabilmekte, doğru sanılanların yanlış olduğu zamanla ortaya çıkabilmektedir. Bu gerçekler, son kırk yıldır defalarca tartışılmış ve hayatın çıplak realiteleri tarafında ispatlanmıştır. Buna rağen CHP bu gerçeği, görmek/anlamak istememiş, Kürt sorununu çözmeden Türkiyeyi demokratikleştirebileceğini sanmış, iddia etmiş, ancak belirtildiği gibi hiç bir zaman anlamlı bir gelişme
gösterememiştir.

O nedenle CHP'yi, bu yürüyüşte ortaya koyduğu tutumdan hareketle, muhalefetin önder partisi, K. Kılıçdaroğlu'nu da muhalefetin lideri olarak görmek ve göstermek gerçekçi bir yaklaşım değildir. CHP, mevcut haliyle ve bu yürüyüşü yapmış olmasına rağmen, belirtilen nedenlerden dolayı, Türkiyenin demokratik muhalefetinin önderliğini yapamaz. CHP'den bunu beklemek, balığın kavağa çıkmasını beklemek gibidir. Dolayısıyla, önemli bir süreçte geçilen bu dönemde, toplumsal muhalefetin önderliğinin CHP'ye ihale edilmesi, önümüzdeki sürecin doğru anlaşılmasını önleyecek, geleceğimizi karartacak, ufkumuzu bulanıklaştıracaktır.

Öte yanda, CHP, Erdoğan tarafında, önümüzdeki günlerde, çok ciddi bir baskıyla karşılaşabilir. Erdoğan başta olmak üzere bütün devlet yetkililerinin yürüyüş boyunca ve sonrasında yaptıkları bir çok açıklama, böyle bir saldırının ayak sesleri gibi görünüyor.

'Kılıçdaroğlu FETÖ'yü cesaretlendiriyor'

'Darbeye kontrollü demek, darbeye destek vermektir'

'Sokağa çıkamaz hale gelirsin'

FETÖ'ye karşı mücadeleden şaşırtıcı gelişmeler olabilir'


Bu sözler Erdoğan'ın ve başbakanın CHP hakkında söylediklerinden bir kaç cümle. Bunların çok daha fazlası ve ağır itham içerenleri de vardır. Bunları gerekçe yaparak yarın CHP yetkililerinin tutuklanması süreci başlayabilir. CHP'nin böyle bir gelişmeyi önleyebilecek gücü yoktur, politik ve kitlesel bir hazırlığı da söz konusu değildir. Bu durumda bırakalım CHP'nin toplumsal muhalefete önderlik yapmasını, kendi varlığını koruması bile ciddi bir tehlike altındadır.

Bu durumda doğru ve olabilir olanı, CHP'nin, oluşturulacak olan demokratik bir muhalefet odağına uzak durmaması, böyle bir gelişmeyi, 'ben merkez olmalıyım' diye sınırlandırmamasıdır. Gerçek anlamda bu topraklara demokrasi gelecekse, bu CHP'ye oy veren kitlelerin de içinde yer aldığı, ama daha çok CHP dışındaki muhalefet odaklarının, Kürtlerin, Alevilerin ve devrimcilerin etkin çabasıyla mümkün olacaktır. CHP'nin kurtuluşu da bu yolla sağlanabilir, ancak. CHP, Kürtlerle, Alevilerle ve devrimcilerle birlikte olmaktan korktuğu sürece yanlışlıklardan kurtulamayacaktır. Ama CHP'ye oy veren yığınların kurtuluşu da demokrasi güçlerinin hep birlikte sürdürdüğü mücadeleyle sağlanacaktır.

Sonuç olarak CHP'nin toplumsal muhalefetin merkezi olduğu şeklindeki değerlendirmeler, hem yanlış, hem de zararlı ve tehlikelidir. CHP kitlesinin tutumu ayrı olmak üzere, CHP'nin ne böyle bir gücü, ne buna uygun politikası ve ne de böyle kapsamlı, zorlu, ama bir o kadar da onurlu bir işi yapacak niyeti vardır. Böyle yanlış bir algı yaratılarak demokratik kamuoyunun rehavete sürüklenmesine yol açılmamalıdır. Hele de başta Kürtler olmak üzere Alevilerin, Ezidilerin, tüm ezilenlerin ve devrimci güçlerin bölgeye demokrasi getirmesinin çok mümkün olduğu bu dönemde, böyle ham hayaller yaymak, büyük bir hata olacaktır.